İngilizce bilmemek

Güncelleme Tarihi:

İngilizce bilmemek
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 11, 2001 00:00

ARTIK Türkiye'yi iyiden iyiye yönetmeye başlamış olan IMF ne istiyordu da ne oldu? İtiraz, yönetim kurulu başkanlığı ile genel müdürlüğün aynı kişide birleştirilmesine miydi? Yoksa, o tek kişinin İngilizce bilmeyişine mi?İlk bakışta, ikisine birden itiraz ediliyor gibi gözükmekte idiyse de, nüans sayılabilecek olan bir nokta çok önemli.Çünkü, itirazların birincisi pek öyle evrensel ve mutlak bir doğruya dayanıyor sayılmaz. Batılıların da pekálá bildikleri gibi, genel müdürlükle yönetim kurulu başkanlığının tek kişide birleşip birleşmemesi sermaye durumuna ve insanlara göre değişir. Bakarsınız, yönetim kurulu, siyasal nüfuz oyunları ve sermaye dağılımı dolayısıyla tutarsız bir tablo oluşturmuştur; temsil ettiği temel çıkarın sağlam savunucusu ve üstlendiği işin ehli bir genel müdür aynı zamanda yönetim kurulu başkanı olarak tablodaki dağınıklığı toparlayıp doğru hedefe yönlendirebilir. Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de, özelde olduğu gibi kamuda da, her iki uygulamanın başarılı başarısız bir yığın örneği var. Galiba, asıl itiraz, söz konusu tek kişinin İngilizce bilmiyor olmasınaydı.Acaba o tek kişi tam ‘‘onların anladığı anlamda’’ İngilizce bilseydi, iki görevin onda birleşmesine bunca itiraz edilir miydi?Ne demektir ‘‘onların anladığı anlamda’’ İngilizce bilmek?Duyup okuduğunu anlayarak kendi meramını da sözle yazıya dökebilmek mi? Elbet iyi bir şeydir öylesi; kesinlikle yararlı da, ama yeterli değil. Artık, milyonlarca insan var böyle. Hatta, denebilir ki, dil bilmenin şu ya da bu konuyu doğru dürüst bilmenin önüne geçtiği bir ülkede, bülbül gibi yabancı dil şakıyıp da on para etmeyen insanlar doludur çevreniz.Tersi de olabilir: Dil öğrenme fırsatı bulamadan yetişmiş, ama işini bilen ve seven, dil eksikliğini başka yollardan gideren, hele belirli bir sorumluluk düzeyine erişmişse tercüman ve mütercimler aracılığıyla o handikapı kolayca kapatan insanlar da var. Hatta, yabancıyla görüşürken, aşina olduğu, ama pek iyi bilmediği bir dili konuşmaktansa, çevirmenin varlığını ustaca kullanıp düşünme fırsatı bularak handikapı üstünlüğe dönüştürebilen ve bunu biraz da kendi diline saygının belirtisi sayan ünlü devlet adamları çoktur.Dolayısıyla, belli bir amaç ya da çıkar peşinde olanların indinde bir dili ‘‘onların anladığı anlamda’’ bilmek, basit dil bilgisinden öteye bir şeydir.İsterseniz, kısaca ‘‘onların dilinden konuşmak’’ diyebilirsiniz buna.Telekom krizlerinin özde bir pazar kavgası olduğunu artık herkes biliyor. Dikkatler, şimdi bir masal olmuş olan özelleştirme gelirinden çok, kuruluşun yönetimine egemen olmak ve bir taşla birkaç kuş vurmak hedefine yönelmiştir. Konu, yalnızca tekel durumu zaten 2005 yılına kadar sürecek olan Türk Telekom'a o zaman 30 milyona varacak sabit abonelerin getireceği gelire ortak olma konusu değil. Sonrasında da, kablolu televizyondan internete kadar çeşitli hizmetlerde hep TT'nin altyapısı kullanılacak; o gelirler daha önemli.Bu durumda, üye sayısı Atlantik ötesi rüzgárlarla şişen Yönetim Kurulu'na ekleneceklerin hangi İngilizce'yi nasıl konuşacaklarını merak etmez misiniz?
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!