Kıpırtısız ÅŸarkıcılık ekolünün ağır kızı: Seha OkuÅŸ

Güncelleme Tarihi:

Kıpırtısız şarkıcılık ekolünün ağır kızı: Seha Okuş
OluÅŸturulma Tarihi: Ekim 13, 2002 00:00

O bir dönemin sanatçısı. Bugünden bakınca bambaÅŸka bir dünyaya ait. Yanyana sıralanıp, neredeyse kıpırdamadan müzik icra eden, sımsıkı denetimlerden geçen, onaylanmadan solist olamayan, mazbut radyo dünyası insanlarından. O dünyanın kulağı ve hafızası iyi dinleyicileri adını hemen hatırlar: Seha OkuÅŸ. Türkülerden habersiz ama Klasik Türk MüziÄŸi'ne tutkun bir TeÅŸvikiye çocuÄŸuyken tesadüfler ve imkansızlıklar nedeniyle halk müziÄŸi dünyasına dalan, sonra o dünyanın ‘‘zerafetini’’ çok seven, türkülere tutkuyla baÄŸlanan bir eski zaman sanatçısı. Müzik tarihimizin en önemli sanat, halk ve batı müziÄŸi hocalarının öğrencisi. 35 yılını verdiÄŸi radyoda konservatuvarlı ilk halk müziÄŸi sanatçısı, ama sanat müziÄŸi de, opera da söyledi. Åžimdi yeÄŸeni Müjdat Gezen'in Sanat Merkezi'nde Halk MüziÄŸi Bölüm BaÅŸkanı ve Ä°stanbul Devlet Konservatuvarı’nda repertuvar hocası. Bu sayfaya ÅŸimdi konuk olmasının sebebi hikmeti ise birbirinden güzel türküleri okuduÄŸu eski 45'liklerinin, Kalan Müzik tarafından CD olarak yayımlanması. Radyoda Neriman Tüfekçi ekolünün ilk kuÅŸak sanatçılarından sayılan OkuÅŸ, popüler müziÄŸin kakafonisi içinde pek talep görmeyen halk müziÄŸinden aldığı ve yıllarca çok sevdiÄŸi toprak kokusunu, bugünün gençlerine duyurmaya çalışırken, hálá eski heyecanını yaşıyor. Yıllar önce. Tek kanallı siyah-beyaz televizyonun radyo sanatçılarının konserlerine yer vermeye baÅŸladığı Yurttan Sesler günleri. Gelen gazeteci, çekilen fotoÄŸraf sayısı artmış, radyodaki hanımlar birden bire şıklaÅŸmıştır. Fonda sen çıktın, ben çıkmadım çekiÅŸmeleri yaÅŸanırken sıra birlikte türkü söyleyen Seha OkuÅŸ ve Åžahin Gültekin'e gelir. Heyecanla hazırlanıp, Ankara'ya çekime giderler. Stüdyoya girer girmez Seha OkuÅŸ'un kameramandan ilk isteÄŸi ÅŸu olacaktır: - Ne olur beni zayıf çekin!Hiç merak etmemesini söylerler: ‘‘Uzun çekmek’’ gibi marifetleri vardır.Çekimler biter, yakın arkadaşı bir çiftin arabasıyla Ä°stanbul'a doÄŸru yola koyulur OkuÅŸ. Ama zayıf gösterilmeyi rica etmesini gerektirecek boÄŸaz düşkünlüğü yok mudur, ‘‘etli ekmek’’ sevdasıyla Konya yollarına sapınca yolu iyice uzatırlar. AkÅŸam saatlerinde birden çığlık atar OkuÅŸ: ‘‘Eyvah, bu gece ilk kez televizyonda görüneceÄŸim ve ben yoldayım!’’Arkadaşının eÅŸi onu kırmak istemez ve ‘‘Üzülme, ÅŸimdi ÅŸuralarda televizyonlu bir yer buluruz’’ der. Kasaba kasaba, televizyon izleyecekleri bir mekan ararlar. Sonunda Bilecik'e yakın bir yerde bir kahveye girerler. Televizyon tepeye yerleÅŸtirilmiÅŸ, masalar kaldırılıp ışıklar söndürülerek sinema ambiyansı yaratılmış, kasabalılar yerlerini almıştır. Çay ocağının yanındaki üç sandalyeye iliÅŸip seyretmeye baÅŸlarlar. Program baÅŸlayıp Seha OkuÅŸ televizyondaki aksini görür görmez, kameramanın pek de marifetli olmadığı ortaya çıkar. ÅžaÅŸkın bir ÅŸekilde bakakalmışken, kahvede yükselen bir sesle sandalyesine mıhlanacaktır:- Ulaaan ben bu garının sesini radyoda duyar, incecik bir ÅŸey sanırdım, çok ÅŸiÅŸkoymuÅŸ!OkuÅŸ, biraz küçülür sandalyede, sesi çıkmaz olur. Ama gözü ekrandadır. Yıllarca birlikte türkü okuduÄŸu Åžahin Gültekin'in, kendi bölümünü ona bakarak, biraz da gözlerini süzerek söylemesine hep itiraz etmiÅŸ, ‘‘Yapma Åžahin'ciÄŸim, şöyle halka bakarak oku benim gibi’’ diye hep uyarmıştır ama... Bunları düşünürken ortaya bir yorum daha gelir:- Bu garı adamın sevgilisi!Yok artık, diye düşünür. Sıra kendine geldiÄŸinde, yine halka bakarak okuduÄŸunu görünce rahatlar. Ama rahat yoktur ki:- Bah bah, garı hiç yüz vermiyor...Onu bunu bilmem, der bir diÄŸeri: ‘‘Bu garıyı kuma diye alacan, garşına oturtturacan, rakı sofrasını da kurduracan, o söyleyecek sen içecen!’’Yıllarca Türk Halk MüziÄŸi konserlerinde, resmi diziliÅŸe uygun, hanım hanım türküler okuyan Seha OkuÅŸ için içerde soluyacak hava kalmamıştır doÄŸrusu. Apar topar kalkarlar. Çıkmadan kahveciye teÅŸekkür için eÄŸilen OkuÅŸ'un yüzüne mum alevi düşer. Bu kadar eziyetten sonra bir de mezarından kalkıp sessizce halkın arasına karışmış bir hortlak gibi yakalanmak reva mıdır yani!- Oooyy Seha OkuÅŸ burada, çığlığıyla kahvede yer yerinden oynarken, o dışarı nasıl çıktığını bilemez.VAR MI HACET SÖYLEYÄ°NÄ°ÅŸte böyle günlerin sanatçısı olan Seha OkuÅŸ, 1933'te Ä°stanbul TeÅŸvikiye'de doÄŸar. ‘‘Kadifeden kesesi/kahveden gelir sesi’’ türküsünün güftesinin sahibi yaÅŸlı bir baba ve ud çalan genç bir annenin ikinci çocuÄŸu olarak (Ama onun deyimiyle ‘‘baba bir anne ayrı’’ kardeÅŸleri de vardır ki bunlardan biri Müjdat Gezen'in babasıdır). Zerafeti ve musiki düşkünlüğüyle tipik bir Ä°stanbul hanımefendisi olan annesi Vildan Hanım, zevkine düşkün ve galiba biraz da çapkın olan kocası Ä°lhan Bey'in eve geç geldiÄŸi akÅŸamları, iki çocuÄŸuyla Küçük Çiftlik Parkı'nda fasıl dinleyerek geçirir. Gazinonun sadece çay içilen daha ucuz bölümünde, francala arası kaÅŸar yiyerek ve Klasik Türk Musikisi dinleyerek büyüyen kız çocuÄŸu, ne olacağını o yaÅŸlarında belli eder tabii. Bir akÅŸam Kürdili Hicaz makamından bir ÅŸeyler çalınırken aÄŸlamaya baÅŸlar. 4-5 yaÅŸlarındadır henüz. Annesi düştüğünü, bir yerini acıttığını sanırken o şöyle der:- Hayır düşmedim. YüreÄŸime bir ÅŸey oluyor, o yüzden aÄŸlıyorum.Annesi bu olayı sık sık iftiharla anlatacaktır komÅŸularına, bir yandan da ‘‘Kızım öyle bağıra bağıra okunmaz bu ÅŸarkılar, hazin hazin oku’’ diye ilk eÄŸitimini verecektir. Ama bunun dışında bir destek görmeyecektir ailesinden. TeÅŸvikiye 15. Ä°lkokul'u ve NiÅŸantaşı Kız Lisesi'nin orta bölümünü bitirdikten sonra ‘‘bir an önce baÅŸ göz edilir.’’ Çok da mutluluk getirmeyen bir evlilik olacaktır bu. Genç ve hayat karşısında tecrübesiz oluÅŸu bir çıkış yolu bulmasına engelken, görümcelerinden birinin gördüğü bir gazete ilanı imdadına yetiÅŸir: Ä°stanbul Belediye Konservatuvarı'na talebe alınacaktır. Nevzat Atlığ, Münir Nurettin Selçuk, Emin Ongan, Åžefik Gümeriç, Halil Bedi Yönetken, Mefharet Yıldırım gibi önemli hocaların eÅŸliÄŸinde okuduÄŸu ‘‘Var mı hacet söyleyin ey gültenim’’ seçilmesini saÄŸlar. Åžarkı söylemeyi nereden öğrendiÄŸini bile hatırlamaz, sadece o yıllarda çok revaçta olan Perihan AltındaÄŸ Sözeri ve Müzeyyen Senar'ı dinleyerek büyümüştür. O kadar tecrübesizdir ki o sırada, ‘‘Nerede oturuyorsun?’’ sorusuna ‘‘Şimdi tramvaydan ineceksiniz...’’ tarifiyle cevap verir. ‘‘Hayır çocuÄŸum, biz size misafirliÄŸe gelmiyoruz’’ der hocaları. Halk müziÄŸi sanatçısı olmak aklının ucundan bile geçmez, TeÅŸvikiye çocuÄŸu olarak türkülerden haberi bile yoktur doÄŸrusu. Ama Türk Sanat MüziÄŸi bölümünden 1958'de mezun olduktan sonra konservatuvarın icra heyetine ya da Radyo'ya giremez. Bunda Münir Nurettin Selçuk'un korosuna seçtiÄŸi kızların ölçülerine uymamasının da etkisi olduÄŸunu düşünür. Ä°ki yıl kadar boÅŸta kalmak dokunur ona, bir gün konservatuvar müdürü ÅŸair Sebahattin Kudret Aksal'ın odasına çıkarak durumu anlatır. Onun yardımıyla, kadro açığının olduÄŸu klasik batı müziÄŸi korosunun ÅŸefi Muhittin Sadak, yardımcısı Åžerif YüzbaşıoÄŸlu gibi hocalar tarafından dinlenir. Onların isteÄŸiyle bir arya da çalışmış, Brahms'ın Ninni'sini söylemiÅŸtir.- Bal gibi soprano, derler ve Seha OkuÅŸ, klasik koroya girer. Ä°ki yıl opera icra eder. Ama ‘‘hep yanlış para aldığını’’ düşündüğü için konservatuvar korosu Ä°stanbul Operası korosuyla birleÅŸtirilirken, hocalarının isteÄŸine raÄŸmen korodan ayrılır. Bu arada halk müziÄŸi bölümünde kadro açılınca, pek istekli olmasa da oraya geçer. Ancak, baÅŸlangıçta biraz küçümsediÄŸi bu müziÄŸi giderek çok sever. Adnan Türközü, Sadi Yaver ve Adnan Ataman, Yücel PaÅŸmakçı, Hamdi Özbay gibi çok iyi hocalarla çalışır; bu müziÄŸin önemini kavrar, inceliklerini öğrenir, ‘‘toprak kokusunu’’ sever. Radyoya geçiÅŸi ise Neriman Tüfekçi'nin Kadınlar TopluluÄŸu ile olacaktır. Neriman ve Nida Tüfekçi'nin de sanat hayatındaki etkisi büyük olur. SolistliÄŸi ‘‘onaylanan’’ OkuÅŸ, Yurttan Sesler ve Türk Halk MüziÄŸi topluluklarında uzun yıllar çalışır, icracılık yanında öğretmenlik görevi üstlenir, 45'likler doldurur, reklam cıngıllarını, film müziklerini seslendirir. Mimar Sinan Ãœniversitesi Devlet Konservatuvarı Etnomüzikoloji Bölümü öğretim görevlisi Melih Duygulu'ya göre, ‘‘DoldurduÄŸu plaklar, radyoda ve konser salonlarında seslendirdiÄŸi türküler, onu popüler bir sanatçı yapmamıştır belki, ama mesleÄŸine aşık bir ses sanatçısı ve öğrencilerine sevgi ile yaklaÅŸan baÅŸarılı bir öğretmen olarak müzik tarihinin saygın simaları arasında yerini çoktan almıştır.’’CILKI DA ÇIKMASIN AMAUzun ve bugünden bakınca çok farklı sanatçılık hayatıdır onunki. Küçük maaÅŸlarla kıt kanaat; denetimlerle, onaylar ya da onaylamamalarla disiplinli; giysilerden duruÅŸlara kendine has kültürüyle biraz ‘‘ağır.’’ Fazlasıyla mazbut özel hayatta ise çekilen tipik kadın eziyetleri, yalnız ayakta kalma çabaları, bozulan saÄŸlık. Ama hepsinden ve izbe bodrum katlarında saatlerce çalışılan türkülerden sonra, stüdyoya girdiÄŸinde duyduÄŸu heyecan yeter ona. Annesinin Ä°stanbul hanımefendiliÄŸini ve sanatçı duyarlılığını alıp, eÄŸitimi ve deneyimiyle bugünlere taşır. Bugünlerde pek önemsenmeyen bir özelliÄŸi, tevazuyu da. Yıllar öncenin ‘‘gel sana bir plak yapalım’’ denince, ‘‘utanırım’’ diyen, zaman zaman saçını yaptırmaya bile para ayıramayan genç sanatçısı, bugün büyük prodüksiyonlarla çekilen klipleri, bir zamanlar ruhunu koyarak okuduÄŸu türkülerin nasıl yorumlandığını duyunca ne hale gelir? ‘‘O haÅŸmetli Fidayda'yı ne hale getirdiler. Evet onun çok güzel bir dansı vardır, ama kıvırta kıvırta, cıyak cıyak söylenmez ki. Zaten benim çocuklarıma öğrettiÄŸim türküleri ÅŸimdi radyoda, televizyonda okumuyorlar, zora giden yok, herkes kolayını tercih ediyor ve çok kötü söylüyor.’’Peki ama hocam, bunun karşısına da Yurttan Sesler misali, ‘‘iç bayıcı’’ bir ağırlığı mı koymak gerekiyor? ‘‘Tabii ki robot gibi söylemek gerektiÄŸini sanmıyorum, arayışa karşı deÄŸilim ama cılkı da çıkarılmasın. Ä°nsan hissettiÄŸini karşısındakine duyurmalı. Biz de o kadar robot deÄŸildik canım. Solo yaparken hareketliydik. Åžimdi daha farklı bu korolar ama o da Türk müziÄŸi deÄŸil. EÄŸlence müziÄŸiyle sanat müziÄŸini ayırmak lazım. Yani müsaade edin, Itri'nin bir eserini okurken oynayamazsınız deÄŸil mi?’’Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!