Bir tür hikâye anlatıcısıyım

Güncelleme Tarihi:

Bir tür hikâye anlatıcısıyım
Oluşturulma Tarihi: Mart 16, 2019 08:30

Seçil Erel, ‘Bir Başka Gerçeklik’te denge, değişim, ölüm ve yeniden doğmak konularını ele alıyor. Sanatçı, “Bu sergi İstanbul’dan Londra’ya taşınmamın ardından, her şeye yeniden başladığım bir süreçte doğdu” diyor.

Haberin Devamı

Bu serginin fikri aklınıza nasıl düştü?

- Bu sergi, benim için özel bir galeri mekânı olan Millî Reasürans yöneticilerinin benimle çalışmak istediklerini paylaşmaları sonucu, 2015’te kararlaştırıldı. Doğup büyüdüğüm İstanbul’dan Londra’ya taşınmamın ardından, her şeye yeniden başladığım, içsel yolculuklara odaklandığım bir süreçte doğdu. Yani fiziksel yolculuklar spiritüel yolculuklara dönüştü ve denge, değişim, ölüm, yeniden doğmak konularına odaklandım.

‘Bir Başka Gerçeklik’ için “İzleyiciyi yeni bir bakma ve görme biçimine davet ediyor” diyorsunuz...

- Hepimizin bildiği gibi bakmakla görmek farklı şeyler. 12 sene önce ‘Her şey bir sisteme dayanır mı’ sorusuyla başladığım çalışmalarımda, sonuca analitik görme biçimlerinden yola çıkarak ulaşıyordum. Bu sergimdeki işlerdeyse daha ziyade sezgisel görme biçimlerine yöneldim. Sevdiğim ve beni mutlu eden basit şeylere odaklandım.

Neden?

Haberin Devamı

İnsan zamanda ilerleyip biriktirdikçe, dünyevi gerçeklerin varlığını kabullenip zihnen ve ruhen özgürleşmeye başlıyor. Deneyimlerim, bakış açısı zenginliğim ve yaşamdan ilham alan biri olarak hayata dair sorularım çok değişmedi. Sadece sorma biçimim değişti. Böyle olunca da cevaplar başka yerlerden gelmeye başladı.

Bir tür hikâye anlatıcısıyım

Seçil Erel’in ‘Bir Başka Gerçeklik’ adlı sergisi 6 Nisan’a kadar Teşvikiye’deki Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde görülebilir.

Bu bir denge işi

Bunda bir süredir yurtdışında yaşamanızın da etkisi var mıdır?

- İki yıldır Londra’dayım. Öncesinde, yurtiçi ve yurtdışında sanatçı misafir programları, sempozyumlar ve atölye çalışmalarıyla hareket ediyordum. Londra’ya ön hazırlık gibiydi. Ama temelli taşınmak tabii ki çok farklı. Mekânlar ve mekânlar üzerine kurgulu aidiyet konusuna bakış açım bambaşka bir yere taşındı. Doğup büyüdüğüm yerden ayrılmak, orayla olan bağlarımı güçlendirmesiyle birlikte yeni kapılara da kucak açmamı sağladı. Çokkültürlü yaşamaya açığım; beni zenginleştiriyor, çok şey öğretiyor, kendimle ve dünyayla olan ilişkimi derinleştiriyor. Benim kattıklarımı ve benden alıp götürdüklerini de es geçmek istemem. Her şeyde olduğu gibi bu da bir denge işi.

Haberin Devamı

“Resimle aranızdaki bağı sağlam kurmalı. Ne resim sizi alıp götürmeli ne de siz resmi varmak istediğiniz yere çekmelisiniz” diyorsunuz. Bu bağı nasıl kurmalıyız?

- Aslolan senin ne söylediğin değil, karşındakinin ne anladığı ve algıladığıdır. Resmi yaparken de ona bakarken de geçerli bu. Ben bir tür hikâye anlatıcısıyım. Sanatçı, ressam, kadın, anne, Türk... Sahip olduğum tüm unvanlar ve sahip olmadıklarımla bilme ve bulma yolunda kendi hikâyeme odaklandım. Ondan sonrası, izleyicinin kendisiyle alakalı. O noktadan sonra, duygulara ve daha derinlerdeki katmanlara akıp giden resimlerime bakarken başkasının hikâyesi, gerçekliği başlıyor.

 

BAKMADAN GEÇME!