Güncelleme Tarihi:
Büyükçekmece Gölü’nün Ahmediye tarafında Mimar Sinan’ın muhteşem köprüsü ile DSİ’nin baraj duvarı arasındayız. İnsanların olduğu yerden olabildiğince uzakta, baraj duvarının dibinde, binlerce martı, onların içine dağılmış ördekler, sakarmekler, su kuşları duruyor. Aralarındaysa uzun bacakları ve pembe renkleriyle flamingolar (Phoenicopterus) dikkat çekiyor. Sakin sakin besleniyorlar.
Yaklaşık 40 yıldır her sabah gün doğumuyla uyanıp Küçükçekmece ve Büyükçekmece göllerinin etrafında dolaşarak kuşları avcılardan koruyan, yaralı olanlara yardım eden Fikret Can ile birlikteyiz.
Can, özellikle son 30 yılda gölün yapısının değişmesiyle birlikte kuşların ve hayatı göle bağlı diğer canlıların yaşamının da çok değiştiğinin altını çiziyor. 1988’de devreye giren Büyükçekmece Barajı’yla birlikte göl seviyesinin 7 metrelere çıktığını anlatıyor: “Baraj öncesi kasık çizmesiyle dahi gölün dörtte üçünü gezebilirdim. Ayrıca gölün yüzde 70’e yakını sazlıktı. Yani tam bir kuş cennetiydi. Barajla birlikte su seviyesi, onunla birlikte de canlı çeşitliliği değişti. Mesela bundan 10 yıl önce yılın bu zamanlarında gölde yüzlerce kuğu olurdu. Sibirya kazı, boz kaz, sütlabi gibi birçok kuş olurdu. Artık bir tane bile gelmiyor. Burası yılan balıkları için de önemli bir üreme alanıydı. Baraj onların da önünü kesti. Köprüyle baraj arasındaki alansa sığlığını koruduğu için kuşların son sığınağı...”
Ancak sığlığını koruyan alanda da ciddi sorunların yaşandığının altını çiziyor Fikret Can. Olta balıkçılığı için göl tabanından böcek çıkaranların küreklerle göle girerek altını üstüne getirdiğini söylüyor: “Buraya ‘Kuş Üreme Alanı’ diye tabela asılmış durumda. Ama iş, tabelayla asmakla olmuyor. Burayı gerçekten de insan baskısından korursak gerçek bir kuş cennetine dönebilir” diyor.