Hiçbir ÅŸeyden çekmedi saçlarından çektiÄŸi kadar

Güncelleme Tarihi:

Hiçbir şeyden çekmedi saçlarından çektiği kadar
OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 07, 2005 00:00

Ocak 1971’de askerliÄŸini bitirip, aynı firmanın Seyitömer termik santralının yapım iÅŸinde, bu kez ÅŸef olarak çalışmaya baÅŸlayınca maaşı artmıştı. Ä°yi giyinmek kadar saçları da, aynaya baktığında kendinden memnun olmasının olmazsa olmazıydı.(...)Bir gün üç genç çıktı önüne. Yalçın’ın beklediÄŸi gibi ne küfrettiler, ne de tehdit. KonuÅŸmak istediklerini söylüyorlardı. ‘Tamam çattık yine’ diye düşündü Yalçın, bir kenara götürüp bir araba sopa atacaklar, bir de saçlarını kesip bırakacaklardı!22 yaşında bir gençti Yalçın. Askerlikten sonra saçlarını hiç kestirmemiÅŸti. Kütahya küçük bir yerdi, omuzlarına inen uzun saçları hemen dikkat çekiyordu. Ä°ÅŸyerinde de sendika baÅŸkanı, sürekli, ‘Bir gün saçlarını kestireceÄŸim’ diye takılıyordu. Yalçın ‘Biraz zor’ diye yanıtlıyordu onu. Uzun saçlar ve iyi giyinmek Yalçın için bir tutkuydu. Zonguldak’ın bir köyünde dünyaya gelmiÅŸ, oradan çıkıp Ä°stanbul’a ayak bastıktan sonra gözleri açılmıştı. Anbarlı Termik santralın yapımını üstlenen Amerikan firmasında çalıştığı üç yıl boyunca, kazandığının çoÄŸunu giyim kuÅŸama yatırmıştı.Ocak 1971’de askerliÄŸini bitirip, aynı firmanın Seyitömer termik santralının yapım iÅŸinde, bu kez ÅŸef olarak çalışmaya baÅŸlayınca maaşı artmıştı. Ä°yi giyinmek kadar saçları da, aynaya baktığında kendinden memnun olmasının olmazsa olmazıydı.O KOMÃœNÄ°ST DEĞİL Kütahya, komÅŸusu EskiÅŸehir kadar geliÅŸmemiÅŸti. Uzun saçlı olmak, ‘komünist’ olarak adlandırılmaya yetiyordu. Bir akÅŸam, otobüs durağının önünden geçerken bir adam tam gözlerinin içine bakarak söyledi; ‘Bu adam komünist.’ Ä°ÅŸ çıkışı bir arkadaşıyla lokantada yemek yemiÅŸ, otele gidiyorlardı. Günün yorgunluÄŸu omuzlarına çökmüştü Yalçın’ın. Ortalığın Deniz GezmiÅŸ ve arkadaÅŸlarının aranma haberleriyle çalkalandığı 12 Mart müdahalesi sonrası günlerdi. Gergin bir dönemden geçiyordu bütün Türkiye. ‘Ya ÅŸimdi duraktakiler galeyana gelip üzerime saldırırsa?’ diye düşündü bir an. Bereket durakta bekleyenlerden biri duruma müdahale etti. Orta yaÅŸlı bir adam, ‘Bu adam komünist’ diyene çıkıştı: ‘Hadi lan, o komünist deÄŸil sosyete. Baksana parkası yok.’Yalçın’ın üzerinde bunlardan hiçbiri yoktu. Tam tersine her zamanki gibi şık bir takım elbise giymiÅŸti. Ä°yi giyinmesinin onu bir felaketten kurtaracağı hiç aklına gelmezdi.Bu sırada Yalçın’ın arkadaşı gülerek ‘Bu kafadan çatlak aynaya bakıp kendisinin komünist olduÄŸunu söylüyor’ demez mi? Hemen onu koluna yapışıp itekledi. ‘Yürü lan manyak doÄŸru aynanın karşısına. Komünisti orada gör’ dedi hınçla. Biraz ilerledikten sonra arkadaşı özür dilemeye baÅŸladı. ‘Ben de anlamadım nasıl öyle konuÅŸtuÄŸumu. Espri yapıp durumu kurtarmaya çalışıyordum’ diye yemin billah etti. Yalçın bastı küfrü. ‘Bir daha benim adımı anma’ deyip uzaklaÅŸtı yanından.KAHVEDEKÄ° KONTROLYalçın, yeni diktirdiÄŸi takım elbiseyi terziden cumartesi günü almış, o pazar günü evden büyük bir keyifle çıkmıştı. Arkadaşı Selim ile Kütahya’nın tarihi turistik yerlerini gezeceklerdi. Saatlerce yürüdüler. Sonunda bir kahveye girdiler dinlenmek ve çay içmek için. Ä°ki dakika sürdü sürmedi çaylar geldi önlerine.Ä°lk yudumlarını içerken birden kahvedeki uÄŸultunun kesildiÄŸini fark ettiler. Bütün baÅŸlar onlara dönmüştü. Pek de dostça bakmıyorlardı. O gözlerden ürktü Yalçın. ‘Haydi gidiyoruz’ dedi arkadaşına. Çayları olduÄŸu gibi tabaklarına bırakırken, 5 lira çıkarıp masaya koydu. Garsonu beklemeye tahammülü yoktu. DoÄŸruca kapıya yöneldiler. Tam kapıdan çıkarken 50 yaÅŸlarında üstü başı dökük birisi önlerini kesti. ‘Hüviyet’ dedi. Kahvedeki homurtular kahkahaya dönüştü o an. Onları durduran adam elini cebine atıp kendi kimliÄŸini çıkardı, ‘Bak bu benim hüviyetim’ dedi. Adam sivil polisti. Selim de kimliÄŸini gösterdi ama polis bakmadı bile. Onun asıl hedefi uzun saçlı olan Yalçın’dı. Gözlerini dikmiÅŸ onun kimliÄŸini göstermesini bekliyordu. Yalçın elini sol iç cebine attı. Eyvah! KimliÄŸi öbür ceketin cebinde kalmıştı. Yüzü kıpkırmızı oldu, kekeleyerek konuÅŸtu.- Elbiseyi deÄŸiÅŸtirirken almayı unutmuÅŸum. Arkadaşım otelden alıp gelse olmaz mı?‘Olmaz’ dedi polis, ‘Yürüyün karakola.’ Birkaç adım attı ama tarifsiz korkular içindeydi Yalçın. O ana kadar hiç karakol yüzü görmemiÅŸti. O sırada tavırlarından sivil polis oldukları anlaşılan iki genç geldi yanlarına. ‘İsmail abi, arkadaşı alsın gelsin hüviyetini. Olmazsa karakola yine götürürüz’ dediler.Ä°smail abi dedikleri yaÅŸlı polis duraksadı. ‘Peki, alsın getirsin bakalım’ dedi. Selim koÅŸarak otele giderken, Yalçın polislerle beraber kahveye geri döndü. Yarım saat kadar sonra Selim, Yalçın’ın kimliÄŸini getirdiÄŸinde yaÅŸlı polis tavla oynuyordu. Yalçın çekinerek, ‘Buyurun Ä°smail bey hüviyetim’ dediÄŸinde bakmadı bile. Gözünü tavladan ayırmadan konuÅŸtu:- Koy onu cebine. Kulağına küpe olsun. Bu devirde polis olarak biz bile hüviyetsiz gezmiyoruz.OYUNCU ARANIYORYine bir gün üç genç çıktı önüne. Yalçın’ın beklediÄŸi gibi ne küfrettiler, ne de tehdit. KonuÅŸmak istediklerini söylüyorlardı. ‘Tamam çattık yine’ diye düşündü Yalçın, bir kenara götürüp bir araba sopa atacaklar, bir de saçlarını kesip bırakacaklardı! Gençler korktuÄŸunu anlamışlardı. ‘Korkma sadece konuÅŸacağız’ dediler. ‘Buyrun o zaman’ dedi Yalçın. Yakındaki bir çay bahçesine oturdular, Çayları beklerken açtılar konuyu. - Biz Kütahya’da ilk kez bir tiyatro oyunu sahneleyeceÄŸiz. Sen de istiyorsan teklifimizi kabul et. Cahit Akay’ın ‘Karalar’ın Memetleri’ni sahneleyeceklerdi. Ä°ki baÅŸrolden birini Yalçın’ın oynamasını istiyorlardı. Para da vermeyeceklerdi.Yalçın’ın hoÅŸuna gitti bu fikir. Ortaokuldayken Göksel Arsoy ve Nilüfer Aydan, ‘Şehirdeki Yabancı’ filmini çekmek üzere Zonguldak’a gelmiÅŸti. Okul müdürü Göksel Arsoy’un arkadaşıydı, film çekimine yardımcı oluyordu. Bir sahnede Yalçın’a da rol verdiler. Fakat filmde kendini göremedi Yalçın. Yönetmen o sahneyi çıkarmıştı. Ä°ÅŸte bu olay nedeniyle artistlik, Yalçın’ın içinde ukde kalmıştı.Küçük bir problem kalmıştı, iki kadın oyuncu bulunamamıştı! ‘Nasıl olur?’ dedi Yalçın, ‘Hiç mi bir kız arkadaşınız yok?’ Yönetmenlik yapacak olan Mehmet, ‘Kız kardeÅŸim var bizimle oynar ama ertesi gün fahiÅŸe derler’ cevabını verdi. Yalçın, bu durumda oyunun nasıl oynanacağını anlamamıştı. ‘Peki kadın kılığına mı gireceÄŸiz?’ diye sordu. ‘Hayır dedi Mehmet, ‘Bu iÅŸ sana düşüyor.’ Yalçın’ın yeni bir soru sormasına fırsat bırakmadan anlattı düşündüğü çözümü:- Kütahya’da olup da seninle çıkmak isteyen çok kız var. Mesela devlet hastanesinin hemÅŸireleri.Yalçın sazan misali atladı mevzuya. ‘Hakikaten bazen bakıp gülüyorlardı o hemÅŸireler, ben anlamıyordum.’ Mehmet, ‘hastane önünde hemÅŸire avlama planı’nı yapmıştı bile. ‘Sen hergün iÅŸ çıkışında deÄŸiÅŸik giysilerle hastane önünde volta atacaksın. Mutlaka takılırlar’ dedi.Yalçın da her ne hikmetse kendine güveniyordu. Planı uygulamaya koydu. Her gün özene bezene giyinip süslenip hastane önünde bir iki saat volta attı.Bir hafta boyunca sürdü bu hastane önünde ‘avlanma’ çabası. Hiçbir umut ışığı çakmamış, Yalçın sıkılmıştı. ‘Ben gitmiyorum artık’ diye havlu attı. Onun vazgeçtiÄŸini gören Mehmet, ‘Ben de geleyim. Son kez deneyelim’ dedi.Onunla beraber hastane önünde veda turlarını atmaya baÅŸladılar. Bir aÅŸağı, bir yukarı derken saatler geçti. Mehmet de umudunu kesmiÅŸti, dönmeye karar verdiler. Hastaneden 100 metre kadar uzaklaÅŸmışlardı ki, karşıdan gelen iki kadın dikkatini çekti Yalçın’ın. Birini tanıyordu. Zonguldak’tan sınıf arkadaşı Ayten’di. O da fark etti Yalçın’ı. KoÅŸarak sarıldılar birbirlerine. HemÅŸire olan Ayten, üç gün önce gelmiÅŸti Kütahya’ya.Ayten, yanındaki hemÅŸire arkadaşını tanıştırdı Yalçın’la. ‘Yalçın beyi tanıyoruz. Uzun saçlarıyla, giyimiyle onu tanımayan mı var?’ demesin mi? Yalçın iyice havalandı.Sonunda Ayten’in yardımıyla iki hemÅŸire oyunda rol almayı kabul etti. Bir ay kadar süren provaların ardından oyunu sahnelemeyi baÅŸardılar. Ancak yine ‘komünist’ dedikoduları nedeniyle bir hafta boÅŸ salona oynadılar oyunu. Sadece TavÅŸanlı ilçesindeki iki seansta salon tıklım tıklım doluydu. Ä°zleyiciler oyun sonunda ayakta alkışladılar onları. Orada alkışa doydu Yalçın...BAÅžKANIN OYUNUÄ°ÅŸyerinde maaÅŸ dağıtılırken jandarma, polis tedbir alırdı her ay. O gün nedense daha bir hareketliydiler. Aranan militanların resimlerini duvarlara yapıştırmış, işçilerin yüzlerine dikkatle bakıyorlardı içlerinde aranan biri var mı diye.Yalçın ÅŸef olduÄŸu için sıraya girmeden maaşını alırdı hep. Ancak tam sıranın yanından geçerken polis ÅŸefi durdurdu onu. ‘Hop dur bakalım sen de kimsin?’ dedi. Sıradaki işçiler, ‘O ÅŸef, maaşını ayrı alıyor’ dediler. Polis, dik dik baktı. ‘Şef olması aranmadığı anlamına gelmez. Gel bakalım arananlar arasında var mısın?’ diyerek iteklemeye baÅŸladı. Bir arananların resimlerine bir Yalçın’ın yüzüne bakıyor, ‘Hah ÅŸuna benziyorsun. Yok yok ÅŸuna benziyorsun’ diyordu. Yalçın iyice sararmıştı.Polis müdürü, sonunda hiçbirine benzemediÄŸine karar vermiÅŸ olacak ki, afiÅŸe bakmaktan vazgeçti. ‘Bak hepsinin saçı sakalı birbirine karışmış. Birgün seni bunlara benzeten biri çıkar, yazık olur sana. Gel sen bunlar yakalanana kadar saçlarını kes’ dedi. Yalçın’ın itiraz etmediÄŸini görünce ‘Haydi git kestir. Gece gelip çayını içer, sıhhatler olsun derim.’Yalçın, çok korkmuÅŸtu. Hapislerde sürünmeye niyeti yoktu. Oradan doÄŸruca bir berbere gidip uzun saçlarına veda etti. Ertesi gün iÅŸyerine gittiÄŸinde ilk karşılaÅŸtığı kiÅŸi sendika baÅŸkanıydı. Kasıklarını tutarak gülüyordu. Oyuna getirmeyi baÅŸarmıştı. O kahkahaları duyan Yalçın çok sinirlendi. Saçlarını yine uzattı. Hem de bir daha hiç kestirmedi. Ta ki 35 yaşına gelip, ak düşmeye baÅŸlayıncaya kadar. O zaman da saçlarını kestirip sakal uzattı. Yalçın Åžahin’in yaÅŸamının en büyük inadıydı saçları...OKURA PUSULAAMERÄ°KALI ASKERLERÄ°N KAZASI3 Ocak’ta yayınlanan ‘Amerikalı askerlerin kazasıyla yıkılan aile’ adlı öyküde Feridun Samuray adlı yedeksubayı bıçaklayarak öldürdüğü belirtilen Åževket Kocabaş’ın çocuklarından itiraz geldi. Babalarının iftiraya kurban giden bir ‘kader kurbanı’ olduÄŸunu, daha önce sabıkası olmadığını ve bu olay nedeniyle cezaevinde 14 yıl kaldığını söylediler. Dönemin gazeteleri sabıkalı olduÄŸunu yazıyordu. Cezaevinden kısa süre sonra çıktığı haberlerini görmüştüm ama yeniden tutuklandığı haberlerine rastlamamıştım. KocabaÅŸ ailesi, sabıka ve cezaevinde kalma süresi konularında haklı olabilir. Ancak Åževket Kocabaş’ın ‘masum’ olduÄŸunu söylemek bence mümkün deÄŸil. Çünkü ortada bir mahkeme kararı var ve bu mahkumiyetin tartışılmasını gerektirecek yeni bir kanıt yok. Bu geliÅŸmeyi okuyucuların bilgisine sunmak istedim. YaÅŸam öykünüzü bekliyoruzFax: (312) 428 53 18e-mail: fbildirici@ hurriyet.com.tr Mektup adresi: Anlatsam Roman Olur Hürriyet Bürosu Cinnah Cad.No 8 K.Dere/AnkaraWeb sayfası: www.hurriyet.com.tr/anlatsamSONRAKÄ° ÖYKÃœ GÖÇMEN BÄ°R AÄ°LENÄ°N YALNIZ DELÄ°KANLISIÂ
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!