Karanlık Gölgeler

Güncelleme Tarihi:

Karanlık Gölgeler
Oluşturulma Tarihi: Haziran 09, 2012 19:38

1760 yılında İngiltere’nin Liverpool şehrinde başlayan hikâyemiz bizi Amerika’nın doğu kıyısına, Maine eyaletine getiriyor. Mutlu, varlıklı bir aile. Bu ailenin bir ferdi ve geleceği olan Barnabas Collins ise başka bir kadını sevdiği için, eski kıskanç sevgilisi tarafından cezalandırılıyor. Bir cadı olan eski kıskanç sevgili, sahip olamadığı adamın ‘çekeceği acı asla bitmesin’ diye onu ‘farklı’ bir şekle çeviriyor...

Haberin Devamı

18. yüzyılda başlayan hikâye 1972 yılına taşınmasıyla beraber yönetmen Tim Burton hayal dünyasının kapılarını 20. kez bizlere açıyor... Başrol Johnny Depp’in. Özüne indiğimiz zaman ‘Dark Shadows’ bir ailenin her türlü engele rağmen el ele vererek ayakta kalma mücadelesi olarak seyredilebilecek eğlenceli bir film. Bir ailenin bir arada kalabilmesine ne engel olabilir sorusunun cevabı ise basit. Söz konusu olan bir cadı...

BİR AMERİKAN LEZZETİ

Barnabas Collins (Johnny Depp) 200 yıllık bir uykudan uyanıp evine geri dönüyor. Fonda 1967 yılından bir Moody Blues şarkısı ‘Nights in White Satin’ çalıyor. Gökyüzü gri beyaz. Evinde yeni, tanımadığı insanların yaşadığını gören ‘genç’ adam zamanla 1970’lere ve yeni ailesine alışmaya başlıyor.
Hazır yiyeceklerin Amerika’yı istila etmeye başladığı, herkesin Erich Segal’in ‘Love Story’ kitabını okuduğu, The Carpenters’ın televizyonda ‘The Top of the World’ü söylediği, atlı arabalar yerine Chevrolet’lerle gezildiği, Vietnam’ın Amerika’nın son savaşı olacağının düşünüldüğü günler bunlar... Alice Cooper, Donovan ve Iggy Pop, o günlerin referans isimleri. Bu üç isimden biriyle ilgili ilginç bir yazıyı birkaç gün sonra www.arkundemiroglu.com adresli blogumda okuyabilirsiniz...
70’li yıllara alışmaya çalışan Barnabas, ailenin psikiyatristini görünce ‘Psikiyatr nedir? Bir Amerikan lezzeti mi?’ demekten kendini alamıyor... Turuncu saçları, alkol bağımlılığı ve gençlik tutkusuyla 2010’ların pek gerisinde sayılamayacak psikiyatr ise İngiliz oyuncu Helena Bonham Carter’ın ‘The Wings of the Dove’ filminden sonra çizdiği en başarılı portrelerden biri.

Haberin Devamı

Karanlık Gölgeler

KANIMIZA GİRME JOHNNY!

Yeni ailesine ve yeni hayatına alışmaya çalışan Barnabas, malikanesine geldiği zaman buranın eski ihtişamını kaybettiğini görüyor. Sebep ‘cadı’dan başkası değil. Ailesinin refahı ve mutluluğunu engelleyen Angelique Bouchard adlı ‘cadı’yla nasıl başa çıkılabilir? Barnabas’ın, karşısında duran kadının gece mavisi elbisesine, kıpkırmızı dudaklarına, baştan çıkartıcı bakışlarına ve Barry White’ın ‘You’re the First, the Last, My Everything’ şarkısına karşı koyabilmesi mümkün mü? (filmin en başarılı sahnelerinden biri bu) Barnabas’ın anlık zayıflığını anlayabilmek için Eva Green’in büyük keyifle canlandırdığı baştan çıkarıcı cadı karakterini izlemek gerekiyor...
Artık yazının başından beri sakladığım küçük bir bilgiyi açıklamama izin verin... Barnabas Collins, aslında 200 yıllık siestasından uyanan bir vampir... 200 yıl önce cadının ‘çekeceği acı asla bitmesin’ diye Barnabas’a verdiği ceza onu bir vampire çevirmekten ibaretti. Barnabas ‘susamış olması’yla diğer zayıflıklarına ve ortadan kaldırılma tehditlerine rağmen doğruyu, ailesini seçebilecek mi? ‘Dark Shadows’ bir vampir hikâyesinin ötesinde bir film olduğu gibi filmi hazırlayan insanlar için de özel bir yeri olan bir proje...

Haberin Devamı

EFSANENİN GERİ DÖNÜŞÜ

Kız çocuğu 8 yaşından itibaren, 1966-1971 yılları arasında her gün okuldan eve koşuyor ve saat  16.00’da televizyonu açıyor. Küçük kız Amerikan televizyonlarında yayınlanan ilk gotik pembe dizinin büyük hayranlarından biri oluyor... Şimdi, yıllar sonra kocasıyla Los Angeles’taki evlerinde televizyon seyreden bir kadını gözünüze getirin. Televizyonda karşısına ‘Dark Shadows’ dizisin eski bölümlerinden biri çıkınca kadın heyecanlanıyor ve kocasına bu dizininin hayatta en sevdiği dizilerden biri olduğunu söylüyor. Kocası ise karısını şaşırtan bir bilgi veriyor. Tim Burton’ın bu diziyi sinemaya uyarlamaya başladığı haberini alan kadın ertesi gün Tim Burton’ı arıyor.
Sinema dünyasının en iyi oyuncularından biri olduğunu kanıtlamış bu tecrübeli oyuncu bir rol için bir yönetmen arandığı zaman Hollywood’da o rolü oynama şansının sıfıra indiğini bilse de şansını deneyip yönetmeni arıyor,
“Günaydın, ben Michelle. Beni ‘Batman’ filminden hatırlıyor musun?”
Birkaç hafta sonra Michelle Pfeiffer, Tim Burton’la buluşuyor ve birlikte çalışmaya karar veriyorlar. Pfeiffer, Burton ve Depp’in ortak noktası ise bu üç sinemacının da aynı televizyon programının büyük hayranları olmaları ve ‘Dark Shadows’un 1225 bölümünden hiçbirini kaçırmamış olmaları...

Haberin Devamı

EN TATLI VAMPİR

‘Dark Shadows’ dizisini beyazperdeye uyarlama fikriyse daha ‘Twilight’ furyası ve baklavalı vampirler ortalığı sarmadan önce, Tim Burton’la ‘Sweeney Todd’ filmini yapmakta olan Johnny Depp’ten çıkıyor. Tim Burton bu fikri duyduğu zaman zaten ancak Johnny’nin romantik, melankolik, yaralı Barnabas’ı canlandırabileceğini düşünüyor. Johnny Depp’in vampiri, oldukça tatlı bir vampir olduğu gibi sizlere Bela Lugosi’yi de hatırlatabilir. İngiliz aksanı, müthiş yüz ifadeleri ve komedideki kusursuz zamanlamasıyla Johnny Depp seyircileri ekrana çivilemeyi başarıyor. Yıllar boyunca kusursuz oyunculuğuyla sinemaseverleri büyüleyen Michelle Pfeiffer‘ın ise bu filmde yönetmeninin de söylediği gibi her zamanki oyunculuğunun üzerine çıktığı hissine kapılıyorsunuz. Pfeiffer’la Depp’i birlikte seyredebilmek ise benzersiz bir deneyim...

BURTON FARKI

Haberin Devamı

‘Dark Shadows’ sadece hoşça vakit geçirilen bir vampir komedisi değil. Bu kez aile temasını da işleyen Burton, aile teması için kendi hatıralarından yararlandığını itiraf ediyor...
Takıntılarından asla kurtulamadığını söyleyen yönetmen bu filminde ölümü bir kez daha ti’ye alıyor. Kuralları tersine çevirmeyi seven Burton, ölümlü insanlar yerine bir vampirin tarafını tutmamızı sağlıyor ve böylelikle korkunun kodlarını da tersine çeviriyor... ‘Dark Shadows’ Tim Burton’ın son yıllarda yaptığı en etkili ve en güzel filmlerden biri...

AŞK MEKTUPLARI

Bazı tiyatroseverler için tiyatro demek Anton Çehov demektir. ‘Martı’, ‘Vanya Dayı’, ‘Üç Kızkardeş’ ve ‘Vişne Bahçesi’ oyunlarının yüz yıl sonra dünyanın dört bir köşesinde sahnelenmeye devam etmesi de bunun bir göstergesi. Bütün yazdığı aşk hikayelerine rağmen Anton Çehov’un en büyük aşk hikâyesi belki de Moskova Sanat Tiyatrosu’nun yıldızı Olga Knipper’la yaşadığı aşk hikâyesiydi...
Bu aşk hikâyesine tanık olmak için New York’ta The Kaye Playhouse’a gitmek yeterli olacaktır. 25 Haziran akşamı sadece bir geceliğine Çehov’la Knipper’ın yazdığı aşk mektupları Carol Rocamora’nın düzenlemesiyle okunacak. ‘I take your hand in mine...’ adlı bu bir gecelik tiyatro olayında Amerika’nın iki büyük oyuncusu Kevin Kline (2 Tony, 1 Oscar ödülü sahibi) ve Dianne Wiest (2 Oscar ve 1 Emmy ödülü sahibi) tiyatronun en büyük dehalarından birine saygı duruşunda bulunacaklar. Çehov, Kline ve Wiest. Daha fazla ne istenebilir ki?

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!