Burak’la aramızda çok güzel bir enerji var

Güncelleme Tarihi:

Burak’la aramızda çok güzel bir enerji var
Oluşturulma Tarihi: Eylül 29, 2014 17:42

“Kurt Seyit ve Şura İstanbul’da” dizisiyle adından söz ettiren ünlü oyuncu Fahriye Evcen, Instyle dergisinin ekim sayısı için objektif karşısına geçti.

Haberin Devamı

* Bugünlerde hayatından memnun musun?
İyi, gayet iyi gidiyor. Güzel ve hareketli geçiyor. Aslında bir buçuk senedir durup, dinlenmeden çok yoğun bir tempoda çalışıyorum ve alıştım. O yüzden çok mutluyum. Aslında bu yaşlarda her şey çok hızla gelişiyor, değişiyor. Kişinin algısı, bakış açısı... Ama benim iç dünyam hep aynı, iki sene öncesinden farklı hissetmiyorum. Dışarıdan farklı görünüyor olabilirim: 28 yaşındayım ve bu yaş kadının kırılma noktasıdır. Hatta literatürde yeri var ve yaş geçişi yaşıyor olabilirim. Bu dönemde anneyle babayla ilişkiler değişir, aile içindeki ilişkiler gelişir, olgunlaşır. Sorumluluk duygumun arttığını söyleyebilirim. Belki de bu tür değişimlerin olgunluğu yansıyordur.

* Öncesine dönersek Türkiye’ye geleli 8 yıl oldu. Büyük bütçeli yapımlarda en beğenilen erkek jönler ile aynı işlerde yer aldın. Şimdi Kurt Seyit ve Şura İstanbul’dasın. Nasıl gidiyor?
Dizide henüz çok yeniyim ve güzel gidiyor. Uzun bir hazırlık süreci olan, 13 bölümü yayınlanmış, oturmuş bir diziye dahil oldum ve böyle bir sete dahil olmak rahatlık. Çünkü herkes birbirine alışmış, düzen oturmuş ve işler aksamıyor. Eksiksiz bir sete katılmış olmanın keyfini yaşıyorum ve benim açımdan çok rahat bir geçiş olduğunu söyleyebilirim. Çünkü devam eden bir projeye daha önce hiç dahil olmamıştım.

MURKA HAYATA TOZPEMBE BAKIYOR
* Münver (Murka) nasıl bir kadın?
Münver, 20’li yaşlarında genç ve aşık bir kadın. Hayatı tozpembe görüyor... Aslına bakarsan oynadığım birçok karakterde ortak nokta bu. Genç ve aşık kadınların hikayesini canlandırdım. Farklı tarafıysa Münver’in annesinin çok baskıcı oluşu ve kızını sürekli kontrol etmesi. Münver’in ise hayatını yaşamak, duygularını ifade etmek istiyor, edemiyor. Hayal kırıklıkları yaşayan, annesinden 12 yıl ayrı kalmış genç bir kadın. Altı yaşında annesinden ayrılıyor, 20’li yaşlarında tekrar annesiyle buluşuyor. Beni de rolde heyecanlandıran bu oldu. Anneyle yıllar sonra karşı karşıya geliyor; farklı bir şey beklerken bir bakıyor ki anne çok baskıcı, beklediği gibi değil. Bu karmaşa beni heyecanlandırıyor.

* Merak ettim; senin annenle nasıldır ilişkin?
Açık bir ilişkimiz var ve çok iyidir.

* O zaman yeni bir duyguyla yüzleşiyorsun diyebilir miyiz?
Benim tanımadığım, bilmediğim ve yeni karşılaştığım bir duygu. Yönetmenimiz Hilal Saral’la hep paslaşarak gidiyoruz. Çünkü çok uzun hazırlık süreçleri olmadığı için duyguyu yakalamak, bulmak, bir sorun. Ne annemle ne de babamla böyle bir ilişkim olmadı ve o duyguyu gerçekten hiç bilmiyorum. Hilal’e soruyorum, “Şaşkınlık mıdır, şaşkınlıkla mı oynayayım, nasıl yapayım,” diye onunla böyle çok paslaşarak gidiyoruz. Çok güzel bir uyum yakaladık ve aynı dilde konuşabiliyoruz. Bakalım seyirciye nasıl geçecek, nasıl yansıyacak? O kısmı beni heyecanlandırıyor yani.

* Günlük hayatında da yeni şeyler keşfetmeyi seversin misin?
Evet, herkeste öyledir bence. Bilmediğin, araştırdığın, keşfettiğin şey daha çok heyecanlandırır insanı, merak edersin.

* Sınırın nedir? Nereye kadar merak edersin?
Merak etmenin sınırı yok benim için. Ailem çok açık fikirli insanlardır ve beni de öyle yetiştirdiler. Üniversiteye devam etmem de bu sebepten. 24 yaşındaydım ve bir şeyler daha öğrenmem lazım diye düşündüm. Çünkü durdum gibi hissettim ve tekrar üniversiteye başladım. İşimle alakası olmasa da tarih okudum ve o bilgi bana boşuna edinilmiş bir bilgi gibi gelmiyor.

TÜRKİYE’YE GELDİĞİMDE SUDAN ÇIKMIŞ BALIK GİBİYDİM
* Ailenle Almanya’da yaşadın ve orada insanlar çok nettir. Geldiğinde zorlandın mı?
Farklı bir kültürden buraya geldim ve sudan çıkmış balık gibi hissettim. Çok güzel bir şey söyledin az önce. Oradaki her şey daha açık.

* Peki nasıl deşarj oluyorsun? Neler yaparsın?
Ben doğa insanıyım. Deniz güzel, evet ama kafamı dinlemek istediğimde bir bahçe bile yeterli olabiliyor benim için. Orman çok severim ve deşarj olmak istediğimde yeşillik bir alan arıyorum. Bir kitap, biraz spor, biraz yeşillik... Yenileniyorum.

* Hangi tarz müzikleri dinlersin?
Valla her şeyi dinliyorum. Yabancı ağırlıklı klasik müzik de dinlerim pop da...

* Sever misin müzikalleri?
Çok severim.

* İzlemeye gider misin?
Gidiyorum ve son zamanlarda daha da çok izliyorum. Son gelen iki müzikale gittim. Sana şöyle söyleyeyim Beauty and the Beast’e bile gideceğim (gülüyor).

* Bir müzikalde yer almak ister miydin?
Çok isterim. Çünkü dans etmeyi ve şarkı söylemeyi çok seviyorum. Müzikalleri büyüleyici buluyorum ve bir gün mutlaka iyi bir müzikalde sahneye çıkma hayali kuruyorum.

* Spor yapmayı da seviyorsun ve basketbol oynamışsın...
Evet, takımda guard’dım.

* Peki iyi takım kurar mısın? Günlük hayatta da iyi pas verir misin arkadaşlarına?
Takımla çalışmak, o başka bir disiplin. Biz daha çok bireysel bir iş yapıyoruz.

* Sette de oyun kurucu baş kahramanlar, baş aktris ve baş aktördür. Onlar doğru pas verirlerse takım güzel işler çıkarır...
Evet, aslında doğru söylüyorsun. Bir yerde bireysel ama paslaştığında daha doğru bir iş ortaya çıkıyor.

* Sesinin güzel olduğu biliniyor. Ne söylemeyi seversin?
Jazz söylemeyi, sesimi en çok bu türde seviyorum. Ayrıca türkü de söylemeyi çok severim.

* Dizi mi? Sinema filmi mi?
Her işe çok büyük heyecanla başlıyorsun. Ama sinema filmi bir başka, diziden çok farklı, her zaman arşivde kalıyor. Diziye çok büyük emek veriyorsun ama ne olursa olsun bir süreden sonra hatırlanmayabiliyor ya da arşivde bile yeri olmuyor. Filmlerimin
DVD’sinden annemde, babamda, kardeşlerimde, bende var ve sinema filmi bu yüzden ayrı bir duygu.

ÇOK SICAK BİR FİLM OLDU
* Bu ara senin için duygusu yüksek bir gelişme daha var hayatında. Aşk Sana Benzer adında bir film çektiniz Burak Özçivit’le...
23 Ocak’ta vizyona girecek harika bir film olduğunu söyleyebilirim. Beş hafta kadar sürdü çekimler ve iki hafta önce bitti.

* Nerelerde çektiniz?
Bodrum’da çektik ve çok sıcakta çalıştık. Filmin büyük bir bölümünü denizde çekildi ve hiç hesaplamadığımız şeyler oldu.

* Denizde hava bozabilir, rüzgar çıkabilir... Siz neler yaşadınız?
Rüzgar mesela çok büyük etkendi ama çok keyifli çalıştık ve zaten çok yapmak istediğim bir işti. Her iş mutlaka öyle. Güzel de bir enerji oldu Burak ile aramızda ve o yüzden bu filmi çekmeyi biz çok istedik.

* Ne izleyeceğiz filmde?
Bir aşk hikayesi... Tabii çok detayına giremeyeceğim ama özünde çok sıcak bir film ve çok sıcak bir aşk hikayesi. İki insan arasında geçen aslında küçücük bir hikaye ama çok büyük etkiler yarattı bende. Senaryoyu okurken ve oynarken neler hissettin?

* Minimal hikayeleri daha çok seviyorum. Bence bir filmin hikayesinin ve detaylarının çok kalabalık olmasına gerek yok. Böyle olunca filminin izlenmesi de daha zevkli oluyor diye düşünüyorum. Bu da öyle bir film oldu. Aslında ufacık bir hikaye, ufacık iki dünya ama o kadar sıcak, o kadar samimi oldu ki; izlerken insanı içine alacağı, insanın kendini de içinde hissedebileceği bir film oldu.
Aşkı ve küçük şeylerin kıymetini bilmek için iyi bir vesile olabilir...

* Evet, kesinlikle. Filmde iki genç bir kasabada yaşıyorlar ve çekerken şunu düşündüm: ‘Bu ikisi yani Ali ve Deniz gibi yaşamak mı çok zorlayıcı yoksa bize artık bu saçma mı geliyor?’ Deniz karakterini oynuyorum, o kadar mutlu ki şu an hayatımızda öyle bir şey yok. Genç, üniversitesini okumuş, birçok şeye sahip bir insanın artık bir kasabada mütevazı bir hayatta durması... Deniz’in bazı handikapları, bazı düşündürücü tarafları var filmde, çok güzel sürprizlerimiz var.

ÇİFTLİKTE YAŞAYAMAM
* Peki Fahriye gidip şu anda bir kasabada yaşar mı?
Gerçekçi olmak gerekirse ben “Artık şehir hayatından kopayım, bir çiftlikte yaşayayım” diyemem. Ama şunu hepimiz sorabiliriz kendimize: Mesela; yazın bir ayımızı, hayatımda hiç yapmadım ama denizde ve kumsalda geçirmektense köyde veya bir kasabada ya da doğayla daha iç içe olan şehirlerde geçirmeyi neden tercih etmiyoruz? Çok işe yarayacağını ve dinlendireceğini düşünüyorum.

* Kaç kardeşsiniz?
3 ablam var.

* Sen kalabalık aile istiyor musun?
Evet, büyük aile çok severim. Tabii her şey çok istediğin gibi olamayabiliyor. Hayat önüme, karşıma ne çıkaracak bilmiyorum. Belki işimde dengem farklı olacak, hayatımı düşündüğümden daha farklı kuracağım. Ama kalabalık bir ailede büyüdüm, evde her zaman
altı kişiydik, şu anda yeğenlerim de var ve ablalarım da böyle hayatlar kurdular. Ben de kalabalık bir aile kurmak isterim. (Gülüyor).

* Güçlü kahkahandan bana da yaparsın gibi göründü...
Aile önemli, kardeş güzel bir şey. Düşünemiyorum mesela tek çocuk olsaydım veya bir kardeşim olsaydı mutlaka aile içindeki o dengeler, bağ farklı olurdu. Böyle İtalyan aileleri gibi oluyor daha sıcak, daha hareketli ve samimi. Asla yalnız kalmıyorsun ve bu duygunun çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Biri telefonda meşgulse diğerini arıyorsun, o bir yerdeyse diğeri ile dertleşebiliyorsun.

* En son nereye seyahat ettin ve sende nasıl izler bıraktı?
Cannes’a gitmemiştim, işimle ilgili seyahat ettim ve çok sevdim. Ama bundan sonra Fransa dendiğinde gideceğim tek nokta Cannes olacak. Şehrin kalabalığından uzak kalabiliyorsun Cannes’da ve aynı zamanda kalabalık istediğinde seçenekler sunuyor.

Haberin Devamı

Güzelliğe dair
Güzelliğiyle dikkat çeken Fahriye Evcen’in güzellik ipuçları ise şöyle: “İnsan her zaman kendine çok iyi bakmalı ama bu sabah ayrı akşam ayrı kremim olsun, altına şu serumu üstüne diğerini uygulayayım anlamına gelmiyor. Ben her zaman saçımı cildimi kendi iç sağlığımı da hep düşünerek beslenirim. Hiçbir zaman çok yağlı yemiyorum fast food hayatımda yok. Çok sıkıştığım zaman bile yemem. Sebze ağırlıklı besleniyorum, çok etçil de değilimdir ama protein de alıyorum. Saç için cilt için önemli olan vitaminlere de dikkat ediyorum.” Genetik de biraz destekliyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!