İstanbul sürprizlerle doluymuş

Güncelleme Tarihi:

İstanbul sürprizlerle doluymuş
Oluşturulma Tarihi: Kasım 07, 2012 02:00

GQ Türkiye’nin “Yılın Uluslararası Şöhreti” ödülü, “Dexter” dizisinin başrol oyuncusu Michael C. Hall’un oldu. Ünlü oyuncu, ödülünü almak üzere yakında İstanbul’a gelecek ve o ziyareti ufak çaplı bir tatile dönüştürecek: “İstanbul’u ilk kez göreceğim. Duyduğum kadarıyla beklenmedik sürprizlerle doluymuş şehriniz.”

Haberin Devamı

OBJEKTİFLERE BÖYLE POZ VERDİ FOTO-GALERİ

Los Angeles’ta güneşli bir pazar öğleni. Michael’ın setlere koşturmadan, toplantılarla boğuşmadan geçirdiği nadir günlerden. Kendine kallavi bir ton balıklı sandviç hazırlamış, “The Simpsons”ın en sevdiği bölümünü açmışken, çok uzaklardan gelen bir telefon pazar rehavetine sekte vuruyor. Uzun uzun Türkiye’yle konuşmasının sebebi malum, GQ Türkiye’den gelen “Yılın Uluslararası Şöhreti” ödülü. Bu yılbaşına gelen en iyi ve en kötü şeylere bakılırsa, ödülün ona gitmesi gayet yerinde bir seçim: “2012 daha iyi bir yıl olamazdı benim için. Bir yandan ‘Dexter’ın yedinci sezonu devam ediyor. Son sezon, öncekilerden daha iyi eleştiriler aldı. Diğer yandan, son sinema filmim ‘Kill Your Darlings’in çekimleri bitti. Bir de ev taşıma telaşı var.”

Satır aralarını açacak olursak... Michael’ın son filmi “Kill Your Darlings”, Beat kuşağının mühim şairleri Allen Ginsberg, Jack Kerouac ve William Burroughs’un da karıştığı bir cinayeti konu alan, biyografik tatta bir film. Çekimler sebebiyle bütün yazı Daniel Radcliffe ve David Cross’la beraber New York sokaklarında volta atarak geçirdi. Yeni eve taşınmasıysa Hollywood’da en az yeni filmi kadar yaygara koparmış durumda. Aynı zamanda “Dexter”dan rol arkadaşı olan ikinci eşi Jennifer Carpenter’la yaşadıkları 1930’lardan kalma İspanyol stili evini yaklaşık 2 milyon dolara satışa çıkardı: “O evde güzel anılarım oldu. Şimdi yeni yaşamın yeni bir eve ihtiyacı var.”

YENİ AŞKI HOLLYWOOD KADINLARINDAN DEĞİL

Yeni yaşamın deşifresi biten evlilik, atlatılan bir kanser ve yeni başlayan bir ilişkiden ibaret. Yeni sevgilisi Kanadalı bir kitap eleştirmeni olan Morgan Macgregor. İlk kez birkaç ay evvel Emmy gecesinde el ele görüntülendiler, henüz cicim aylarındalar. Morgan, şablon şablon Hollywood kadınlarından değil. Hobileri arasında açık alanda makyaj yapmak, bol bol latte içmek; gelecek planları arasında bir cinayet romanı yazmak ve “Dead or Alive” adında bir kitabevi açmak var. Dexter’ın bu planlarda ne kadar etkin olduğu meçhul.
   
PEKİ ONUN ÖDÜLÜ KİME?

Uluslararası arenada bizim ödülümüz ona. Peki onun yılın uluslararası erkeği ödülü kime giderdi? Lafa “Kendime vermeyeceğim kesin” gibi tevazuyla girip ödül için ayrı telden, ayrı dünyalardan iki aday sıralıyor: Yazar Salman Rüşdi ve uzaydan dünyaya atlamış paraşütçü Felix Baumgartner. Gerekçeleri sağlam: “Felix dünya üzerindeki en cesur insan. Salman Rüşdi ise firarda olduğu yılları Joseph Anton kitabında tüm şeffaflığıyla anlatacak cesarete sahip bir yazar. Son zamanlarda en etkilendiğim kitaplardan biri oldu Joseph Anton.”

Ödülünü almak üzere yapacağı İstanbul ziyaretini ufak çaplı bir tatile dönüştürme niyetinde. Yakın arkadaşlarından topladığı adresler, şimdiden bir kenarda yazılı: “İstanbul’u ilk kez göreceğim. Etraftan duyduğum kadarıyla beklenmedik sürprizlerle doluymuş şehriniz. Bakalım...”

ROL AŞKINA TAKİPÇİ

Dexter’ı ilk görüşünüz, tanıtım posterindeki, üstüne başına sıçramış kan lekelerine rağmen yüzünde bebek tebessümü taşıdığı pozla olmuş olabilir. Dexter’ın en sevilen seri katil sıfatıyla kısa sürede uluslararası şöhrete kavuşması karşısında Hall da şaşkın: “Dexter’ın sadece belli bir kitle tarafından sahiplenilmiş kült bir figüre dönüşeceğini sanırdım. Bu kadar geniş kitlelere ulaşması gerçekten sürpriz oldu.”

Yeni sezona dair kritiklere bakılırsa, Dexter asıl şimdi başlıyor. Yedi yıldır canlandırdığı karaktere alışması, pek kolay olmamış: “Dexter’ın ruh halini anlamak için ilk zamanlarda New York sokaklarında rastgele gözüme kestirdiğim insanları takip etmeye başladım gizli gizli. İlginç olan, New York gibi kalabalık bir şehirde tanımadığınız birinin saatlerce peşine takılmak sandığımdan çok kolay bir işmiş.”

SAYESİNDE SOĞUKKANLI DAVRANMAYI ÖĞRENDİM

Elleri kanlı görmeye alıştığımız Dexter’ın siciliyse hayli kabarık: “Hatırladığım kadarıyla öldürdüğü kişi sayısı 70’i geçti. Bunlardan 30’a yakınını çekmişizdir. Onlar da çekilmesi en zevkli sahnelerdendi.” Gündüzleri kan sıçrama örnekleri analizcisi olarak çalışan, geceleri seri katilleri öldüren bir seri katile dönüşen Dexter’dan öğrendiği çok şey var: “Onun sayesinde nasıl daha soğukkanlı, daha fazla risk alarak ve daha ince hesaplı davranılacağını öğrendim.”

TAKILMAK İSTEYECEĞİM KİŞİ HOMER SIMPSON

Michael, safkan bir Los Angeles adamı olmasına rağmen Hollywood insanlarıyla takılmayı pek sevmiyor. “Birlikte en sık vakit geçirdiği ünlü oyuncu” sorusuna vereceği bir yanıt yok mesela. Los Angeles’ı bu kadar sevmesi içinse sebep çok: “En havalı kulüplerin, sıcak partilerin ortalıkta değil, kuytu köşede olma halini seviyorum. Doğru insana, doğru mekana ulaşmanız için biraz tırmalamanız gerekiyor, ki bu da ulaştığınızı daha değerli kılan bir süreç.”

Michael da “yalnızca” belgesel izleyenlerden. Bir de FX kanalındaki “Louie”yi izliyormuş. “TV karşısında Dexter’dan çok Louie seyrediyor olabilirim” diyor. Favori televizyon karakteriyse Homer Simpson: “Hollywood’da takılmak isteyeceğim kişiyi buldum sanırım: Homer. Bira içer, bowling oynar, eve dönüş yolunda kutu kutu donut alırdık.”

Michael’ın kusursuz randevusunu dinlediniz. Sırada en kötü randevusuna dair hikayeleri var. Hatırlayabildiği kadarıyla: “Gerçekten de kötüydü. Önce yemeğe, sonra sinemaya gideriz diye düşünmüştüm. Yemekte her şey güzeldi, fakat film seçiminde ufak bir hata yapmış olabilirim. Tamam, kabul ediyorum; ilk buluşma için Trainspotting kötü bir seçimdi. Kız salonun orta yerine kusmaya başlayınca hatanın büyüklüğünü fark ettim.” Hayır, kızı bir daha görmemiş. Evet, “Trainspotting” her daim favori filmleri arasında.

BABAMIN ÖLDÜĞÜ YAŞTAYKEN...

Sene 2010. “30 Rock”ın Jenna’sı Jane Krakowski’yle “How I Met Your Mother”ın Barney’i Neil Patrick Harris, drama kategorisinde en iyi erkek oyuncu ödülünü takdim etmek üzere şen şakrak sahneye çıkıyorlar. Espriler, kıkırdamalar sonrası adaylar açıklanıyor tek tek: “House MD”den Hugh Laurie, “Mad Men”den Jon Hamm, “The Mentalist”ten Simon Baker ödülün güçlü adayları. Sonra dört yıl üst üste aday olan “Dexter”dan Michael C. Hall’un adı okununca ve Michael kafasında siyah bere, yüzünde solgun bir ifadeyle sahneye çıkınca, salonda her zamankinden farklı bir coşku yükseliyor. Defalarca aday gösterildiği kategoride ödüle tam da kansere yakalandığı sene ulaşması kaderin bir cilvesi mi yoksa kusursuz bir Hollywood senaryosu mu?: “Bilmiyorum, bilemiyorum. Yoğun bir kemoterapi sürecinden sonra gelen o ödülün hayatıma kattığı değer çok büyük.”

Kanserle tanışıklığı, çok daha eskilere, 1982’ye dayanıyor. Henüz 11’indeyken, 39 yaşındaki babasını bu hastalık yüzünden kaybedip, hayatının geri kalanını hep kafasında “Acaba 39 yaşına kadar yaşayacak mıyım?” sorusuyla geçirmiş. 39’una bir sene kala, lenfoma teşhisi konana dek! Aklına ilk düşen şeyin ne olduğunu sorunca önce duraksıyor, sonra derin bir nefes alıp o ana dönüyor: “İlk babam geldi aklıma. Onun genç ölümü. Hemen ardından iyi olacağım diye sayıklayarak kendini buna ikna etmeye çalışıyorsun, pozitif durmaya gayret ediyorsun.” Erken teşhis, sonsuz destek ve muntazam tedavi süreci, birkaç yılda kanseri yenmesini sağlıyor.

Telefon kulağında, gözü ton balıklı sandviçinde geçen bir saatin sonunda gelen “Çok teşekkürler, eklemek istediğin bir şey var mı?” sorusuna verdiği cevapsa gayet muzır: “Gerçekten mi? Artık sandviçimi yiyebilir miyim yani?”

Haberin Devamı

Dexter’ın seçimleri

Takıntı halinde izlediğim ilk film: “Star Wars”. İlk izlediğimde 5 yaşındayım. Bittiğinde dünyaya bakışım değişmişti.
Bana evi hatırlatan film: “Raising Arizona”. Arizonalı olduğum için. Belki de ilk izlediğimde evden çok çok uzakta, üniversitede olmam bende böyle bir his bıraktı. İlk aşkımı hatırlatan film: “Bugsy Malone”. Jodie Foster’a aşık olmama sebep olan filmdir. Çocukluğunda Jodie’ye aşık olan tek erkek ben değilimdir umarım.
Hayatımı değiştiren film: “Charlie and the Chocolate Factory”.
Her izlediğimde gözyaşlarıma hakim olamadığım film “E.T.” Özellikle bisikletinin yavaş yavaş havalanmaya başladığı sahne.
Hep hatırlanmak istediğim rol: Biraz klasik olacak ama henüz oynamadığım rol. Canlandırmak istediğim birçok Shakespeare rolü var çünkü. Hamlet bunların başında geliyor mesela.
Keşke ben oynasaydım dediğim rol: “Star Wars”taki robot R2-D2.
Sizi şaşırtabilir ama en sevdiğim filmlerden biri: “Notebook”.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!