Seküler toplum iktidar partisi için de bir sigortadır

Güncelleme Tarihi:

Seküler toplum iktidar partisi için de bir sigortadır
Oluşturulma Tarihi: Nisan 07, 2017 12:18

Akademisyen-yazar Tayfun Atay’ın son kitabı ‘Parti, Cemaat, Tarikat’, Can Yayınları’ndan çıktı. AK Parti iktidarını 2000’lerin başından bugüne kadar izleyen denemeler için Atay, “Tarihe not düşme girişimim” diyor ve ekliyor: “Okur, 15 Temmuz’a nasıl gelindiğini görmek istiyorsa, bu kitap geriye doğru bir iz sürme çabası.”

Haberin Devamı

Zamanlamayı özellikle mi ayarladınız? Kitabınız referandumdan bir ay önce yayımlandı.

- Aslında 15 Temmuz darbe girişimi olmasa, 2016 Ağustos başında okuyucuya sunulmuş olacaktı. 15 Temmuz, kitaptaki pek çok başlık üzerinde yeniden düşünme ihtiyacı yarattı.

 Kitap, büyük oranda daha önce yayımlanmış yazılarınızdan oluşuyor. Neden kitaplaştırmak istediniz?

- 1990’ların ikinci yarısından itibaren Türkiye politikasında dinin yeri üzerine gazetelerde yazmaya başladım. İstedim ki bu kitap, yaşananlara benim not düşme girişimim olsun.

HAYAL KIRIKLIĞI YAŞAYAN AKP’LİLER DE VAR

 Not düşmeye nereden başlıyorsunuz?

- AKP’nin bir seküler İslam umudu olarak ufkumuza doğuşu, Erbakan’ın temsil ettiği sistem karşıtı anlayışın dışında bir sistem partisi haline gelmesinden. Başından itibaren bunun takıyye olduğunu söyleyen çevreler vardı ama AKP’nin kendi içinde de şaşkına dönen bir kesim var. “Takıyye yapıyorlar” diyen çevreler haklı çıktı ama bir yandan da partinin Erdoğanlaşması, Erdoğan’ın devletleşmesi karşısında hayal kırıklığı yaşayan AKP’liler var. Bu isimler ‘Yetmez ama Evet’çi denen kesimin en fazla güvendiği isimlerdi. Tasfiye oldular, parti onları da kustu.

Haberin Devamı

 ‘Yetmez ama Evet’çilere yönelik sert eleştirilere nasıl bakıyorsunuz?

- ‘Yetmez ama Evet’çiler ne istiyordu? Sistemin daha demokratik, liberal hale gelmesi, ülkede dindar muhafazakâr bir kitle gerçeği olduğunun kabul edilmesi... “Birileri İslamcı siyaseti meşru çerçevede yapmak istiyorsa bırakın yapsın, sürekli parti kapatılmasın” diyorlardı. Onların bugünkü tabloda sorumluluğu var da 28 Şubatçıların yok mu? AKP’nin baştan itibaren belli bir plan program içinde hareket ettiğini düşünmek, başka pek çok dinamiği yok saymaktır. Arap Baharı’nın, Suriye içsavaşının yeri nedir? Ortadoğu denkleminin, AKP içinde bazı şahsiyetlerin devre dışı bırakılmasının bunda payı yok mudur? En önemlisi de iktidar faktörü...

 İktidar zehirlenmesinden mi bahsediyorsunuz?

- Evet. Biliyoruz ki, böylesi bir iktidar noktasına geldiğiniz zaman, o iktidarı artık sürekli yeniden üretmek zorundasınız. Ben buna ‘iktidarın muktediri esir alması’ diyorum. İktidar bir şebekedir ve onu taşıyan muktedir de onun nesnesi haline gelir. 

Haberin Devamı

 Kitabınızın altbaşlığı ‘2000’ler Türkiyesi’nin Dinbaz-Politik Seyir Defteri. Arka kapakta ise “Yargılayıcı olmaktan uzak, yapıcı bir eleştirellikle” deniyor. ‘Dinbaz’ kendi içinde yargılayıcı değil mi?

- Ben öyle düşünmüyorum, dinbazı değer yüklü olarak kullanmıyorum. Sondaki -baz eki, ‘dinle oynayan’ anlamı veriyor. Dini iyi bilen, hayatını din üzerine sürdüren ama bütün bu pratiği kendi çıkarları doğrultusunda kullanıma açan, dini araçsallaştırarak hayata geçiren anlayışı tanımlıyor. AKP’nin yapıp ettiklerine baktığımızda işin içinde ekonomik boyut, inşaata dayalı büyüme modeli, bakara makara lakırdısı var. Muazzam bir şaşaanın İslam adı altında karşımızda olduğunu görüyoruz. Bu, dinle oynamaktır. Dinbaz kavramını ilk kez Peyami Safa kullanıyor.

Haberin Devamı

Seküler toplum iktidar partisi için de bir sigortadır

Parti, Cemaat, Taikat / Tayfun Atay / Can Yayınları

ŞERİF MARDİN’İN İKİ ULUSLU TÜRKİYE ÖNGÖRÜSÜ

 Bu durumda AKP, Erbakan’ın mı mirasçısı, Özal’ın mı?

- Sözde Erbakan’ın, özde Özal’ın mirasçısı. Başarıyı da getiren bu zaten.  

 Böyle şaşaalı yaşanan bir muhafazakârlığın, Anti-Kapitalist Müslümanlar gibi muhalif hareketlerin etki alanını genişletmesi beklenir mi?

- Valla Gezi’den beri bekliyoruz ama kitlesel karşılık bulmakta zorlanıyor. Entelektüel bir ekol olarak kaldı.   

 Türkiye’nin Gezi öncesini ve sonrasını nasıl karşılaştırırsınız?

- 2011 sonrasında iktidarda netleşen bir tavır vardı: Biz yüzde 50’ye ulaştık ve artık bundan sonrası yeni Türkiye’nin inşa süreci. Daha öncesinde bu kadar bariz şekilde kendini göstermiyordu. İnsanların ne yediğine, içtiğine, giydiğine, seyrettiğine, nasıl yaşadığına, kadınların bedeninde ne olup bittiğine karışmaya başlayan anlayış öne çıktı. Gezi, toplumun iki kesimi arasındaki yarılmayı berraklaştırdı. İnsanlar yaşadıkları siteleri bile buna göre seçmeye başladı.

Haberin Devamı

 O zaman Şerif Mardin, yaklaşık 30 yıl önce yaptığı, “Biri seküler diğeri İslami iki ulus ortaya çıkabilir” öngörüsünde haklı mı çıktı?

- Şerif Hoca, 1989’daki bir yazısında “Seküler-İslami ulus ayrışmasının Türkiye’de ortaya çıkmayacağının bir garantisi yoktur” der. Erdoğan’ın “Yüzde 50’yi zor tutuyorum” sözleri üzerinden Gezi Olayları’nın sonucu bu oldu. Sonrasında kutuplaşmadan beslenen siyasi anlayışla yol alındı. 15 Temmuz, iktidarın parçalarından birinin diğerine karşı gerçekleştirdiği korkunç bir girişim. Din üzerine siyaset yaptığın zaman kendi içinde çok daha keskin kırılmaların, çatışmaların doğmasına yol açıyorsun.

 Siz buna kitapta ‘Müminler Savaşı’ diyorsunuz...

Haberin Devamı

- İslam adına siyaset yaptığın zaman, birileri de “Ben İslam’ı senden daha iyi biliyorum, benim temsil etmem gerekir” diye ortaya çıkıyor. Sekülerlik, farklı mezheplerin birbirini yemesini toplumsal ve siyasal düzlemde önlemek içindir. 15 Temmuz sonucu böyle değerlendirilmesi gerekirken, tam tersine hâlâ Türkiye’nin laik toplumu hedef alınıyor. Oysa seküler toplum, bu iktidar partisi açısından da bir sigortadır.

Seküler toplum iktidar partisi için de bir sigortadır

KAPİTALİZM SEKÜLER SEVER

Üniversitede sürekli gençlerle bir aradasınız. Artan bir ‘gitme’ isteği var. Siz de böyle bir eğilim gözlüyor musunuz?

- Tabii gözlüyorum. Ama bu sözünü ettiğimiz, kendisini seküler bir gelecek güvencesi altında hissetmeyenler. Dindar muhafazakâr gençliğe, ‘Gel seni İngiltere’ye, ABD’ye, Norveç’e yerleştirelim’ desek, giderler mi gitmezler mi? Ortadoğu ülkelerinde yaşamak isterler mi? Bugün Batı’yla ilişkiler iyi değil, İslamofobi ile itham ediyor siyasi iktidar ama buna rağmen dindar muhafazakâr gençler de Batı’ya gitmek istiyor. Türkiye’nin seküler yaşam alanları, sekülerleşmiş Müslümanlar için de birer sığınak.

Sekülerleşmiş Müslümanlık ile neyi kastediyorsunuz?

- Tesettür defilelerini kastediyorum örneğin. Tesettür, mahremiyettir. Defile ise teşhir. Modern hayatın bir çıktısı bu.

Peki bu sekülerizm mi kapitalizm mi?

- İkisi de. Kapitalizm seküler sever. Kapitalizmin esası tüccardır. Tüccar kamusal hayatın, dünyevi olanın insanı. Şehir, tüccarın hâkimiyeti altında neşenin, hareketin mekânıdır. Kutsalın reddedilmediği ama kutsaldan bağımsızlaşılmış alandır. Popüler kültür, televizyonlar da seküler sever.

İzmir Marşı’nın yükselişini nasıl izliyorsunuz?

- 10. Yıl Marşı’nın yükseldiği dönem laik statükonun güçlü olduğu bir dönemdi. İzmir Marşı ise bu kesimin savunmada olduğu dönemde yükseldi. Bu kesimin siyasi temsilcileri, sivil toplum kuruluşları, gazeteleri var. Bunlar hâlâ mücadele veriyor, büyük bedeller ödeyerek. İzmir Marşı böyle bir ruh halinin karşılığı, sembolü. Laik kesim, “Bu ülkede biz de varız, burası hâlâ bizim de memleketimiz” diyor. 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!