Her anne aslında bekâr değil mi

Güncelleme Tarihi:

Her anne aslında bekâr değil mi
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 08, 2009 00:00

Eskiden, aman dağlara taşlara, lafı bile edilmezdi ama artık bizim de bekâr annelerimiz var. Boşanmış ya da eşini kaybetmiş kadınlardan değil, işin en başında tek başına çocuk büyütmeyi göze almış cengâverlerden bahsediyorum. Her iki durumda da sonuç değişmiyor elbette, o çocuk yalnız büyütülüyor ama yola bilerek çıkmakla, yolda planların değişmesi arasında biraz fark var.

Sayıları kelaynaklar kadar, cesaret edenler de genellikle göz önündeki isimler olduğundan, bekâr annelik çok konuşturan konuların başında geliyor. Evli olmayan bir kadın hamile kaldığını açıkladığında, meselenin deşilmedik, kadının kanatılmadık yeri kalmıyor. En hafifinden çocuğu yalnız büyütme cesareti gösterişi hayretlerle karşılanıyor.

İyi ama her çocuklu kadın aslında bekâr bir anne değil mi? Türkiye’de milyonlarca kadın çocuğunu yalnız büyütmüyor mu?
Kaç baba hamilelik sırasında “gerçekten” karısının yanında oluyor? Karısının yediğine içtiğine dikkat eden, evdeki yükünü hafifleten, tüm doktor kontrollerine eşlik eden, bebek alışverişi için para bırakmak yerine karısıyla mağaza mağaza dolaşan, seçim sırasında fikir beyan eden, yoldaki çocuğu için kafa yoran, karısıyla birlikte hamilelik ve bebek bakımı üzerine bilgilenen, kitap okuyan kaç erkek var?
“Babalık sonradan öğrenilen bir şey” diye savunuyorlar ya kendilerini, durum çocuk doğduktan sonra da değişmiyor. Bebek ağladığında gece uykusundan kalkan sadece kadın oluyor, bebeğin alması gereken ilaçları, alerjilerini, hangi aşıları olduğunu, hangilerini olması gerektiğini, neden birden ağlamaya başladığını, altının nasıl değiştirileceğini, dolaşmaya çıkarken yanına ne alması gerektiğini anne biliyor.

Şimdi bunu okuyunca sinirleri ayaklanan babalar vardır. O zaman size küçük bir test. Bir çırpıda çocuğunuzun ayakkabı numarasını, kilosunu ve boyunu söyleyebilir misiniz? Eminim doğum gününü bilmeyenlerin sayısı bile az değildir.

Bekâr annelik ömür boyu süren bir şey, yanınızda kocanız olsun olmasın. Siz hep ona çocuğun müsamere gününü, saatini, veli toplantısını, kursa kaçta götürülüp oradan kaçta alınacağını hatırlatmak zorunda kalacaksınız. Öğretmenlerinin çoğunun adını hiç öğrenemeyecek. Arkadaşlarıyla ve onların aileleriyle tanışmayacak. Hassas veya biraz sıkıntılı konuları açıklamak, konuşmak, çocuğun merakını gidermek hep size kalacak.

Tekrar söylüyorum, annelik aslında yalnız yapılan bir şey. O yüzden bekâr annelere çok da şaşırmamak lazım.

Aylaklığa övgü

Bu mevsimde insanın aklından geçen ve hatta geçip gitmek bilmeyen tek şey aylaklık etmek oluyor. Deniz kıyısındaki şezlonga, çimlerin üzerindeki hamağa, klima ve televizyonun karşısındaki kanepeye yayılasımız var. Basbayağı tembellik işte.

Ama tembellik etmek, son 200 yıldır pek makbul bir şey değil. Her gün sıkı çalışmak, daha daha verimli olmak, üretmek, çalışırken zamanı unutmak, göz açıp kapatıncaya kadar geçen hafta sonlarını ve bir haftalık tatilleri hak etmek gerek.
Hatta kaliteli zaman geçirme hedefini tatillerde tutturmak en büyük emelimiz. Kurslara gitmeli, hep öğrenmeli, aylak geçen zamanlardan dolayı vicdan azabı çekmeliyiz.

İngiltere’de kısa süre önce yapılan bir araştırmada, günde 3 saatin öyle aptal aptal ortalıkta dolanıp hiçbir şey yapmayarak geçtiği tespit edilmiş ve paniğe kapılınmış. Uzmanlar hemen tavsiyede bulunmuşlar: Bu zamanı yeni şeyler öğrenmeye ayırmalı.
Neyse ki durum değişmek üzere. Aylaklığın faydaları üzerine yayınlanan kitap ve makalelerin sayısı hızla artıyor. Asıl kurtarıcımız ise küresel ısınma!

Çünkü hareket ettiğimiz sürece dünyaya zarar veriyoruz. Bir yerden bir yere gitmek için kullandığımız araçlarla, aslında hiç de kirli değilken sırf iş olsun diye kapıldığımız evi temizleme hummasıyla, sıkıntıdan açtığımız telefonlarla, pişirdiğimiz yemekle, ağır spor yaptıktan sonra aldığımız uzun duşla... Kıpırdasak, çevreye zarar ziyan. O halde yaşasın tembellik.
Üstelik tembellik etmenin bedene ve ruha da büyük faydası var. Kendinize sıkılma fırsatı verin, büyük buluşların sıkılan canlardan çıktığını unutmayın. Gerçekten düşünecek, derin derin nefes alacak, bir ağacın gölgesinde uzanacak zaman bulun. Kendinizi düşünmüyorsanız, dünyayı düşünün.

PQ geliştirme reçetesi: Her gün 1 dakika resim bir parça çikolata ve balonla müsabaka

Entelektüel ve duygusal zekamız gibi haz alma kapasitemiz de ölçülebilir hale geldi. PQ (Pleasure Quotient) testinden, birkaç ay evvel Magnum ve seksi Eva Mendes’i arkasına alan reklam kampanyası sayesinde haberdar olduk. Zaten markanın siparişi üzerine ortaya çıkan bir kavram. İnsanın hayattan ne kadar haz aldığını, daha fazlası için ne yapması gerektiğini ölçtüğünü iddia eden bir test. Bob Hurling ve Alex Linley tarafından geliştirilmiş. Dünya çapındaki araştırmanın sonuçları geçenlerde açıklandı.

17 ülkeden, 16-99 yaş arasındaki 111 bin 266 kişi testi çözmüş. Her ülkenin ortalama puanı, haz aldığı şeyler birbirinden farklı. Mesela biz, tıpkı Yunanlar gibi en fazla yeme-içmeden haz alıyormuşuz. Şaşırtıcı değil, hele hele testin içinde seksle ilgili sorular bulunmadığından hiç değil. Yoksa bu konuda kimseye pabuç bırakmazdık.

Merak ettim, ben de çözdüm testi. Markanın internet sitesinden rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz. Çözmesi çok kolay, eğlenceli ve neredeyse tamamen görsel bir test. Karşınıza sürekli üç seçenek konuyor. Her biri farklı bir keyif anını tasvir ediyor, siz içlerinde size en yakın olanı seçiyorsunuz.

Benim sonuç 120 çıktı, Türkiye ortalamasına çok yakın, yaş grubumun çok üstünde, dünyanın bir tık yukarısında. Testi çözen 198 bin 454’üncü kişiyim. Anlaşılan görsel şeylerden daha çok hoşlanıyorum. 100 puanın üzerine çıktığınızda testten geçmiş oluyorsunuz. 120 puan, hayattan haz almayı gayet iyi beceriyorsunuz demek ama mükemmel değil. Mükemmel olan Eva Mendes, onun 160 puanı var. Ama hiç üzülmüyoruz, çünkü haz konusunda kendimizi geliştirmek, Bob Hurling ve Alex Linley’den tavsiye almak mümkün.
Örneğin benim reçetem şu: Her gün 1 dakika resim yap, balon yarışına katıl ve çikolata ye. Bu sonuncusu, sponsor torpilli değilse ne olayım.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!