Kolejli alaturka kadın severim

Güncelleme Tarihi:

Kolejli alaturka kadın severim
Oluşturulma Tarihi: Şubat 11, 2001 00:00



Ayşe Arman
Haberin Devamı

Ünlü yazar Ahmet Altan'ın yeni kitabı Nisan'da elinizde olacak

Tabii ki ben bir alçağım! Bu yazının başlığı bu olmamalıydı. Ama 36 soruyla gittiğim Ahmet Altan röportajından 36 bin vuruşluk kaset çözümüyle dönünce ne halt yiyeceğimi bilemedim. O zaman ne oluyor? O karambolden böyle bir başlık çıkıyor! Benim suçum yok, adam herşeyi başka türlü anlatıyor. Edebiyatı, yazıyı, kadınları, kendini ve ailesini...

Birine aşıksınız, onunla sevişmişsiniz, yataktasınız ama birden yazı geliyor aklınıza, suçluluk duyup hadi sen artık git benim yazı yazmam gerekiyor der misiniz?

- O kadar da abartmıyorum! Sevişmekten sonra pek suçluluk duymaz insan. Tabii sevişmenin de nasıl olduğuna bağlı.

Hayatınızda yazmak ve sevişmek kadar önemli başka ne var?

- Bunlardan daha önemli bir şey yok!

BÜTÜN OKULLARDAN ATILDIM

Konuşurken de yazarken olduğu gibi kendinizi iyi ifade ettiğinizi düşünüyor musunuz?

- Yazdığım gibi konuşmuyorum ki! Bu sıkıcı olur. Tek tip beslenme sıkar kadınları. Hep aynı ton ve sesle konuşan bir erkek de fenadır. Kültürel melezlik, kadında da erkekte de bir çekicilik yaratır. Bazı kavşakları severim, sevdiğim kadın tipleri de öyledir: Yabancı eğitim almış ama aynı zamanda da Türkiye'nin o alaturka damarından beslenmiş. Bu melezlik çok hoşuma gider. Erkekler için de öyle. Entelektüel bir taraf evet, ama aynı zamanda bir mahalle çocukluğu, delikanlılık...

Bu tarif ettiğiniz erkek de sizsiniz!

- Kendimi iyi tarif ediyorum değil mi! Entelektüel tarafımın çok kuvvetli olduğunu söyleyemem, mahalle tarafım daha ağır basar.

Delikanlı tarafınız nereden geliyor? Babanızdan olabilir mi? O da düelloyu savunan yazılar yazmış, mecliste topluma karşı düello yapmıştı.

- Babamın cesaretinden, meydan okumasından hep hoşlandım. En gizli lafımı Taksim Meydanı'nda söylerim diyen bir adamın oğluyum! Ama bir delikanlı tarafım varsa, sebebi sokaklarda büyümemdir. Nereye taşınırsak hemen mahalledeki çocuklarla arkadaş olurdum. Kızlarla kırıştırırdım. Beni hep en iyi okullara gönderdiler, hiçbirini beceremedim, hepsinden atıldım. Ankara Koleji, High School, Robert Kolej. Bir taraftan Robert Kolej'e gidiyorsunuz, bir taraftan da Pertevniyal'e giden oğlanlarla sokakta serserilik yapıyorsunuz.

Kadınlar neden size bayılıyor?

- Böyleyse iyi. Kadınları hayatımın merkezine koyarak yaşadım ben. Onları çok seviyorum. Genellikle bir kadın benimle karşılaşınca kadınlarla çok ilgili olduğumu anlar, sadece kendisiyle değil, bütün kadınlarla. Onları anlamak istiyorum. Bu aynı zamanda beni acıtan bir uğraş. Kadınlar hayatımı bir anda alt üst edebiliyor. Çok eminim güvenliyim derken birden tepe taklak oluyorum. Hangi söz, hangi tavır, hangi bakışları yüzünden? Bilmiyorum. Ama onlar şunu biliyorlar: Ben onlarla ilgileniyorum ve güzel ilgileniyorum, canımı yakıyorlar ama onlarsız bir hayattan çok sıkılıyorum.

EDEBİYATSIZ FLÖRT OLMAZ

Bir dolu erkek kendini böyle anlatabilir de, kadınlar onların yazılarına bayılmazlar, sizin yazılarınıza da bayılıyorlar. Neden?

- Ben nasıl duyuyorsam ne hissediyorsam onu yazıyorum. Kadınlar bunu hisseder: Bir amaçla mı yazılmış? Benim yazılarımın belli bir amacı yok, yazarken duygularımı ortaya koymaktan öte. Ben insanların düşüncelerine ancak duygularıyla ulaşılabileceğine inandım. Türkiye duygu ve düşünce olarak neredeyse intihar etmiş bir toplum. Düşünce ve duygu olarak neredeyse sıfır noktasına yakın bir yerde yaşıyoruz. Böyle bir toplumun düşüncelerine ulaşmak ancak duygular kanalıyla mümkün olabiliyor. Ve n'oluyor? İnsanların duygularına hitap ediyorsun ama aynı zamada şunları da söylüyorsun: Siz hayatlarınızı yaşayamıyorsunuz! Birçok hoş şeyi sadece Türkiye'de olduğunuz için yaşayamıyorsunuz! Oysa inanılmaz zevkler alabilirsiniz. Neticede ölüm gibi bir saçmalık var, biri seni yaratıyor ama aynı zamanda seni yok edeceğiz, seni kıracağız diyor. Peki yokluktan gelip yokluğa gidiş arasındaki o aydınlık kısa parçayı nasıl değerlendireceksiniz? Eğer bundan zevk almayacaksanız, hakettiğiniz kadar iyi doldurmayacaksanız, yaşamanın ne manası var? Yazılarımın temel sorusu bu! İnsanlar iyi yaşamak istiyor, belki de biraz kışkırtılmaya ihtiyaçları var.

Neden daha çok kadınlar kışkırıyor?

- Çünkü yaşamaya daha meyilliler! Erkekler biraz para, biraz iktidar, oynayıp dururlar. Kadınlar bunlarla yetinmez.

Kadınları baştan çıkarmak sizin hedeflerinizden biri miydi?

- Kim bayılmaz buna? Herkes ister! Bir şey yapmadan da, kadınlar baştan çıkarılabilir. Üstelik tüm bunların cevabını yazılarında ararsan kadınlar da bakar yazdıklarına. Çocukluğumdan beri isterim kadınlar beni sevsin. Belki de onun için hep kitap okudum. Kadınlara anlatacak hikayelerim olsun istedim. Kadınlar hikayeleri severler. Edebiyatsız bir flört olacağına inanmam ben. Neden ilişkiler çabuk bitiyor? Çünkü insanların belli bir repertuvarı var. O tükeniyor! Edebiyat insanın repertuvarını genişletir. Bir de erkekler, aptal gibi anlatma işini üzerine almışlardır. Halbuki kadınlar da anlatmayı severler. Ben iyi bir dinleyiciyim mesela!

HEM MEME HEM ZEKA

Erkeklerden pek fazla duymaya alışık olmadığımız laflar bunlar: Gerçekten de memeleriyle birlikte bir kadının aklını özleyebilir misiniz? Yoksa ikincisi, birincisi için verilmiş bir rüşvet mi?

- Kadınlara hiç rüşvet vermedim! Versem hemen hissederler. Kadınlar daha erkek ona gelirken, yürüyüşünden nasıl biri olduğunu bilir. Üstelik ikisi ayrı değil. Yani güzel memeler ve akıl. İkisi bir arada bulunabiliyor. İnanılmaz bir çekicilik. Hatta insanda esaret yaratıyor. Bir kadın zeki olduğu zaman onun memelerini kullanış biçimi bile değişiyor. Zekanın güzel memelere sahip birinde çıkması kadar zevkli ve mucizevi bir şey düşünemiyorum.

YENİ KİTAP 31 MART VAKASI ÜZERİNE

Son kitabımın eksenini 31 Mart Olayı oluşturuyor. 31 Mart, bütün yüzyılı etkileyen bir ayaklanma. Ve bizim 31 Mart’a dair bildiklerimiz çok büyük bir yalan.

BABAMLA REKABET Mİ? ASLA

Bazıları babanızdan daha iyi yazar olduğunuzu savunuyor. Babanızla aranızda yazı konusunda rekabet var mı?

- Bu çok insafsız bir şey! Bana karşı da haksızlık. Söz konusu olan çok büyük yazar.

Ama kıyaslıyorlar...

- Babam zaten ilk romanının önsözüne yazmıştı, böyle yazı yazarsan, bize bunu yapacaklar demişti. Yapıyorlar!

Bazen boynuz kulağı geçer.

- Onunla boynuz ve kulak hale gelmek istemem.

Kardeşiniz Mehmet Altan’la aranız nasıl?

- Onunla da rekabetimiz hiç olmadı. 10 yaşında ben roman okurdum, Mehmet ajans dinlerdi.

Babanızın size en önemli öğüdü?

- Yazıya ihanet etme!

Sizin çocuklarınıza en önemli öğüdünüz?

- Dürüst ve mutlu olmalarını isterim. Mutluluğu öğretemezsin, olup olmayacakları da bilemezsin ama dürüstlük öğretilebilir. Bir şeyi öğretmek de ancak göstermekle mümkün olur.

BABAM DAHİ, ANNEM SIRADAN

Annemden sıradanlığı öğrendim. Bu önemli bir bilgi. Sıradanlığı bilmeden yaşamak çok zordur.

Babamda sıradanlık hemen hemen hiç yoktur.

Çetin Altan olmasaydı, Ahmet Altan olabilir miydi?

- Olamazdı çünkü doğmazdım! Babamın, hayatımda çok önemli bir yeri var. Bir yazar, binlerce insanı etkilemek için bir enerji yaymak zorundadır. Böyle bir enerji yayan birilerinin yanında büyürsen, o enerjiden etkilenmemek mümkün değil.

Sizi sertlikle mi terbiye etti sevgiyle mi?

- O beni varlığıyla, duruşuyla terbiye etti. Babam mesleğine asla ihanet etmemiş biridir ve bu benim için çok önemlidir. Mesleğine ihanet eden insanlara asla güvenmem. Bunu bana babam öğretti.

Dayanılabilir bir baba mıydı?

- Bir yazardan dayanılabilir bir baba zor oluyor tabii!

Böyle bir baba aynı zamanda ezer mi insanı?

- Ben onun başka birisi gibi görmedim ki! Ben onun bir parçasıyım. Babam, tanıdığım en zeki insanlardan biri. Her an yeni tarihler ve tahliller bulabilen biri. Onu bir dahi olarak görüyorum.

İnsan ‘‘Ona yetişmem gerekir’’ gibi hisseder mi?

- Buna cevap veremem. Çünkü dışarıdan bakabilmem mümkün değil. Ben onun yanında ve böyle büyüdüm. Ben herkesin babasının böyle olması gerektiğini düşünürdüm. Herkesin babası meşhur zannederdim. Meşhur olmayan adamdan baba mı olurmuş derdim! İşin gerçeğini çok sonra öğrendim ve çok şaşırdım. Çocuk, kendisini babasıyla özdeşleştirir, ben babamın durduğu yerden bakardım insanlara. Bundan dolayı problem de yaşadım. Bir gazetede çalışıyorum mesela ve genel yayın müdürü kendini çok önemli biri olarak görüyor ama ben onu çok önemsiz görüyordum. Tabii gazeteciliğe çok genç başladığım için küstah bir halim de vardı.

BABAM TANRI GİBİ

Çocuklarınız da sizin durduğunuz yerden mi bakıyor hayata?

- Bilmiyorum. Ama onları güvenli yetiştirmeye özen gösterdim.

Ahmet Altan olmanızda annenizin payı var mı, sizi doğuran kişi olmasının dışında...

- Elbette var. Anne kaçınılmazdır. Anne, herkesin hayatında çok önemli bir şey, hayatlarında annelerinin varlığını çok önemsiz bulanlar için bile bu böyle. Türkiye'de insanlar annelerini sever ama küçümserler. Baba daha önemlidir.

Siz küçümsemiyor muydunuz annenizi?

- Babamla kıyasladığımda tabii ki annem daha insan, daha normaldi. Öbürü bir tür tanrı gibi gözüküyordu.

Siz de otamatikman ‘‘yarı tanrı’’ mı oluyorsunuz!

- Gördüğünüz gibi insan halindeyim! Annemden sıradanlığı öğrendim. Bu önemli bir bilgi. Sıradanlığı bilmeden yaşamak çok zordur. Babamda sıradanlık hemen hemen hiç yoktur. Babamın bütün konuşmaları, bakışı, yaklaşımı sıradışıdır.

Anneniz acıklı bir hayat mı yaşadı?

- Hayır çok hüzünlü olduğunu zannetmiyorum. Annemin önemli tarafı şuydu, hiçbir zaman olduğundan başka gözükmeye çalışmadı. Çocukken hatırlıyorum, o entelektüel çevre gelip giderdi eve, bir çok kadın olduğundan daha entelektüel gözükmeye çalışır ya, annem öyle yapmazdı. Kendini olduğu gibi gösterebilme gücüne sahipti. Annem ve ailesiyle alaturkalığı öğrendim. O tür bir yaşam biçimini de severim. O hayatın içinde sürekli olursan korkunçtur ama kendi hayatının bir parçası, bir köşesi haline getirirsen çok iyi olur. İnsani sıcaklığı annemden aldım.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!