İnsan ne hain, doğa ne sabırlı...

Güncelleme Tarihi:

İnsan ne hain, doğa ne sabırlı...
Oluşturulma Tarihi: Mart 16, 2018 14:44

“İnsanlar denize girerken kalkanın üstüne basıyordu, öyle boldu burada” diye anlatıyor sakinleri köyün eski bereketini. Balıklar çoktan küsmüş, plaj kapanmış, köylüler yeni havaalanı ve köprünün burada hızlı bir yapılaşmaya yol açacağından korkuyor. Ama Kısırkaya hâlâ güzel. Üstelik dalgaları seyrederek lezzetli şeyler yiyip içmek, temiz hava alıp yürüyüş yapmak için en güzel mevsimdeyiz.

Haberin Devamı

İstanbul’un artık çok az sayıda kalan köylerine ulaşım imkânı genelde sınırlı oluyor. Bir otobüs hattı bulunuyor ama seferler seyrek planlanıyor. Kısırkaya onlardan değil. Tek otobüs var ama çok kısa aralıklarla hareket ediyor.

Kısırkaya adını İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin açtığı Sahipsiz Hayvan Geçici Bakımevi ve Bahçeli Yaşam Alanı vesilesiyle duymuştum ilk. Burayla ilgili olarak yıllardır süren bir gerginlik var. Hayvanseverler barınak değil itlaf merkezi olduğunu söylüyor, yetkililerse burada şehrin dört bir yanından toplanan hayvanlara sağlıklı koşullarda bakıldığını. Bu bambaşka bir haber konusu, ben köyüme dönüyorum...

İnsan ne hain, doğa ne sabırlı...

Haberin Devamı

Son durak köy meydanında iniyorum. Dört kadın konuşup gülüşerek yokuş yukarı, meydana doğru geliyorlar. Selam verip yollarını kesiyorum. Toplanıp Kur’an okumuşlar bir komşunun evinde, oradan dönüyorlar. İkisi “İşimiz var” deyip hızla uzaklaşıyor, kalan ikiliyle muhabbet etmeye başlıyoruz.

68 yaşındaki Şeyma Kurt doğma büyüme buralı. 16 yaşında evlendiği eşi Çatalca’nın Baklalı Köyü’ndenmiş, o da bu köye yerleşmiş. Dört çocuğu, sekiz de torunu var. Yanındaki Rahime Özkurt (65), Şeyma Hanım’ın amcasının gelini. Onun da üç çocuğu, dört torunu var.

İnsan ne hain, doğa ne sabırlı...

Köyümden güzel yer var mı...

Köyü seviyorlar ikisi de. Ama kışın daha çok. Çünkü yazın burası iğne atsan yere düşmez kıvama geliyormuş. Yazlıkçı nüfus değil sadece, denize girmek amacıyla günübirlik gelenlerle birlikte nefes alınamaz bir hale bürünüyormuş sahil boyu. “Eskiden çok güzel plajımız vardı, yıkıldı. Aslında burada denize girmek çok tehlikeli, sürekli boğulan oluyor. Ama plaj yıkılıp bedava da olunca hiçbir şeyi dinlemiyorlar. Zaten jandarmayı dinlemeyen, cankurtaranı dinler mi! Yazın şu gördüğünüz tepeler araba dolu” diyor Şeyma Hanım.

Haberin Devamı

Kısırkaya güzel köy ama yaşamı sürdürmek için imkân az. Bakkal var mesela ama yazın açık, kışın kapalı. Kasabın sadece yıpranmış tabelası duruyor. Fırın, okul, sağlık ocağı da yok... En yakındaki merkez Gümüşdere’ye ya da Sarıyer’e giderek gideriyorlarmış ihtiyaçlarını. “Zor olmuyor mu, taşınmayı düşünmediniz mi hiç?” diyorum, Şeyma Hanım “Gençken düşündüm. O zaman diyordum ki, Sarıyer’den bir ev almadan Allah benim canımı almasın. Ama sonra baktım şehirde oturulacak gibi değil, ohh benim köyümden güzel yer var mı dedim. Otobüsümüz bol, çarşambaları Sarıyer’e pazara gidiyoruz, Zekeriyaköy’de de pazar var ama orası pahalı villalar yüzünden.”

İnsan ne hain, doğa ne sabırlı...

Şeyma Kurt (sağda) doğma büyüme Kısırkayalı.

Haberin Devamı

Hem üçüncü havaalanı hem de üçüncü köprü yollarına yakın Kısırkaya’ya da gelir mi o villalar? Rahime Hanım “Aman gelmesin!” derken Şeyma Hanım, “Mecburen gelecek, o yollar yapıldıktan sonra sıra buraya gelir. Ama yani biz memnunuz bu haliyle köyümüzden” diyerek cevap veriyor.

Köyün kahvesine giriyorum. Bir çay söyleyip konuşmaya başlıyoruz. 77 yaşındaki Kazım Yıldırım, Kilyos doğumlu ama 50 senedir Kısırkayalı. “Deniz Yolları’nda tahlisiyeden emekliyim” diyor. Üç çocuğu, altı da torunu var.

65 yaşındaki Dursun Yılmaz’ın ise dedesinin babası Erzurum’dan asker olarak gelmiş, sonra da yerleşmiş. “Üç asker arkadaşı kalmışlar burada. Bizim Osmanlı tapularımız var” diyor. Eskiden hayvancılık, ekip biçme ve tabii balıkçılık yapılıyormuş. Hepsi bitmiş zamanla. Şimdi Dursun Bey yaz-kış açık duracak küçük bir bakkal dükkânı açıyor köye.

Haberin Devamı

“Artık hiç geliri kalmadı köyün” diyor 64 yaşındaki Kadir Dok. Annesi buralıymış. Baba tarafından Bağdatlı Kadir Bey, Sarıyer Maden’de doğup yaşamış ama 30 sene önce gelip buraya yerleşmiş. Onun 13 yaşındaki kızı için köylüler bir ağızdan “O bizim prensesimizdir” diyor.

İnsan ne hain, doğa ne sabırlı...

Kadir Dok eskiden sattığı balıkları şimdi parayla alıyor.

Günde 155 kalkan tutardım

Kadir Bey, 28 yıldır balıkçılıkla da ilgileniyor. Ağlarını kendi yapacak kadar ilgili bu işle. “Ama balık eskisi gibi değil” deyip başlıyor anlatmaya: “1990’da buraya geldim, tuttuğum balığın parasıyla dayımın arsasını alıp üç-dört ay sonra da üstüne ev yaptım. 1995’ten sonra bitti. Ben günde 155 tane kalkan tuttuğumu biliyorum; üstüne basıyordu insanlar denize girerken, öyle boldu. Trolcüler bitirdi, bilinçsiz avcılık işte. Küçücük balıkları tutuyorlar, dibi kazıyıp yumurtaları öldürüyorlar.” O sırada yanaşan balıkçı kamyonetini gösteriyor Kadir Bey, “Eskiden biz ona balık satardık, artık o bize satıyor” diyerek. Sonra kilosu 10 TL’ye hamsi alıyor akşam ziyafeti için.

Haberin Devamı

Yürürken köylülerin anlattıklarını düşünüyorum. İnsan ne hain, doğa ne sabırlı... Balıkları bitiren, ormanları yok eden, denizleri katile dönüştüren bu canlı türüne hâlâ iyi davranıyor. Manzarasıyla göze, havasıyla bünyeye, sunduğu lezzetlerle mideye bayram yaşatıyor. En güzel mevsiminde Kısırkaya’ya giderseniz aklınızda bu sorular da olsun. Belki gerçekten de hiçbir şey için geç değildir...

İnsan ne hain, doğa ne sabırlı...

Atlı tur zamanı

Deniz kenarında beyaz atıyla gezen biri var. Yaklaşınca iki atı olduğunu görüyorum. Şafak Yıldırım, 50 yaşında. Kahvede konuştuğumuz Kazım Yıldırım’ın oğluymuş meğer. Üç atı varmış. Kısırkaya’ya gezmeye gelenleri atla gezdiriyor. Bir tur 20 TL. “Masrafı çoktur atın. İnekten çok yer geviş getirmediği için. Aylık masrafı 500-600 TL’yi bulur” diyor. 12 yaşındaymış atları. Ortalama ömürleri 30-35 yılmış. “Yazın çok iş olur” diyorum ama öyle değilmiş. “Yazın çok kalabalık olduğundan gezilecek yer kalmıyor, asıl mevsim bahardır” diyor. E, duydunuz zilin sesini...

İnsan ne hain, doğa ne sabırlı...

Manzaralı balık, meze, salata

Sahilde Onda Marina isimli restoran karşılıyor beni. Onda, İspanyolcada dalga demek. Plaja nazır masaya oturur oturmaz kızarmış ekmekle zeytinyağı içinde zeytin ezmesi geliyor. Sonra maydanoz salatası (9 TL), elle kırma salata (8 TL), kalamar ızgara (hafif bir sosla güveçte yapıyorlar, 27 TL), balık çöp şiş (iki şiş levrek, 20 TL) ve istavrit tava (22 TL) söylüyorum. Ortaklardan Cengiz Aktürk, bu aile işletmesinin üç sene önce açıldığını anlatıyor: “Yol üstü olmadığı için bilen gelir, müdavim yeridir. Yaz-kış açığız. 14.00’e kadar kahvaltı var. Hafta sonları yoğunluk oluyor. Mart başından ekim sonuna kadar hep dolu oluruz.” Galiba en güzeli hafta içi öğleden sonra oturup güzel güzel güneşi batırmak... (0212) 203 82 03, ondamarinarest.com

İnsan ne hain, doğa ne sabırlı...

BAKMADAN GEÇME!