Cem Mumcu: Kötü olana hasta demeyelim

Güncelleme Tarihi:

Cem Mumcu: Kötü olana hasta demeyelim
Oluşturulma Tarihi: Aralık 08, 2016 10:58

Cem Mumcu yeni kitabı ‘Karmakarışık Sarmaşık’ı okuyucuyla buluştururken, ilk sergisiyle de gündemde. İşte Mumcu’yla bir gece yarısı telefon röportajı planıyla başlayan sohbetimizden kesitler...

Haberin Devamı

G yaşama’ meselesi nedir? Gece, insanı daha mı üretken yapıyor? Hep karanlık...

Daha üretken olayım diye gece yarılarına kadar ayakta kalmıyorum tabii ki. Hatta bu halin sofistike edilmesini de gösterişli bir saçmalık olarak görmüşümdür hep. Sadece kendimi bildim bileli benim döngüm bu. Diğerini denediğimde salağa dönüyorum. 

 Kitabınıza Leyla Erbil’i anarak başlıyorsunuz. Tomris Uyar’lı, Leyla Erbil’li sofralardan ne kaldı geriye?

 O sofralar her şeyin aşırı sahici olduğu masalardı. Çok şey kaldı bu yüzden. Bir de hiç bitmeyen bir “ah” sesi kaldı içimde kimsenin duymadığı.

Leyla Hanım, kavuk yerine huni bırakmış size...

O bir metafor tabii. Ama iyi bakılırsa kafamın üstünde görülebilir.

Delirme korkusu hep baki mi?

Aslında o delirme korkusu değil. ‘Binbir İnsan Masalları’nın ilk kitabı olan ‘Üçüncü Sayfa Güzeli’nin başında yazdığım cümle şuydu: “Hepimizin içinde bir ölü, bir deli var.” Bu, bir korkudan çok, hiç unutmamamız gereken bir gerçeğin hatırlatılmasıydı. Bu, bizi hem aptalca bir iktidardan korur hem de yaşamımızı görkemli kılar.

Haberin Devamı

 Son kitabınızda Türkiye’yi bir tür ‘karmaşık sarmaşık’a benzetiyorsunuz. Kitaptan yola çıkarak, kökü, suyu kimde? Dalları, yaprakları nerede?

Doğaya, doğal olana bıraktığımızda hepsinin yanıtlarını hepimiz görebiliriz. Sorun şu ki doğal olmayan değişkenler yüzünden neyin nerede olduğu belli değil. O yüzden bir baltaya sap olan ağaç parçasının yaptığı gibi kendi kardeşlerimizi kesip buduyoruz.

10 yıllık ihtisasını Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde tamamlamış birini bulmuşken sormamak elde değil: Bir toplumun toptan, hepten delirmesi mümkün mü?

O kadar mümkün ki! Sorun şu: Herkesin dahil olduğu delirmenin tarifi yine o herkes tarafından yapıldığında ona ‘normal’ denmeye başlıyor. Deliliğin en belirgin özelliği, yapının kendi halini delilik olarak görmemesidir. 

 Türkiye’nin ‘ruh sağlığını’ nasıl buluyorsunuz? ‘Açıkhava tımarhanesi’ tabirini kullananlar var...

Hastalıklar ve teşhisler kişilere veya yapılara hakaret etmek için değildir. Teşhis, şifaya vesile olsun diye konur. O yüzden bende her türlü sağlık sorunu şefkatle yan yanadır. Kötü olana da hasta demeyelim. Kötü, bildiğin kötüdür. Kurban olsunlar tımarhaneye. Tımarhanede kötü insan yoktur.

Haberin Devamı

'Ağaca benzemeye çalışıyorum'

İlk solo serginizin ismi bile bir tür ‘klinik vaka’ tadında: ‘Sandığınız değilim, sandığınız şeylerden hiçbiri değilim, sandık da değilim’... Size böyle bir lafla gelen hastanıza nasıl bir teşhis koyarsınız? 

“Süpersin” derim. Kendi hakikatini ve diğerlerinin hakikatini, gördüğünü sandığı şeylerle tanımlamayacak kadar özgür bir ruh haline yürüdüğü için mutlu olurum.

15 yıldır resim yapıyormuşsunuz. Sergi yapma fikri aklınızdan geçmiş olmalı zaman zaman...

Sergilenecek diye yapmıyordum zaten. Ama bir yerlerde paylaştıkça sergi teklifleri geldi. Gelen tekliflere de şüpheyle yaklaştım. Benden ayrı biçimde işleri yüreklilikle eleştirecek birinden teklif geldiğinde olabilir diyebildim. Argun Okumuşoğlu’nun sanata dair samimi, numarasız ve hesapsız yönü çok önemliydi.

Haberin Devamı

Kullandığınız malzemelerde mürekkep, espresso, hatta şarap bile var. “O anda yanında ne varsa onunla  çalışma” halini konuşalım...

Ben ağaca benzemeye çalışıyorum. Hatta önemli kararlar verirken, “Bir ağaç olsa burada ne yapardı?” diye soruyorum. Halin içine girmeyi seviyorum. O anla, o durumla hemhal olmaya çalışıyorum. Başarılı olmaya da çalışmıyorum. Öyle yapınca malzemelerin arasına kendimi de çok rahat koyabiliyorum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!