Köşkteyken kapıcı dairesine düştüm

Güncelleme Tarihi:

Köşkteyken kapıcı dairesine düştüm
Oluşturulma Tarihi: Şubat 07, 2011 14:00

Geçtiğimiz sezonun soğuk ve şımarık Nihal’inin köşk hayatının bittiğini öğrendim. Duydum ki artık kapıcı dairesinde yaşamaya başlamış. Neler olduğunu merak ettim ve Hazal Kaya’dan son durumu öğrendim.

Haberin Devamı

KÖŞKTE ÇOK FARKLI BİR HAYATLARI VARDI       

Sizi çok soğuk ve mesafeli buluyordum ama sohbetimiz sırasında hiç de öyle olmadığınızı fark ettim. Böyle görünmek sizin savunma mekanizmanız mı?         

- “Aşk-ı Memnu”daki Nihal öyle bir kızdı. Bu şekilde anılmam da hep Nihal yüzünden aslında. Nihal soğuktu çünkü öncelikleri farklıydı. Önceliği ailesi ve o evdi. Annesi yoktu. Evin annesi Nihal’di her şeyden önce. Dolayısıyla onun soğuk bir tavrı vardı hep. Ama o rolden dolayı sanki ben soğuk ve şımarıkmışım gibi algılandım. Normalde tabii benim de kendimi koruma yöntemlerim vardır ama soğuk tavır değildir bu. Mesafeli tavırdır.   
  
Yıllarca bir Ziyagil olup, köşklerde yaşadıktan sonra şimdi “Adını Feriha Koydum”da kapıcının kızı olmak nasıl bir duygu geçişi yaşatır insana?

- İkisi de ayrı benim için. Altı ay var “Aşk-ı Memnu” ile “Adını Feriha Koydum” arasında. O altı ay süresince yaptığım gözlemlerden ufak ufak parçalar seçip Feriha’ya koymaya çalıştım. Ne kadar becerdim tabii, bunun yorumu bana düşmez.

Nihal’i çıkarıp, Feriha’yı giymek kolay oldu mu?

- Tabii bir ilişkiniz oluyor karakterle. Onu anlamak, kendince haklı çıkarmak ve her şeyini bilmek zorundasınız. Dolayısıyla bu sefer yeni bir kızcağızla tanışıyor hissi oluştu bende.

ZİYAGİL OLMAKTAN KURTULMALIYDIM

Peki nasıl gidiyor Feriha’yla ilişki?


- Çok seviyorum onu. Üzülüyorum arada ama haklı buluyorum bir yandan. Nihal’i de çok haklı bulurdum. ınanmak zorundayım her şeyden önce. Feriha zaten bildiğimiz biri aslında. Kapıdan çıktın mı sağına, soluna baktığında görebileceğin biri.

Farkında mısınız, Beren Saat’le zengin bir ailenin iki ferdini canlandırıyordunuz. şimdi ise ikiniz de rol aldığınız projelerde dar gelirli insanları oynuyorsunuz.

- Biz de konuştuk onu; “Bak görüyor musun neler geldi başımıza” diye. Beren’in de zaten Fatmagül’le yakaladığı başarı ortada. Ama ben kendi adıma “Ziyagil olmaktan bir çıkmalıyım” diye düşündüm.

İlk okuduğunuzda “fakir kız, zengin oğlan” durumu yüzünden bunun klişe bir senaryo olduğunu düşündünüz mü?

- Tabii senaryo çok önemli. Ama ondan önce Vahide Gördüm, Metin Çekmez gibi isimlerle oynamak vardı. Vahide Gördüm’le ortak sahnemin olması, Metin Çekmez’den sette öğreneceğim ufacık bir şey, Deniz Uğur’dan dinleyeceğim bir kelime o kadar önemli ki benim için. Benim en çok dikkat ettiğim şey, kiminle oynayacağım. Evet klişe, çünkü Yeşilçam’da defalarca işlenmiş bir konu. Ama hikayenin gerçekliğini değiştirmiyor. Dolayısıyla hiç öyle bir tereddüdüm olmadı. Feriha’yı çok sevdim. Onun gelgitleri, kendi kendinin içinden çıkamaması, kendini tanıdığında geçirdiği kişilik bunalımları... Evet, sevdim bu kızı ben.

Zengin-fakir aşkı sadece filmlerde mi yaşanır sizce?

- Hiçbir fikrim yok. Hayat bu, asla bilemezsiniz. Hayatta neler oluyor, bu niye olmasın! Önemli olan mutlu olmak.

BEN SETLERDE BÜYÜDÜM SEYİRCİ İZLEDİ

“Genco”dan bugüne ergenlikten genç bir kadına dönüştünüz... Geçen zamanı düşününce siz neler hissediyorsunuz?


- Çok komik aslında. “Genco” zamanındaki fotoğraflara baktığımda, “ne kadar küçükmüşüm” diyorum. Ben setlerde büyüdüm. Seyirci de büyümemi izledi. Ama işimi çok seviyorum. Biri gelsin yüzüme pudra sürsün, rol yapayım, arkadaşlarımla bir sahnenin üzerine çalışalım; bunlar çok heyecan verici şeyler.

Yaşıtlarınızla sohbet etmek yetiyor mu size? Yoksa çevreniz değişti mi?

- Ben hâlâ lise arkadaşlarımla görüşürüm. Bir grubumuz var ve bir şey yapıyorsak hep birlikte yaparız. Oradan hiç kopmadım. O yüzden ben yaşıtlarımla konuşamıyorum diye bir şey yok. Ama tabii dertler farklı oluyor. Orada da karşılıklı anlayış ve hoşgörü gerekiyor.

HAFTADA BİR GÜN TANGO YAPIYORUM

“Behzat Ç.”de bir bölüm oynadınız ama her bölümde adınız geçiyor, hâlâ siz varsınız...


- Çok hoşuma gidiyor bu benim. Ben Behzat komiserin, kızını sahiplenişine hayran olmuştum. O yüzden öyle bir projede, sadece bir bölüm bile olsa yer almak çok heyecan vericiydi. Bu eğitim konusunda da böyle; “Yaptım oldu” demek gibi bir lüks yok hayatta. Ama onun yanı sıra ben nereden kendime fayda sağlayabilirimi arıyorum. Mesela üç-dört gün bir workshop’a katılıyorum. Geri kalan zamanı kendime ayırıyorum. Haftada bir boş günüm var, gidip tango yapıyorum.

Harika! Tangodan başka o kısıtlı zamanlarda neler yapmaktan zevk alırsınız?

- Mesela bazen gerçekten çok yorgun oluyorum, bütün gün uyuyorum. Bazen;“Ay bugün boş günüm” deyip iki sergi gezip, filme gidip, birkaç kitap alıp arkadaşlarımı görüp, gece tangoya gidiyorum.

Yani vaktinizi iyi kullanan birisiniz? 

- Zaman geçtikçe öğreniyorum bunu.

İTALYA'DAN VAZGEÇİP, AMERİKA'YA GİTTİM

Ne oldu sizin İtalya hayalleriniz?


- İtalya hayallerine bir şey olmadı aslında çünkü yönüm Amerika’ya döndü.

Oyunculuk eğitimi için mi?

- Evet. Zaman geçtikçe hayatın getirdikleriyle birlikte yeni bir pencere açılıyor ve o yeni açılan pencereden üç sene önce gördüğünüz şeyleri göremeyebiliyorsunuz. Dolayısıyla önceliklerim değişti. Üniversiteye başladım. Yazın Amerika’daydım. Oradan döndüm “Behzat Ç.”de bir bölüm oynadım. Sonra kalktım Berlin’e gittim. Hep birer aylık eğitim periyotlarım oldu. Ne öğrenebiliyorsam o yöne dönüyorum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!