Huysuz ihtiyar

Güncelleme Tarihi:

Huysuz ihtiyar
Oluşturulma Tarihi: Mart 08, 1998 00:00

Gecenin körü telefonlarıDün gece, kızımdan sağlık konusuyla ilgili önemli bir telefon bekliyordum. Amerika'nın gündüzü, bizim gecemiz olduğundan, alt kattaki fişli telefonu yatağın başucuna almıştım. Gecenin 2'sine doğru telefon çaldı. Hemen açıp,‘‘Haberler iyi mi Elgin'ciğim?’’Diye sordum.‘‘Ne Elgin'i be! Avtık sen iyice movukladın lan vesimci!’’Eşim de uyanmıştı.‘‘Elgin ne diyor?’’‘‘Elgin değil, Mustafa.’’‘‘Bovcunu ne zaman ödeyeceksin?’’Diye sordu Mustafa.‘‘Ne borcu?’’‘‘Senin köpeklevin bovcu! Sen buvdan gittikten sonva onlava tam yedi beş keve ekmek vevdim. Hatta biv kevesinde çokopivensimin yavısını bilem vevdim. On yüz bin liva bovcun vav!’’‘‘Sen gecenin bu saatinde ne halt etmeye telefon ediyorsun?’’‘‘N'aapayım, babamlav ancak uyudulav. Ben de babamın yeni cep telefonundan telefon ediyovum.’’‘‘Ay baban cep telefonu mu aldı?’’Benim bildiğim cep telefonuna dünyada en az gereksinme duyacak insan, Erol Usta'ydı. Çünkü arandığı zaman asla bulunamamasıyla ünlüydü.‘‘Babam almamış. İş yapmış, pavasını vevmemişlev. Yevine cep telefonu vevmişlev. Aslında babam beni dövmek için cep telefonu aldı.’’‘‘Niye dövüyor?’’‘‘Cep telefonuyla çok konuşuyovmuşum gecelevi... Çok pava gidiyovmuş. Tabii salondakinden konuşunca duyup uyanıyovlav. Bunu alıp heladan konuşuyovum.’’‘‘Okul nasıl gidiyor? Arkadaşlarını seviyor musun?’’‘‘Yalnız Kaya'yı seviyovum. Ötekilevi sevmiyovum.’’‘‘Niye yalnız Kaya'yı?’’‘‘Çünkü, yalnız Kaya'yı dövebiliyovum.’’‘‘Ya, kızlarla aran nasıl bakalım?’’‘‘Necla'ylan ve Emine'ylen evlenmeyeceğim. Onlavdan kavı olmaz!’’‘‘Niye lan Mustafa?’’‘‘Onlava vuvunca onlav da benim kafama kafama vuvuyovlav. Halbukim babam annemi dövünce, annem babama hiç vuvmuyov. Demek ki, onlavdan güzel kadın olmazmış.’’O sırada telefondan Erol Usta'nın homurtuları duyuldu. Ardından bir patırtı oldu.‘‘Aaah!.. Ne vuvuyovsun lan? Babasının şavap çanağına çıftığımının hevifi!.. Ulan vesimci, buvada adam öldüvüyovlav, polis göndev!’’Derken telefon kesildi. Tam dalmak üzereyken tekrar çaldı. Önce acıklı hıçkırıklar, sonra da Turhan'ın sesi duyuldu.‘‘Sana elveda demek istedim!’’‘‘Hayrola, seyahate filan mı çıkıyorsun?’’‘‘Evet, dönüşü olmayan bir seyahate!.. (Ve bir hıçkırık daha...)’’Eşim,‘‘Elgin mi?’’Diye sordu.‘‘Hayır, Turhan... Üstelik bir hayli de sarhoş.’’Tolga, cümlemin sonunu duydu mu bilmem, çünkü yine dalmıştı. Eşimin hayranlık duyduğum huylarından biri de, yıldırım gibi uyuyabilmesiydi. Yatarken havada uyur, yastığa uyumuş olarak düşerdi.‘‘Gecenin bu köründe uyumamış olacağımı ne bildin?’’‘‘Bilmedim, sırayla arkadaşlarla helalleşiyordum. Zaten hiçbiri telefonu açmadı.’’Başıma gelecekleri anlamıştım. Turhan, yaşına başına bakmadan yine nezle olur gibi bir kıza aşık olmuştu. Kız da ona yüz vermemişti. Sabaha kadar ağlayıp derdini dökecek birini arıyordu.‘‘Turhan'cığım, kızımdan önemli bir telefon bekliyorum. Sen, beni yarın arasan...’’‘‘Ne duygusuz adamsın be!.. Sana intihar edeceğim diyorum. Yarın, cesedimin başında vicdan azabından kıvranacaksın.’’‘‘Peki, anlat ama kısa anlat.’’‘‘Bizim gazetenin ilan servisinde çalışıyor. Asansörde gülümsemesinden benden hoşlandığını ve bir anda yıllardır beklediğim kadını bulduğumu anladım. Ondan sonra her gün beraber olduk.’’‘‘Ne yani, ev mi tuttunuz?’’‘‘Yok canım, yemekhanede beraber olduk. Ben onun yemeğe ineceği saatleri kolluyordum. Sonra da yer bulamamış gibi yapıp masasına oturuyordum. Her gün başka bir elbiseyle görünmek için, bir sürü de borca girmiştim!.. (Yine bir hıçkırık sesi)’’‘‘Karın bu işlere ne diyor? Ani şıklığına filan...’’‘‘Karım beni terk etti zaten!’’‘‘Tuu, boyun devrilsin Turhan!.. Bir pişpirik kız uğruna kadının kalbini kırdın yine.’’‘‘Yok yahu, bundan önceki için terk ettiydi.’’‘‘Şimdi niye zırıldıyorsun?’’‘‘İlandaki kız da beni terk etti. O uzun saçlı, kalın altlı pabuç giyen heriflerden biriyle yemek yiyor artık. Zaten, rahmetli babasını hatırlattığım için benimle ilgileniyormuş. Ben şimdi ne yapayım? Bana bir akıl ver!..’’‘‘Köprüden atlamaya falan kalkma... En iyisi kırk tane uyku ilacı al!..’’Deyip telefonu kapadım. Bana ufak ufak gelmeye başlamışlardı. Telefonu kapamamla tekrar çalması bir oldu. Bu kez telefonda tipik bir telefon sapığı soluması duyuldu. Ben de insan bedenindeki bütün delikleri sayarak, elindeki telefonu ne yapması gerektiğini uzun uzun tarif ettim. Bir kadın sesi duyma umuduyla soluyan herif, şaşkın şaşkın güldü. Tolga,‘‘Hani benim yanımda artık küfretmeyecektin?’’Diye sitemli sitemli söylenip, tekrar daldı. Telefon tekrar çalınca ben, bıraktığım yerden döşenmeye devam ettim. Kalınca bir ses,‘‘Höst beyim!.. Bir gazeteci adama bu laflar yakışır mı?’’Dedi.‘‘Sen telefon sapığı değil misin?’’‘‘Hayır, ben nöbetçi polis memuru Hamdi'yim. Burası da Silivri Karakolu.’’‘‘Hayrola, benim yazlık eve yine hırsız mı girdi?’’‘‘Hayır, hırsız filan yok... Hakkınızda bir şikayet var.’’‘‘Ben Levent'teyken, Silivri'de ne yapmışım ki?’’‘‘Bir çocuğu, adam tutup dövdürmüşsünüz. Üstelik alacağının da üstüne yatmışsınız!’’‘‘Kısa saçlı, kepçe kulaklı, kara gözlü bir çocuk mu?’’‘‘Evet, biraz önce ağlaya ağlaya karakola geldi. Üstünde de pijamaları var.’’‘‘Siz onu eve götürün, yahut babasını çağırın.’’‘‘Evinin adresini bilmiyormuş. Anası, babası da yokmuş. Bizden çokoprens istedi. Karnı açmış yavrunun besbelli... Ben de hanımın gece için hazırladığı sandviçimi verdim. Sandviçin içindeki domatese küfretti, ama hepsini yalayıp yuttu.’’‘‘Etrafı fazla tahrip etmeden siz onu nezarete kapatın. Ben şimdi evine telefon edeceğim, babası gelip alır.’’Kapattıktan sonra sabit nazarlarla telefona bakmaya başladım. Az sonra yine çalacaktı mutlaka. Çünkü millet benim telefonu başucuma getirdiğimi nereden haber almışsa almış, sıraya girmişti. Fakat 15 dakika telefon çalmadı. Ben de sinirimden üç sigara içtim. Tolga, dumanaltı olup uyandı.‘‘Hani yatak odasında sigara içmeyeceğine dair söz vermiştin?’’‘‘Artık rakı bile içeceğim...’’Tam o sırada beklediğim telefon geldi.‘‘Aluu, bana Serap'ı versene.’’‘‘Veremem!..’’‘‘Niye veremezmişsin?’’‘‘Çünkü Serap gitti.’’‘‘Nereye gitti?’’‘‘Çantasını topladı, silikonlarını taktı, Londra'ya babasının yanına gitti.’’‘‘Hadi be!.. Serap'ın babası Mersin'de oturuyor.’’‘‘Mersin'deki üvey babası...’’‘‘Giderken bana bir maşaz bırakmadı mı?’’‘‘Senin adın ne?’’‘‘Yusuf.’’‘‘Sana maşaz bıraktı. O, Yusuf öküzüne söyle, ticareti bıraksın da pezevenklik gibi doğru dürüst bir iş tutsun dedi.’’‘‘Nee!.. Ne biçim konuşuyon lan sen! Gelirsem dağıtırım lan orayı!..’’‘‘Burayı kolay bulamazsın. Bak sana tarif edeyim. Dördüncü Levent'ten aşağıya doğru ineceksin. Sabancı'nın Dikilitaş'larını geçeceksin...’’‘‘Orası Miami Bar diil mi be?’’‘‘Hayır. Burası, diş protezi kullanan fareleri koruma vakfı!’’Telefonu kapattıktan sonra rastgele tuşlara bastım. Uzun uzun çaldıktan sonra uykulu bir kadın sesi ne istediğimi sordu.‘‘Bana Cavidan'ı ver!’’Dedim.‘‘Burada Cavidan diye kimse yok.’’‘‘Olsun. Sen yine de ver!’’‘‘Gecenin bu saatinde insanları taciz etmek ayıptır. Siz ne eşşek heriflersiniz!..’’‘‘Çok haklısınız hanımefendi!’’Deyip telefonu kapattım. Tabii, kızım o gece aramadı.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!