İşte Erol Güney’in kedisi Edibe

Güncelleme Tarihi:

İşte Erol Güney’in kedisi Edibe
Oluşturulma Tarihi: Mart 13, 2005 00:00

1987 yılında Hürriyet’in Washington muhabirliğini üstlendiğimde zamanımın önemli bir bölümünü Beyaz Saray’a iki blok mesafedeki Yabancı Basın Merkezi’nde geçiriyordum.Burası, Washington’da görev yapan yabancı gazetecilerin düzenli uğrak yeriydi. İsrail’de yayımlanan Yedioth Ahronoth Gazetesi’nin Washington muhabiri olan Erol Güney ile burada tanıştım. 1950’li yılların ortalarında Türkiye’den İsrail’e göç etmiş, kusursuz Türkçe konuşan bir İstanbul Yahudisiydi. Tesadüfe bakın ki, kendisiyle Washington’da aynı apartmanda oturuyorduk.Erol Güney ismi bana hiç de yabancı gelmiyordu. Gerçeği öğrenmem fazla zaman almadı. Orhan Veli’nin ‘Erol Güney’in kedisine’ diye şiirler ithaf ettiği kedinin babası Erol Güney’di karşımda duran adam. Orhan Veli’nin, hamile haline bakıp ‘Çıkar mısın bahar günü sokağa/İşte böyle olursun/Böyle yattığın yerde/Düşünür düşünür/Durursun’ diye seslendiği o meşhur kediden söz ediyorum. KLASİKLERİ İLK ÇEVİREN EKİPTE Erol Güney’le aramızda çok sıkı bir hukuk kuruldu. Cumhuriyetin aydınlanma hamlesinin öncü isimlerinden biriydi. Rus ihtilali üzerine Odessa’yı terk eden ve 1920 yılında İstanbul’a göç eden bir Musevi ailesinin çocuğudur. İstanbul’a ayak bastığında altı yaşındadır. İstanbul’da Saint Joseph Lisesi’ni, ardından İstanbul Üniversitesi’nde yeni açılan Felsefe bölümünü bitirir. Bu arada, Türk vatandaşlığına geçerek Erol Güney adını alır. Mezuniyetinin ardından 1939 yılında üniversiteden hocası ve yakın dostu Sabahattin Eyüboğlu’nun peşinden Ankara’ya gelir ve Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in Batı klasiklerini Türkçe’ye kazandırmak üzere kurduğu çeviri bürosunda görev alır. Erol Güney, Rus ve Fransız edebiyatından pek çok değerli eseri Türkçe’ye ilk kez kazandıran kişidir. Bunlar arasında Çehov’un ‘Vişne Bahçesi’, Gogol’un ‘Müfettiş’i ve Gonçarov’un ‘Oblomov’u sayılabilir. Çeviri Bürosu, o yıllarda cumhuriyetin sanat ve kültür hayatına damgasını vuran pek çok düşün adamı, şair ve yazarın toplandığı bir vahadır aslında. Erol Güney’in en yakın dostları arasında Çeviri Bürosu’nun da başında bulunan Sabahattin Eyüboğlu ile Azra Erhat, Cahit Külebi, Orhan Veli, Necati Cumalı, Melih Cevdet Anday gibi isimler vardır. Keza, Abidin Dino, çok yakın dostudur. Erol Güney, ayrıca 1945 yılında Halikarnas Balıkçısı’nın yol göstericiliğinde Bodrum’dan çıkılan ilk tarihi Mavi Yolculuk’un ekibindendir de. Ekipte yukarıdaki isimlerin bir bölümü ile Sabahattin Ali ve Bedri Rahmi Eyüboğlu da vardır. CASUS ÜNİFORMALI ADAM SINIRDIŞI EDİLİYORErol Güney, o yıllarda Hasan Ali Yücel’in oğlu Can Yücel’in Almancasına da yardımcı olmaktadır ve sohbetlerinde bize sıkça vurguladığına göre Hasan Ali’nin annesinin yaptığı çerkeztavuğunu da çok beğenmektedir. 1946 seçimleriyle birlikte Hasan Ali Yücel’in tasfiye edilmesinin ardından Erol Güney de çeviri bürosundan ayrılır ve gazeteciliğe başlar. Artık Agence France Press’in Ankara Bürosu’nda muhabirdir ve 1955 yılında Demokrat Parti hükümetinin hoşuna gitmeyen bir haber yazdığı için sınırdışı edilir.Dönemin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Erol Güney’in sınırdışı edilmesinin gerekçesi olarak ‘çok şey biliyordu’ demekle yetinecektir. Erol Güney’in sohbetlerimizde anlattığı en renkli öykülerden biri, siyasi polisin Ankara’da kendisini bir davetten smokiniyle alıp apar topar Yozgat’a sürgüne götürüşü olayıydı. Erol Güney ve sivil polisler, sabah Yozgat çarşısının içinden geçerler. Casus olduğu haberi ortalığa yayılır. Çarşı esnafı ilk kez smokinli birini görmüştür. Üzerindeki giysinin ‘casus üniforması’ olduğuna hükmedilir ve adı ‘casus üniformalı adam’a çıkar.Güney, sınırdışı edildikten sonra İsrail’e yerleşip burada gazeteciliğe başlar. ÖLÜRKEN ORHAN VELİ’NİN YANINDA KİM VARDI?Erol Güney’in eşi Dora Güney’den de söz etmem gerekiyor. Ruh güzelliğinden söz ediliyorsa, ‘sireti suretine yansımış’ deyişi herhalde en kuvvetli ifadelerinden birini Dora Güney’de bulurdu.Dora Güney de eşi gibi Musevi’ydi. Erol Güney ile birlikte Ankara’ya yerleşerek Devlet Opera ve Balesi’nin kuruluşunda çevirmen ve protokol görevlisi olarak önemli bir rol oynamıştı. (Kendisini bir süre önce kaybettik.) Orhan Veli ölümcül bir durumda hastaneye götürülürken cankurtaranda yanında olan kişi Dora Güney’dir. İkinci kişi Fuat Keskinoğlu. 1988 yılında teybe kaydettiğimiz uzun bir sohbette Dora Güney, Orhan Veli’nin her akşam kedilerini görmek için evlerine gelişini anlatırken şöyle demişti:‘Gayet güzel bir kediydi, sokaktan almıştık. İsmi Edibe idi. Ben de o zaman derdim ki, kitap yazmamıza gerek yok; çünkü kedimiz sayesinde Türk edebiyatına girdik.’Dora Güney’e göre, Edibe’ye Sabahattin Eyüboğlu da çok bağlanmıştır. Hatta kendisi 1956 yılında İsrail’e kocasının yanına giderken Edibe’yi Sabahattin Eyüboğlu’na bırakması söz konusu olur. Ancak buna gönlü razı olmaz. Kedinin iğneleri yapılır, sağlam raporu alınır ve Edibe 1956 yılında İsrail’e göç eder. Edibe, Tel Aviv’de 22 yaşında ölür.EDİBE HASIR KOLTUKTA UYUYORErol Güney, 1980’lerin sonunda Washington’dan İsrail’e dönerken bana çok değerli bir hediye verdi. Bu hediye, Edibe’yi hasır bir koltukta uyurken gösteren bir fotoğraftı.Edibe’nin bir başka fotoğrafına da geçenlerde Haluk Oral ve Şeref Özsoy’un Yapı Kredi Yayınları’ndan yayımlanan ‘Erol Güney’in Ke(n)disi’ başlıklı kitabını okurken rastladım. Kitapta, Erol Güney’in renkli yaşam öyküsünün yanı sıra cumhuriyetin 1930’lu, 40’lı, 50’li yıllardaki kültür ve edebiyat hayatından çarpıcı kesitler yer alıyor. Hümanizma düşüncesine gönül vermiş bir grup aydının heyecan ve idealizmine yakından tanıklık ediyorsunuz. Ayrıca, bu otobiyografide Erol Güney’in kendisiyle ilgili son derece samimi ve dürüst davrandığını da vurgulamalıyız. Kitapta Edibe’nin fotoğrafını görünce arşivimdeki fotoğrafı yayımlamaktan kendimi alıkoyamadım. Bendekinde galiba uyuyor; belki Orhan Veli’nin şiirinde anlattığı gibi düşünceye dalmış bir vaziyette de olabilir.Erol Güney, 91 yaşında ve İsrail’de yaşıyor. Türkiye’nin İsrail Büyükelçisi Feridun Sinirlioğlu, iki yıl Tel Aviv’e ayak bastıktan sonra İsrail Cumhurbaşkanı’na güven mektubunu sunmadan önce ilk nezaket ziyaretini Erol Güney’e yaptı.Casus üniformalı gazeteci, tam 50 yıl önce çok şey bildiği için sınırdışı edilirken günün birinde böyle bir jestle karşılaşacağını düşünemezdi herhalde.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!