Kitap

Güncelleme Tarihi:

Kitap
Oluşturulma Tarihi: Aralık 30, 2012 00:00

Haberin Devamı

Araştırma

Suriye Tarihi
Ömer İshakoğlu
Kabalcı Yayınevi

Yine ‘geride bıraktığımız yıl’ temalı bir yazı uyarısında bulunmalıyım önce. 2012’de ulusal veya uluslararası gündemi en çok meşgul eden başlık şüphesiz Suriye’ydi. Esad-Esed, muhalifler, sınırı geçen bombalar, düşen uçaklar, kurulan füze rampaları, İran’ın uyarıları, Amerika’nın ‘olur’ları, mezhep meselesi derken bütün yollar Suriye’ye varıyordu. Kimileri meseleye ‘eski defterler’ üzerinden yaklaşıp sadece politik ve siyasi süreci değerlendirirlerken kültürel-sosyal hayata dair herhangi bir değini yapılmadı ne yazık ki. Oysa Suriye’yi ve orada yaşananları anlamanın diğer bir yolu da kültürel hayatı bilmekten geçer. Ömer İshakoğlu, ‘Suriye Tarihi’ isimli kitabında Osmanlı dönemi Suriyesi’nde edebi ve kültürel hayatın panoramasını çiziyor. 1800-1918 yılları arasına odaklanıyor. Suriye’deki etnik ve dini yapı etraflıca anlatıldıktan sonra Osmanlı hâkimiyeti altındaki Suriye, tarihsel süreç içerisinde önceki asırlarla mukayeseli olarak anlatılıyor. Sonra 19. yüzyılda Suriye’deki kültürel ve edebî hayata etki eden Şam, Halep, Humus kütüphanelerinden başlayıp, matbaa, eğitim kurumları, ilmî cemiyetler, tercüme faaliyetlerine değiniyor. Üçüncü ve dördüncü bölümlerde ise ünlü şairler, yazarlar, tarihçiler, ünlü düşünürler ile eserleri hakkında önemli bilgileri aktarıyor. 19’uncu yüzyılın Suriyesi’nde bugüne dair kültürel izleri bulacağınız, nitelikli bir tarih araştırması.

Biyografi

Haberin Devamı

Düşmanla Oynamak
John Carlin Çev.: Elif Ersavcı
Ayrıntı Yayınları

 Galeano’nun hatırlatıyordu, “2008 yılında ABD hükümeti Nelson Mandela’yı tehlikeli teröristler listesinden sildiğini açıklamıştı.” Bugün dünyanın en saygın Afrikalısı olan Mandela, altmış yıl bu listede yer aldı. Kendi ülkesinde ‘seçimle gelen ilk devlet başkanı’ olmasının üzerinden yıllar geçmişti oysa! Hiç ama hiç kolay olmamıştı bu. Mandela’nın kendi ülkesinde başardığı bu mucizeyi John Carlin ‘Düşmanla Oynamak’ kitabında ‘ragbi’ odağında anlatıyor. 2009 yapımı, Clint Eastwood’un yönetip Matt Damon ve Morgan Freeman’ın başrollerini paylaştığı ‘Yenilmez/Invictus’ filmini hatırlarsınız. O filmin orijinal kitabı ‘Düşmanla Oynamak’. Mandela, bugün bile 1995’te Güney Afrika’da düzenlenen Ragbi Dünya Kupası’nın ‘kardeşlik senfonisi’ni nasıl mucizevi bir şekilde hayata geçirdiğinin altını çiziyor. Savaşı, kavgayı sona erdirip kucaklayıcı olabilmeyi anlatıyor ‘Düşmanla Oynamak’. Son zamanlarda tam da ihtiyacımız olan şey. Aslında her zaman ihtiyacımız olan şey. Fakat nedense bu topraklar için son yıllarda çok uzakmış gibi duruyor. Aslında geçen sene yayımlanan bu kitabı bugün yazmamın sebebi de bu. Çünkü Ayrıntı Yayınevi, geçen haftalarda Cumhurbaşkanı ve Başbakan’dan başlayıp bütün bakan ve milletvekillerine bu kitabı, yanında bir mektupla gönderdi. Mandela’nın “Savaş bir oyun değildir” sözünü iletiyorlardı hepsine. Onlar okur mu bilinmez ama siz ihmal etmeyin.

Roman - Fantastik

Haberin Devamı

Yarım Dünya
Hiromi Goto Çev.: Bülent O. Doğan
İthaki Yayınları

‘Yarım Dünya’nın türü için fantastik demiş olsak da aslında mükemmel bir masal diye belirtmek gerekiyor. Bildiğimiz anlamıyla fantastik değil. Çünkü Elflerin, Orkların, Druidlerin at sırtında savaşçıların, uzun sakallı büyücülerin etrafta cirit attığı bir roman değil bu. Masal dediysek, öyle küçük kızları bir lokmada yiyen kurtlar ve o kurdun karnını keserek kızı kurtaran avcılar da yok. Yeni nesil bir ‘Asya’ mitolojisi desek daha doğru olur belki de...
Âlemler Kitabı’nda yazdığına göre “Uzun, uzun, çok uzun zaman önce, daha ölümlüler taş tabletlere ve parşömenlere ölümlü dinlerini yazmaya başlamadan evvel, Üç Âlem vardı: Ten Âlemi, Ruh Âlemi ve Yarım Dünya. Çağlar boyu bütünlük ve denge hüküm sürdü; Hayat, Sonraki Hayat ve Yarım Hayat en az uyanıklık, uyku ve rüya kadar doğaldı.” Fakat bilinmeyen bir sebepten dolayı âlemler arası bağlantı kopar ve her âlemde aynı döngü tekrar tekrar yaşanmaya başlar. Kimse diğer âleme geçemediği gibi ölümlüler sürekli yeniden yeniden ölümü yaşamak zorunda kalır.
Giriş bölümünden de anlayacağınız üzere, âlemler arası ve boyutlar arası geçişlerin yaşandığı bir roman Yarım Dünya. Kahramanımız Melanie’ye annesi Yarım Dünya’da hamile kalır. Ancak orada yeni bir ‘canlı’nın doğması mümkün değildir. Tam geçitteyken Tutkal Adam, annesi Fumiko ve babası Şinobu’ya bir teklifte bulunur. Şinobu Yarım Dünya’da kalacaktır, Fumiko ise çocuğunu doğurup, 14 yıl sonra onunla birlikte geri dönecektir. Eğer anlaşmaya uymazsa Şinobu’nun derisi her gün yeniden soyulup, kendisine yedirilecektir. Sonsuza kadar! 14 yıl sonra Fumiko Yarım Dünya’ya tek başına döner. Ama hiçbir zaman annesinin yanından ayrılmamış ve bulunduğu dünya için ‘tuhaf’ huyları olan Melanie, annesini kurtarmaya kararlıdır!
En sık karşımıza çıkan ‘seçilmiş kişi’ metaforunun olağanüstü bir örneği Melanie. Üstelik okulda herkesin dalga geçtiği, şişman, sahaflarda eski kitap okumak gibi bir alışkanlığı olan, bir kız çocuğudur. Ama bize çok önemli bir şeyi ispatlıyor Melanie. Yaşamanın yeterince zor olduğuna kanaat getirdiğimiz şu dünyada, bu zorluklara boyun eğmek zorunda olmadığımızı ispatlıyor. Hiromi Goto öyle etkileyici bir romana imza atmış ki, her cümlesi gözünüzün önünde canlanıyor tüm büyüleyiciliğiyle. Karanlık âlemler, akışkan Tutkal Adam, geçit bekçisi dev, karga köprüleri... Şahsen, yılın şu son günlerinde ilaç gibi bir roman. Seneyi güzel kapatıp, yeni yıla umutla girmek adına Yarım Dünya’yı mutlaka okumalısınız.

Şiir

Haberin Devamı

Tunç Ayna
Ferruh Tunç
Sözcükler Yayınları

Günümüzün ‘iyi’ şairlerinden Ferruh Tunç. Şiirleri hem birikim ister hem de okur olarak emek vermeniz gerekir, tam nüfuz edebilmek için. Ama gözünüz korkmasın. Şairaneliklerin dizildiği, oyunbaz mısralar değiller. Bir kuyumcu titizliğiyle işler şiirlerini. Hiç umulmadık mısralarda ustalara göndermeler, gizli mazmunlar, imgeler yatar. Hepsi birer havai fişek. Cevheri bol bir maden yatağı gibidir şiirleri. Okudukça mısralardan yeni bir şey fışkırır. Lirizmi ve ironiyi kol kola görürsünüz şiirlerinde. Bu sayede özünü yitirmiş şiirle, gayri resmi gibi görünen resmiyetle alay eder. Necatigil Ödülü’nü kazanan bir önceki kitabı ‘Melez Zamanlar’la yakın dönemlerin ürünü şiirleri bir araya getirmiş. Taban tabana farklı olmasa da değişik bir perdeden sesleniyor bu kez. Ve çıta biraz daha yükseliyor. “Gün döndü, gölgeler iniyor üstümüze bir oyun gibi,” mısrasındaki güler yüzlü hüzün, “Ey tiran, sıfırı keşfet!” mısrasındaki isyan artık kolay bulunmuyor şiirimizde. Şiirlerin tamamı ne demek istediğimi daha iyi açıklar. Hüzün, erotizm, tarih ve şiir geleneğine olağanüstü hâkimiyet sinmiş şiirler bunlar. ‘Tunç Ayna’ yılın son güzel ‘şiir hamlesi’. Kitaptan ‘Resimli Şiir’le bitirmeli: “tersine çizdim üzgün dudaklarını / ayırdım, çatık ay kaşlarını / göğe attım pamuktan kahkahanı / çekip çıkardım, sürgün soluğunu ciğerlerinden  / de / in-dim-ne-re-le-rine! /
iş te o ra la rı na...”

Tarih-İnceleme

Haberin Devamı

Torosyan’ın Acayip Hikâyesi
Y. Hakan Erdem
Doğan Kitap

Yaz sonunda, Osmanlı ordusunda Yüzbaşı rütbesiyle görev yapan Sarkis Torosyan’ın ‘Çanakkale’den Filistin Cephesi’ne’ adıyla anıları yayımlanmıştı. Kitap, Osmanlı ordusu bünyesindeki Ermeni vatandaşlara dair önemli bir kaynak olarak ele alınmıştı. Ama sonrasında birtakım tartışmalar geldi peşi sıra. Kısa sürede birbirine tamamen zıt iddialar öne sürüldü. Torosyan’ın 1947 yılında Amerika’da yayımlanan kitabının orijinal adı, ‘Türkiye ve Müttefiklerinin Beş Cephesinin Gerçek Bir Hikâyesi ve Bir Harem Romansı’ idi. Yani biraz sıradışı bir içeriğe işaret veren bir hatıra kitabıydı bu. Hakan Erdem yaz sonunda cereyan eden bu tartışmalar üzerine, Torosyan üzerine uzun bir inceleme yapmaya oturmuş. Bunun üzerine Yüzbaşı Sarkis Torosyan’ın ‘gerçek ile kurmaca arasında’ hikâyesini incelemiş kitabında. Bunun neticesinde, Asker Torosyan, Yazar Torosyan ve İnsan Torosyan’ın ayrıntılı bir portresi çıkmış ortaya. Kitaba ‘Torosyan’ın Acayip Hikâyesi’ demesinin sebebi ise yer yer gerçeği yansıtmaktan uzak olması. Veya tüm araştırmalara rağmen Torosyan’ın iddia ettiği olaylara dair herhangi bir kayıt bulunmaması. Hakan Erdem, Torosyan’ı suçlamadan ama kendi itirazlarını da çekinmeden sunarak oluşturuyor kitabını. Hem tarihçi hem romancı kimliğini bir araya getirerek sıradışı bir tarih metnine imza atıyor. Torosyan’ın yazdıklarını derinlemesine inceleyerek çarpıcı gerçekleri açıklıyor.  

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!