Kadın subaylar geliyor

Güncelleme Tarihi:

Kadın subaylar geliyor
Oluşturulma Tarihi: Haziran 07, 1998 00:00

Haberin Devamı

Yaşları 23 - 24

Genç, güzel ve iyi eğitimliler. Aralarında Saint Benoit, Galatasaray Lisesi gibi gözde okullardan mezunlar da var. Şu andaki görevleri, denizaltı savunma harbi yardımcı subaylığı, savaş harekat merkezi yardımcı subaylığı, muhabere subaylığı... Hem yaptıkları işe, hem de fotoğraf çektirdikleri savaş gemisine yakışıyorlar.

TÜRKÜM, KADINIM, ASKERİM

Ellilerin sonlarında ve altmışların başlarında Deniz Harb Okulu'ndan ilk kadın subaylar mezun oldu.

Parmakla sayılacak kadar azdılar ama vardılar. Ne var ki, biri albaylığa kadar yükselmiş olmasına karşın, hiçbiri savaş gemilerinde görev alamadı. 35 yıl sonra ilk defa Deniz Harb Okulu 96 mezunu kadın subaylar savaş gemilerinde görev aldı. Almaya da devam ediyor...

EŞLERİ DE DENİZCİ

Deniz Kuvvetleri'ndeki savaş gemilerinde çalışan 36 kadın subayın bir kısmı evli, üstelik eşleri de deniz subayı. Bu yüzden görüşmeleri biraz zor oluyor. Ayrı meslekten biriyle evlenmeyi düşünmeleri de... Onlara ‘‘En çok neyi özlüyorsunuz?’’ diye sorduğumuzda, ‘‘Ailemizi’’ diye yanıt alıyoruz.

Gencim, güzelim, kadınım, denizciyim

Savaş gemilerinde görev yapan ilk Harp Okulu mezunu kadınlar

Hadi itiraf edin...

Denizci denildiğinde sizin aklınıza nasıl bir prototip geliyor.

Genç, dinamik, tertemiz, bembeyaz...

Bir...

Bir...

Erkek!

Gelmiyor mu?

Her limanda bir sevgilisi olan, son derece sosyal, kesinlikle yakışıklı, kapı gibi, güçlü kuvvetli, milliyetçi...

Erkek gelmiyor mu aklınıza.

Siz itiraf etseniz de, etmeseniz de bazı mesleklerin yüz yıllar boyunca taşıyıp getirdiği bir imaj var. O meslek telaffuz edildiğinde zihninizde cinsiyeti belli bir prototip beliriyor. Denizci denildiğinde o erkek oluyor...

du.

Artık değil.

ONLAR ÖNCÜ

Oya Çeziktürk, Bahar Ciran, Arzu Akyol, Berna Dönmezer, Aslı Okur...

Deniz Harb Okulu'ndan 96 yılında mezun olup da, savaş gemilerinde görev yapmayı hak eden ve bunu başarıyla sürdüren otuz altı genç kadın subaydan sadece beşi.

Onlarla Yıldırım Savaş Gemisi'nde görüştük.

Hepsi de genç, alımlı, geleceğe karşı güvenli, başarılı, bastıkları yerde sağlam duran genç subaylardı.

Peki bugüne kadar hiç kadın subay olmamış mıydı?

Ne münasebet.

Ellilerin sonlarında ve altmışların başlarında Deniz Harb Okulu kadın mezun vermişti. Vermişti ama onlar savaş gemilerinde çalışamamışlardı. Bir teğmenlikten sağlık nedeniyle ayrılmış, diğerleri binbaşılık ya da albaylığa kadar yükselip emekli olmuşlardı.

Orduda görevli başka kadın yok mu?

Tabii ki var.

Ama onlar Harb Okulu mezunu değiller.

Attığımız başlığın, kadın subaylar geliyor lafının tam açılımı şöyle oluyor: Harp Okulu'ndan mezun ve savaş gemilerinde görev yapan kadın subaylar. Bu anlamda onlar, o 36 genç insan ilkler, öncüler, tarihe geçecekler...

NEDEN KADIN SUBAY?

Takdir edersiniz ki, bu önemli bir şey.

Erkeklere özel bir alanda bileklerinin hakkıyla aynı sıfatları taşıyarak, aynı paraları kazanarak, aynı zorluklardan geçerek, aynı keyifleri sürerek mesleklerini icra ediyorlar.

Zannedildiğinin aksine fizik gücü gerekmiyor.

Onlar yönetici.

Zaten her gemide iki kadın subay mevcut, geriye kalan yüzdoksansekizi erkek. Ama yine de onlar yaptıkları, başardıkları çok önemli bir şey.

Darısı diğerlerinin başına...

Kadınların subay olmak için bu kadar çaba göstermelerinin nedeni ne?

1. Erkeklere özgü bir meslek onların başını döndürüyor, cazip kılıyor.

2. Dünya üzerinde bir savaş gemisinde çalışmış olmak imtiyazının dünyada çok az kadına nasip olabileceğine inanıyorlar.

3. Neden bir kadın böyle bir şeyi yapmasın ki sorusunun cevabını vermek istiyorlar.

4. Milliyetçiler.

5. Askerliğe sempati duyuyorlar, ordunun yenilikçi olduğunu düşünüyorlar.

6. Herkesin özendiği bir mesleği icra ettiklerini düşünüyorlar.

7. O üniformanın seviyorlar ve o üniformanın sevildiğini biliyorlar.

8. İlk olmanın, öncü olmanın ve tarihe geçmenin gururunu yaşamak istiyorlar.

9. Harp Okullarında çok iyi eğitim verildiğini bildikleri için hayatlarına bir yön verme imkanına sahip oluyorlar.

ETEK Mİ?

Onlara soruyorum...

Sanki ben giyermişim gibi...

- En son etek ne zaman giydiniz?

Oooooo ooooo.

Cevaplar çok eğlenceli geliyor:

- Hatırlayamıyorum...

- Sanırım evlendiğimde...

- Şubat ayında bir kere...

- Ama pantolon daha rahat!

- Biz sürekli gemilerde merdivenleri kullanıyoruz, durmadan inip çıkıyoruz.

Bu eğlenceli cevaplardan anlıyoruz ki, hiç önemli değil.

Pastel tonlarda makyaj yapabiliyorlar.

Ama vakit bulabilirlerse...

Genellikle bulamıyorlar.

Hem zaten makyaja-mukyaja ihtiyaçları da yok.

ŞORT YASAK

Çalışmadıkları zamanlarda okyanusun ortasında, güneşin altında ne yapıyorlar?

Benim aklıma gelen güneşlenmek.

Aklıma geleni sorarım.

Güneşlenmek isteyen olursa, kimse hayır demezmiş!

Ne var ki, spor yaparken şort giymeleri yasak...

Helikopter hangarlarında kondüsyon aletleri var, orada eşofmanla çalışabiliyorlar.

Başka?

Cep telefonlarıyla ailelerini arıyorlar.

Uzun uzun konuşuyorlar.

Mesleğin en olumsuz tarafı onlara göre ailelerinden uzak kalmak.

GECE YARISI RİMEL

Otuzaltı kadın subayın 10'u evli.

Ama aralarında henüz çocuk doğuran yok.

O yüzden böyle bir durumda neler olabileceğini bilmiyoruz.

Zaten kocaları da denizci.

Çocuk olursa o çocuğa kim bakar acaba?

Bir de şu var: Sözlü ya da nişanlı ya da evli oldukları halde eşler aynı gemide görev yapamıyorlar.

Birlikte yaşamak yasak...

Benim duyduğum en ilginç yaşam öykülerinden biri şuydu: Genç kadın subaylardan biri bir gece sıkıntılı, stresli olduğu bir gece adeta çıldırıyor, yatağından kalkıyor, gemiyle birlikte yalpalayarak komidininden aldığı makyaj çantasından rimeli çıkartıp, bir güzel kirpiklerini ok gibi yapıyor...

Kadın her yerde kadın.

Erkeklerle yarışsa, kazansa bile...

BAHAR CİRAN

Tarihe geçmek gurur verici

Deniz teğmen. TCG Oruçreis'te denizaltı savunma harbi yardımcı subayı olarak görev yapıyor: ‘‘1974 İstanbul doğumluyum. 24 yaşındayım. Annem babam öğretmen. İlkokulu annemin görevi sebebiyle yurt dışında okudum. Belçika'da. Galatasaray Lisesi'ni bitirdim. Ailem başta Deniz Harb Okulu'na girmeme karşı çıktı. Ama sonuçta Harb okulu kız öğrenci almaya başlıyordu, ben de çok hevesliydim ve kanıtlamak istediğim bir şey vardı. Biz erkek askerlerle aynı seviyedeyiz. Toplumumuzda ordu her zaman daha açık ve yenilikçidir. Belki o yüzden bizler burada itilip kakılmıyoruz. Çok iyi durumdayız. Annem babam önce ‘Çıldırdın mı?' demişlerdi. Çünkü bizim meslekte biliyorsunuz, 15 yıl mecburi hizmet var. Annemle babamın söylediği şeylerden başka bir tanesi de, ‘Her gün o üniformayı giymekten sıkılmayacak mısın kızım?'dı. Hayır sıkılmıyorum, gurur duyuyorum. Harp Okulu'na adımınızı attığınız andan itibaren, mesleğiniz, herşeyiniz, hatta arkadaşlarınız bile belirlenmiş oluyor. Askerlik yaşam biçiminiz haline geliyor. Özel hayatınız ikinci planda kalıyor, daha doğrusu kendinize ait bir yaşantınız olmuyor. Ama ilk olmak bana çok cazip geldi. Çünkü böylelikle insan tarihe geçmiş oluyor. Bir de benim milliyetçi duygularım kuvvetlidir.

BERNA DÖNMEZER

Kadın olarak görmüyorlar

Deniz teğmen. TCG Ege'de muhabere subayı olarak görev yapıyor. O bir deniz kızı. Denize aşık. Bir de askerliğe. Deniz subayı olunca, sevdiği iki şeye birden kavuşmuş oluyor: ‘‘Benim istediğim denizdi. Denizde görev yapmak aşırı cazip gelmişti’’ diyor. Sadece bunları demekle kalmıyor. O, aynı zamanda toplum içerisinde kadınların üstlenmesi gereken görevler konusunda da suskun değil. ‘‘Kadınlarımızın sadece çocuk doğuran, çocuğuna bakan, evi çekip çeviren biri olmaması gerekir’’ diyor ve ekliyor: ‘‘Artık günümüzde kadınlar her ortamda erkekler kadar, hatta erkeklerden daha önemli konumlara geliyor. Neden askerlikte de aynı şey olmasın dedim ve Deniz Harp Okulu'na girdim’’. Ve sonuçta Berna Dönmezer deniz teğmeni olup bir de üstelik savaş gemilerinde görev yapmaya başlayınca küçüklüğünden bu yana içinde biriktirdiği bütün özlemlerini yakalamış oluyor. O içinde bulunduğu camiadan ve o camianın bir ferdi olmaktan çok memnun. ‘‘Gemide bir ailesiniz. Günlük olaylar bile bir ailede nasıl karşılanırsa öyle karşılanıyor. Herkes herkesin derdiyle ilgili ve herkes birbirine yardımcı olmaya çalışıyor. Gemide özellikle denizde kadın erkek ayrımı yok. Aile var. Zaten bir süre sonra kimse sizi kadın olarak görmüyor. Bir limana iniyorsunuz, dokuz erkek bir kadınsınız ve hep birlikte dolaşıyorsunuz. O insanlar sizin en yakınlarınız yani aileniz’’ diyor.

Deniz teğmen TCG Yıldırım'da subay olarak görev yapıyor. Bir senelik evli. Bizde bıraktığı izlenim hiçbir erkekten geri kalmayacak kadar asker. Mesleğini seviyor, onunla gurur duyuyor, görevine son derece bağlı.

MERAL ÖZTÜTÜNCÜ

Erkeklerle mücadele etmek gerekti

Deniz teğmen. TCG: Oruçreis'te muhabere subayı olarak görev yapıyor. 23 yaşında. Mezuniyetten sonra savaş gemilerinde çalışmaya başlayınca çok sevinmiş. Çünkü ilk olmak onun için önemliymiş. Ailesinde ondan başka asker yok. Bu yüzden de gurur duyuyor. O, ailesinde ve savaş gemisinde çalışan ilk kadın subaylardan. Tabii ki işinin zorlukları var ama o yine de mutlu. Çünkü öncelikle milliyetçi. Sonra üniformasını seviyor. Özellikle erkeklere atfedilen bir görevi başarıyla yapmaktan gurur duyduğunu belirtiyor. Herkesin özendiği bir şeyi yaptığını söylüyor. Sokakta yürürken insanların üniformasına özel ilgi göstermesini sevgiyle karşılıyor. Şu anda nişanlı. Tabii ki bir başka denizci erkek subayla. Öncü olmaktan, tarihin kaydettiği bir iş yapmaktan ve bunu başarmış olmaktan özel bir sevinç duyuyor. Askerlik mesleğine heves duyan bütün genç kadınlara örnek olduğu için kendisini mutlu hissediyor. Peki yalnıca mutluluk mu var? Meral Öztütüncü, herşeyin pek o kadar da kolay olmadığını açıklıyor: ‘‘Biz ilkiz ya, Harp Okulu'na girince herkesten önce oradaki erkeklere, öğrencilere kendinizi kabul ettirmek zorunda kalıyorsunuz. Onlarla bir mücadeleniz oluyor. Ama kabul ettirdikten sonra da herşey rayına oturuyor’’.

ARZU AKYOL

Zor ama keyifli görev

Deniz Teğmen. TCG Yıldırım'da muhabere subayı olarak çalışıyor: ‘‘Bizim şu anda yaptığımız daha önce sadece erkeklere mahsus bir görevdi. Bizimle beraber, erkeklere mahsus olmaktan çıktı. Artık biz de erkeklerle aynı şartlarda çalışıyoruz. Bu beni çok mutlu ediyor. Çünkü bunu yapabileceğimizi göstermiş olduk. Bizim bir eksiğimiz yoktu ki. Çalıştık, uğraştık ve başardık. Deniz Harp Okulu'na 1992 yılında girdim. 96 yılında da mezun oldum. Amcamın oğlu Hava Harp Okulu mezunuydu. Ailedeki tek asker anlayacağınız kuzenimdi. Onun dışında başka asker yok. İstanbulluyum. 75 doğumluyum. 23 yaşındayım. Babam emekli memur, annem ev hanımı. Üç kardeşiz. Ben en büyük çocuğum. Bana çok cazip geldi Harp Okulu'nda okumak. Tercihimde yanılmadığımı şimdi anlıyorum. 200 kişilik gemilerde sadece iki kadın subaydan biri olmak, zor tarafları olsa da keyifli. Ama en can alıcı noktası bu gururu taşıyan çok az sayıdaki kadından biri olmak. Ayrıca, değişik ülkeler görmek, sürekli yeni şeyler öğrenmek, mesleğinde ilerlemek herkesin istediği bir şey değil midir? Ben de bu olanağı Türk Ordusu'nda, Deniz Kuvvetleri'nde ve Yıldırım Savaş Gemisi'nde buldum. Uçsuz bucaksız denizde geçen üçbuçuk hatta bazen dört aylık süre içinde gün ışığı görmediğiniz zamanlar oluyor. Bilmeyen birine savaş gemisini anlatmak zor ama yine de inanın burada çalışmak herşeye değiyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!