İçinde sanki bir dinamo çalışıyor

Güncelleme Tarihi:

İçinde sanki bir dinamo çalışıyor
Oluşturulma Tarihi: Ekim 23, 2005 00:00

O Türkiye’yi halkla ilişkiler mesleğiyle tanıştıran kadın. Bu camiada okul olarak tanınan İmage İletişim Araştırma Geliştirme Etüd Organizasyon şirketinin ve Strateji Tanıtım’ın kurucusu, bugün onursal başkanı. Yıllardır iletişim fakültelerinde ders veriyor ve fakat çalışmaları ve ünü Türkiye’yle sınırlı değil; biri IPRA (Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği) Golden World Awards olmak üzere sayısız ödülü var. 1995’te IPRA’nın başkanı olduğunda, bu göreve getirilen ilk Türk, ikinci kadındı.

Yaklaşık on bin kişiye ders verdi, yüzlerce müşterisi için binlerce proje üretti, organizasyon yaptı. Mesleğe katkıları nedeniyle 1998’de, tüm dünyada sadece 25 kişinin sahip olduğu IPRA Yaşamboyu Onur Üyeliğine seçildi. Bu yıl ise halkla ilişkileri uluslararası standartlarda yaptığının kanıtı olarak tüm dünyada 28 bin üyesi olan Amerikan Halkla İlişkiler Derneği’nin (Puplic Relations Society of America- PRSA) ‘Halkla İlişkilerde Yaşam Boyu Başarı 2005 Atlas Ödülü’ne layık görüldü. Bugün ödülünü Miami’de alacaktı. Ancak Filorida’yı vuran Wilma tayfunu nedeniyle tören iptal edildi. Yine de ödül heykelciği New York’ta eline ulaşacak. Mardin’in 78 yıllık hayatında ve mesleki kariyerinde onu öne çıkaracak çok fazla özelliği var. Mesela uluslararası toplantılarda soru sormak için söz aldığında, hemen uğultular yükseliyor! Ancak özelliklerinden sadece birini seçmek gerekse, ben ‘enerjisi’ derdim. Gelini Ayşe Arman’a göre, bu herkesi yere serebilecek bir enerji, sanki içinde dinamo çalışıyor. Bir de kökleri taa 680’lere kadar giden, upuzun ve rengarenk bir hayat hikayesi var tabii: Yine Arman’a göre, binbir gece masalları gibi...

Mekke, Şam, Mardin, İstanbul ve Mısır güzergahında, ezici çoğunluğu kadıdan savcıya, avukattan adalet bakanına devlet adamı dolu, hem mollaları, hem alimleri barındırmış, bol paşalı bir aileden, Arap kökenli Mardinizadelerden. Kazaskerler, valiler, hukuk tarihçileri, bakanlar, sefirler kuşak kuşak dizilmişler, tarih boyu. Betûl Mardin’e kadar kadınlar pek kendilerini ortaya çıkaramamışlar, babaannesi Leyla Şerife hariç. Leyla Şerife, Osmanlı’nın ilk kadın romancılarından, Mısır’da bir köleyle efendisinin aşkını anlatan İngilizce romanı, taa 1896’da basılmış. Betûl Mardin, biraz dedelerininse, daha çok da onun torunu.

1 Aralık 1927’de, kadılıktan Bağdat Valiliği’ne, oradan Adalet Bakanlığına yükselen, cumhuriyet döneminde Şirket-i Hayriye yönetim kurulu başkanlığı ve milletvekilliği yapan Necmettin Molla Efendi’nin kızı Fahire Kocataş ile dönemine göre oldukça cüretkar bir resim koleksiyonuna sahip Osmanlı hariciye nazırlarından Halil Şerif Paşa’nın torunu Muhiddin Arif Mardin’in ikinci kızı olarak doğar. Cumhuriyet ilkelerini benimsemeden önce şeriata önem veren, ancak aydın, aristokrat bir ailedir onunki: Bir yanda namaz niyaz, Kur’an eğitimi, bir yanda modern giysiler, batılı adetler vardır.

Kurallar boldur. Şimdi ona ‘Çok sertsin’ diyenlere, ‘hayır’ cevabı verir, ‘benim kurallarım var.’ Bu kurallar altında o da erkek kardeşi Arif Mardin de epey ezilmiştir. Mesela erkek çocukları ava gider! Betûl ise kızların bir erkeğe herhangi bir şekilde değecekleri hiçbir yere, mesela okula gönderilmek istenmediği, evliliğin bile neredeyse yasaklandığı, dolayısıyla kızların ya kaçtığı ya geç evlendiği bir gelenek içinde büyür. Ailenin bir kolu Nakşi’dir, okumaya çok küçük yaşından itibaren meraklı olan Betûl, Vakıf Kitapları denen elyazması kitapları ancak 28 günlüğüne alabilir; regl iken kitapları tutması yasaktır çünkü.

BEŞ YAŞINA KADAR DİLSİZDİ, KONUŞAMADI

Neredeyse 40 yıldır konuşmak üzerine kurulu bir mesleği olan ve bu konuda herhangi bir sıkıntı yaşamayan Betûl Mardin, inanması zor ama dört buçuk- beş yaşına kadar dilsizdir. Ya evde çok dil (Türkçe, Fransızca, Almanca, İngilizce, Ermenice, Arapça) konuşulduğundan bir türlü dilini seçememiştir ya da solak olduğu için cetvelle eline yediği dayaklar yüzünden dilini yutmuştur. Konuşmaya okulda başlar.

Babası Mısır’daki pamuk tarlalarından oldukça rahat bir şekilde geçinen ve bankacılık yapan biridir ancak 1929 krizinde pamuk fiyatları dibe vurunca, ailenin tüm serveti sıfırlanır. Bu yüzden kışları Cihangir’deki konakta, yazları ise Sarıyer’deki yalıda kalmak üzere annesinin babası, molla dedesinin yanına taşınırlar. Kayınpederinin yardımıyla İş Bankası’na ikinci müdür olan, daha sonra Mısır şubesine müdür olarak atanan babası, evi geçindirmekte zorlanır bir süre. O dönem Betûl, ablasının, kuzenlerinin eskilerini giyer, idareli para kullanmayı öğrenir. Sonradan babası pamuk fiyatlarının yükselmesiyle yeniden zengin olacak ve Mısır’daki sermayesinin bir bölümünü Türkiye’ye getirip Türk Petrol’ün kuracaktır.

EŞLERİ ÇALIŞMASINA İZİN VERMEDİ

Büyükbaba, büyükanne, büyük hala, dayılar, yengeler, halalar ve çocuklarının Ermeni dadılar, zenci kalfalar ve çocuklarıyla birlikte oturduğu 24 odalı konakta, her seferinde 24 kişinin oturduğu yemek masasında onların yeri, 10-12 yaşına kadar, tuzlukla çizilmiş sınırın alt tarafındadır: Yani konuşamayıp dinleyen, on torunun tarafı. Sarıyer’deki 52 odalı yalıda ise özgürlük biraz daha fazladır, arka bahçeden, güllerin arasından çıkılan setlerdeki havuz, ağaçlar, tenis kortları, en tepeden boğaza bakış... Hálá geceleri uyuyamayınca bu ‘geziyi’ yapar ve anında uyur.

O Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde okurken, ablası Leyla veremden ölür. Bu hem küçük yaşta onu sarsan, hem de ailesinin baskısını arttıran bir ölümdür. Okuldan almaya kalkarlar. Zor bela liseyi bitirir ancak psikiyatri okumak istediğinde babası sadece ‘Ne münasebet’ der, ‘bacağının yanında bir erkek bacağı, bunu kabul edemem.’ Halbuki hocaların hocası diye anılan akrabası Prof. Ebül’ula Mardin, babasına ‘Kızın bakışlarında bir zeka okunuyor. O zekayı zayi etmeyelim. Bu kız hukukçu olabilecek’ demiştir. Ancak Akşam Sanat Lisesi’ne gidebilir, her gün eve gelen görücüleri de babasını idare ederek atlatır.

Kuzeniyle arada kaçıp gittiği dönemin ünlü eğlencesi danslı çaylarda tanışır ilk eşiyle. Mısır Hanedanından olmadığı için ilk başlarda pek istenmez Akgün Ustalar, ancak 1950’de evlenirler. Kızı Şerife Leyla doğar. O zamanların Betûl Mardin’i, eşinin çalışma yasağına boyun eğen bir kadındır. Ancak eşi evini geçindirmek konusunda pek becerikli çıkmayınca ve Mısır’da diktatör Nasır, evi geçindiren pamuk tarlalarına el koyunca, izin çıkar. O zamana kadar, fazla enerjisini kullanmak için, ‘parasız’ olmak koşuluyla sosyetik bir edebiyat dergisine yazılar derleyen Mardin, bir arkadaşının evinde Tercüman gazetesinden Semih Tuğrul Bey’le (Serra Yılmaz’ın babası) iş görüşmesine gider. Üzerinde siyah tafta bir elbise, göğsünde kocaman bir broş, parmağında bir o kadar büyük bir yüzükle. Semih Tuğrul bey ‘Siz mi iş arıyorsunuz, ne yapabilirsiniz ki’ der. ‘Edebiyat derlemeleri’ cevabını alınca, Lorca’dan İspanyolca bir şiir okumaya başlar. Mardin aynı şiirin Türkçesini okuyunca, işi kapar.

Çevirmen olarak girdiği gazetede dördüncü gün sayfa editörü olur ve bu işe bayılır, derhal kocasından boşanır. Birkaç yıl sonra daha iyi bir ücretle, Amerikan Konsolosluğu’nun basın ilişkilerini yürütmeye başlayacak, bu arada hayatına tiyatro sanatçısı Haldun Dormen girecektir. 1959’da evlenirler. Piyes çevirilerinden kostümlere, her işine koştuğu tiyatroda, ‘Dormen karısına yaptırıyor’ demesinler diye ‘adı yok’tur, maaşı da. Ancak tiyatroculuktan da fazla para kazanılmadığı ortaya çıkınca, ona yine çalışma yolu gözükür... Yeni Sabah’ta Hakkı Devrim’in yanında gazeteciliğe döner. Oğlu Ömer’in doğduğu yıllarda, gazetede çevirmenlik yapıp inceleme yazıları yazmaktadır. Ama bu kez de patrona kızıp istifa eder.

BEŞERİ İLİŞKİLER Mİ NEDİR O, MESLEK Mİ

37 yaşındadır. Beyninde bir şimşek çakar; içinde tarif edemediği, patlayamayan bir şey vardır. TRT’ye girer, radyoda programlar yapar, henüz televizyon yayını yokken BBC’de eğitim alır. Bu işi de çok sever ve ikinci kocasından da boşanır. Kocalarından ayrıldıkça kariyerini yükseltiği anlaşılan Mardin, 40 yaşında evlilik defterini kapatır ve Betûl Mardin ancak o zaman doğar! Artık kendi işi, çevresi, aşkları, hayatı vardır.

‘Şirketler neden tanıtımlarını yapmıyor ki’ sorusu götürür onu Türkiye’de halkla ilişkilerin doğuşuna önayak olmasına. Akbank Genel Müdürü Ahmet Dallı’ya bu fikrini açtığında, şöyle bir cevap alacaktır: ‘Bak benim 3500 çalışanım var, ben onlara iyi bir şey söylemeye çalışıyorum, odadan ağlayarak çıkıyorlar. Şu koruda tesisimiz var gidip dinlenseler diyoruz, anlatamıyoruz. Bir işadamını çağıracağız yapamıyoruz, gel bunları sen yap.’ Mardin, ‘Bu nasıl iş, bundan para kazanılır mı?’ diye sorar. O da tam bilmiyordur, Amerika’da yeni gelişen bir iştir bu, adı beşeri ilişkiler midir nedir...

Tam o günlerde, bir plakçı arkadaşı arar, yeni plakları nasıl tanıtacaklarını sorar, ardından ünlü kulüp Kervansaray’ın patronu, ‘Lütfen mönülerime bakın, değiştirin, hangi yemek hangi bölgedeki restoranda daha iyi gider, hanımlar neyi sever, beyler neye bayılır, bana söyleyin, yatırımlarım konusunda beni yönlendirin’ teklifinde bulunur. Yani kaderi bu üç teklifle çizilir. Türkiye’de halkla ilişkiler böyle başlar.

SİLAH VE SİGARA SEKTÖRÜ İLE ÇALIŞMIYOR

Ancak burada yaptıkları ona yetmez, İngiltere’ye gidip orada da çalışır. Gerçi Türkiye’de halkla ilişkiler, beşeri ilişkilerden PR’a (Public Rolations) gelene kadar uzun bir yol gerekecek, kimi müşterileri, ‘Üst kattaki yatak odamı topladınız mı?’ gibi sorular sorarak uzun süre ne iş yaptığını anlayamayacaklardır ama olsun.

Önce Alaeddin Asna ile A&B’yi kurar ve on yıl sürdürür, sonra 1987’de Canan Bengiserp, Nilgün Pirinççioğlu ve Cemal Noyan’la, İmage okulunu açar. Kurumsal iletişimden stratejik danışmanlığa, medya ilişkilerinden kriz yönetimine kadar tüm alanlarda Türkiye’nin önde gelen halkla ilişkiler firmalarından olan İmage, 18 yıldır çoğu ulusal ve uluslararası büyük şirketler olan yüzlerce müşterisi için, sayısız proje ve organizasyon yapar. Tüketim ürünlerinden ilaç ve giyim sanayiine, özelleştirmeden finansa her alanda çalışır, yüzlerce halkla ilişkiler uzmanı yetiştirir. Mardin sadece silah ve sigara üreticileri için çalışmaz, siyasete bulaşmaz.

Arkadaşlarının ‘Ahtapot Betûl’ adını taktığı Mardin, herkesin her türlü sorununu anında çözebilir. Çünkü o öyle mutlu olur. Bir de öyle her kariyer kadınında görülmeyecek kadar düşkündür ailesine ve çocuklarına.

Onunla ilgili son bir notu da dikkatle okumak gerekir: Adı, keçi anlamına gelen ‘Betül’ değil, Meryem Ana anlamına gelen Betûl’dur. Bu not, Haldun Dormen’den boşanmasının nedenlerinden birini de saklar içinde. Dormen altı yedi yıllık evliyken jeneriğe kostümcü olarak adını Betül yazdırmış, Mardin de ‘Adam unutkan anladık ama adımı da bilmiyor!’ diye çok kızmıştır.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!