‘Tarihçilerin kutbu’ Halil İnalcık: 'Bu sıkıntılı devir geçecektir'

Güncelleme Tarihi:

‘Tarihçilerin kutbu’ Halil İnalcık: Bu sıkıntılı devir geçecektir
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 30, 2016 12:22

Dünyaca ünlü tarihçi Prof. Dr. Halil İnalcık geçen hafta aramızdan ayrıldı. İnalcık’ı ölümünden yaklaşık bir yıl önce evinde ziyaret etmiş, 100’üncü doğum gününü kutlamıştık. İşte 13 Eylül 2015’te Hürriyet Pazar’da yayımlanan röportajdan bir bölüm...

Haberin Devamı

“Bu ev taştan, tuğladan değil, kitaptan inşa edilmiş olmalı.” ‘Şeyhül Müverrihin’ (tarihçilerin şeyhi) ya da ‘tarihçilerin kutbu’ olarak anılan Halil İnalcık’ın 100’üncü yaşını kutlamak üzere Bilkent Lojmanları’ndaki evinin kapısını çalıyorum ve içeri girdiğimde aklımdan ilk bu geçiyor. Kitaplar, kitaplar, notlar, ödüller, dergiler, dosyalar, sonra yine kitaplar, kitaplar...

Ailesi, öğrencileri, meslektaşları geçen hafta onun için bir doğum günü kutlaması düzenledi. Biz de şimdi bir pastayla dahil oluyoruz kutlamalara. İnalcık mumları üflerken tuttuğu dileği paylaşmakta sakınca görmüyor. Röportaj sırasında sık sık karşılaşacağım o muzip gülümsemesiyle, “Bir 100 yıl daha” diyor.

100 yaşında bir tarihçi olarak Türkiye’nin bugününe bakınca ne hissediyorsunuz?

Haberin Devamı

- Sıkıntılı bir devir yaşıyoruz. Ama geçecektir. Tarihimizde bu dalgalanmalar olmuştur. Günlük siyasetle ilgili bir şey söylemek istemiyorum çünkü ben siyasetin üzerindeyim, bilim adamıyım. Kehanette bulunmaya girişmem. Yanlış yerlere çekilebilir. Ama bir sosyal tarihçi olarak durumu görüyorum. Reaksiyon halindeki gençliğin görüşlerini tespit ediyorum.

“Tarih bilmek bugünü ve geleceği doğru yorumlamakta bize yardım eder” derler. Ama sanki biz geçmişten hiç ders almıyoruz, hep aynı şeyi yaşıyoruz...

- Türkiye şimdi bir dönüm noktasında. Sadece Türkiye de değil, bence insaniyet son asırda istikametini kaybetti. Kendi rahatı için düşmanını nükleer silahlarla ezmek gibi yollara sapıyorlar. Ama bunlara bakıp yılmamalı. Bu memlekete ve geleceğine güvenerek çok çalışmalı. Esas mesele fikir zenginliğidir. O yüzden ne olursa olsun fikir hürriyetini muhafaza etmek gerekiyor.

Yaşananlara bakıp “Bu ülkede yaşanmaz artık” diyen çokça genç var. Siz uzun yıllar yurtdışında yaşadınız. Ama sonra döndünüz. Onlara ne demek istersiniz?

- Karamsarlık korkaklıktır. Türkiye büyüktür. 1500 yıllık bir tarihimiz var. Canımızla, başımızla bu büyüklüğü devam ettirmeliyiz. Bırakıp kaçmak ihanettir bence. Eğer noksanlar varsa gidermeye uğraşmalıyız. Bu devletin tarihine yakışır şekilde yaşamalı ve çok çalışmalıyız.

Haberin Devamı

Her şeye rağmen?

- Her şeye rağmen!

 

BİR KEŞİŞ GİBİ ÇALIŞTIM

‘Tarihçilerin kutbu’ Halil İnalcık: Bu sıkıntılı devir geçecektir

 

Peki, insanın çok çalışabilmesi için ne çalışması gerektiğini iyi bilmesi lazım herhalde. Siz ne çalışacağınıza çok küçük yaşta karar vermişsiniz. Nasıl emin oldunuz ömrünüzü adayacağınız alanın sizin için en doğrusu olduğundan?

- 1935’ti sanıyorum, Balıkesir Muallim Mektebi’nde okurken kütüphaneden bir kitap aldım; Hasan Âli Yücel’in ‘Goethe’si. O bana çok tesir etti. Ben de bir misyon benimsedim. Arkadaşlarım Hititoloji, Sümeroloji gibi ilimlere önem veriyordu. Ben eskiçağa girmedim. “Bizim asıl tarihimiz Osmanlı’dır, kendimi Osmanlı tarihine vereceğim” dedim.

Haberin Devamı

Ve çok çalıştınız değil mi?

- Bir keşiş gibi... İdealimi gerçekleştirmek için en iyi şekilde hazırlandım. Birinci sınıf âlimlerden ders aldım. Eşim de benimle işbirliği yaptı. Biz Şevkiye’yle, benim hanım, nerede tanıştık biliyor musunuz? Arapça dersinde. Yan yana oturmuşuz. O da Arap edebiyatının mütehassısı oldu. Arap kaynaklarında çözemediğim şeylere yardım ederdi. Kendisiyle günlerce ilgilenemediğim olurdu, davetlere gidemezdik. Hiç şikâyet etmezdi.

Ne mutlu ki çalışmalarınızın karşılığını aldınız...

- Evet, eserlerimi Çinceye, Rusçaya, Lehçeye, Arapçaya, Yunancaya, Bulgarcaya, Romenceye, Sırpçaya, Hırvatçaya, Farsçaya çevirdiler. 1432 tarihli, Arnavutluk nüfusunu anlatan bir defter bulmuştum arşivlerde. 1950’lerde onu neşrettim. Bu Balkanlar’da büyük akis yaptı. Osmanlı’nın kılıçla değil, uzlaşmayla geldiğini orada gördüler. Sırp Akademisi beni üye seçti; akademiye giderseniz görürsünüz, büyük âlimlerin fotoğrafının yanında bir de bir Türk âliminin fotoğrafı vardır. Sonra, UNESCO’nun dünya tarihi kitabında 18’inci asra ayrılan beşinci cildin editörlerinden biri de bendim. Uluslararası tarih ilminde bir otorite olarak tanındığımı bu kitap ispat eder. ‘Klasik Çağ’ kitabım ders kitabım olarak pek çok üniversitede okutulur. Bunlar büyük mutluluklar benim için.

 

Haberin Devamı

72 KİTABIM VAR, ÇOĞUNU 80 YAŞINDAN SONRA YAZDIM

‘Tarihçilerin kutbu’ Halil İnalcık: Bu sıkıntılı devir geçecektir

 

Türkiye’de kıymetiniz biliniyor mu?

- Maalesef. Ben Osmanlı Beyliği’nin kuruluşu “1302, Bafeus Zaferi’dir” diyorum. Bizans kayıtlarında ilk defa o zaman geçiyor Osmanlı. İlk defa o zaman Bizans ordusu denize dökülüyor. Ama hâlâ bütün tarihçiler 1299’da, Bilecik’in alınmasını kabul ediyor. Çünkü ilkmektepte öyle öğrenmişler! Efendim, ondan önce onun gibi daha kaç kale fethedildi. Defalarca yazdım ama okumuyorlar. Tembellik tembellik...

Öğrenciniz İlber Ortaylı da “Cahiller” der böyle kızınca...

- Akıllı gençler de var. Ama nedense yenilikler pek benimsenmiyor. Yeni olanı anlamaya çalışmak enerji istiyor, o enerjiyi vermek istemedikleri için evvelce ne yazılmışsa onu devam ettiriyorlar. Kendi tezlerimi pek az meslektaşın çalışmalarında görüyorum. Oysa dönüp baksalar bizim, 1950’lerde Barkan’la (Ömer Lütfi) toplumdaki değişikliklerin ve ekonominin üstünde duran, yeni bir tarih getirmeye çalıştığımızı görecekler.

Haberin Devamı

Şimdi neyle meşgulsünüz?

- Bütün Osmanlı çalışmalarımı beş cilt halinde neşretmekteyim. Osmanlı tarihinin; yeni tarihçilik görüşüne göre ve arşiv vesikalarına dayanan son terkibini yaptım. Beşinci cildi de bitirdim, dizilmekte. Bu kitaplarla Hammer’i (Avusturyalı tarihçi) falan çöpe atmaya hakkımız var.

Hayatınızda bir gün olsun tembellik ettiniz mi? “Bugün yataktan çıkmayacağım” dediniz mi mesela hasta olmadığınız halde?

- Hayır. 72 kitabım var, çoğunu 80 yaşından sonra yazdım. Hâlâ hoca olarak faalim; yedi doktora öğrencim var. Geçen sene bazı yeni makalelerim çıktı. Bir şeye âşık oldunuz mu her şeyi unutursunuz işte. Uykunuzu, sıhhatinizi... Ama hedefe varmak için ömür, onun için de iyi sıhhat lazım. Doktorlarımıza çok şey borçluyum. 100’e vardımsa modern tababette yapılan keşifler sayesinde vardım. 

 

HAYATI DA İHMAL ETMEDİM, MUTLU BİR İNSANIM

‘Tarihçilerin kutbu’ Halil İnalcık: Bu sıkıntılı devir geçecektir

 

Şimdi sağlığınız iyi değil mi?

- Görüyorsunuz, bunamadım. Kalp pilim var. Sekiz çeşit ilaç kullanıyorum. Ama iyiyim. Bazen yoruluyorum. Gözlerim zayıfladı. Hatta unutkanlık başladı. O yüzden artık ilmi şeyler yazmayacağım. Sizin burada bulunmanız hayatımda yeni bir devrin başlangıcıdır. 100’üncü yaşımla ilgili röportaj veriyorum. Artık biraz dinleneyim.

Çalışmadığınız zamanlarda neler yaparsınız?

- Beni hayata bağlayan, kötülükleri, hastalıkları unutturan bir şey var; klasik müzik. Beethoven’i, Mozart’ı, Haydn’ı dinlerim.

Daha basit zevkleriniz hiç olmadı mı? Tavla oynamak, yemek yapmak gibi?

- Onlara vaktim olmadı.

Hep çalışmakla geçmiş bir ömrü sıkıcı bulanlar olacaktır...

- İlim yapıyorum diye hayatı ihmal etmedim. 15 sene Şikago’daydım, bu süre içinde yedi kere Las Vegas’a gitmişiz. Hanım çok severdi jackpot oynamayı. Ben kumar oynamazdım, dağlara giderdim. Seyahati çok severim. Bütün dünyayı gezdim.

İçinizde ukde kalan bir şey var mı?

- Hayır. Ben mutlu bir insanım. 15 yaşında kendime bir hedef koydum. Ona eriştim. Dağa çıkmak gibiydi; zirveye ulaştım, şimdi oradan bağırıyorum, herkes beni dinliyor. 

 

GENÇLİĞİMDE SAĞ AÇIK OYNADIM

‘Tarihçilerin kutbu’ Halil İnalcık: Bu sıkıntılı devir geçecektir

 

Bir gününüz nasıl geçer?

- 7-8 gibi kalkarım. 8.30’da kahvaltı yaparım. 10’a kadar müzik dinlerim. Sonra ilmi çalışmalarımla ilgilenirim. Arkadaşları kabul ederim.

Nasıl beslenirsiniz?

- Kahvaltıda sütlü kahve, bir yumurta ve beyazpeynir yerim. Zeytinyağına ekmek doğrayıp yemeyi severim. Et de yerim, sebze de... Aşırıya kaçmam; akşam yemeğim bir çorbadır.

Spor yapar mıydınız?

- Gençliğimde çok futbol oynadım. Sağ açıktım. 

 

AŞK OLMASA İNSANLIK SON BULURDU

 

100’ü 99’dan ayıran bir şey var mı?

- Güliz Hanım, insan 100 de olsa, 120 de olsa bir şeyden kurtulamıyor; aşk. Ben size âşık oldum mesela. Bu yaşta bu gibi hislerden aridir diye bakarsınız belki bana ama öyle değil. Tanrı bizi yaratırken bunu koymuş içimize. Aşk olmasa insanlık son bulurdu. Ben de şu anda size âşığım.

Bununla ilgili bir teklifiniz varsa değerlendirebilirim! Gerçi siz Şevkiye Hanım’ı kaybettikten sonra evlenmek istememişsiniz...

- Evlenmedim ama çok âşık oldum.

 

 

‘OSMANLI İMPARATORLUĞU’ UYDURMA BİR LAF

Günlük hayatta tarihle ilgili en sık yapılan hata nedir?

- ‘Osmanlı İmparatorluğu’ uydurma bir laftır. Osmanlı kendine imparatorluk demedi, ‘Devlet-i Aliye-yi Osmaniye’ dedi. Yani; Yüce Osmanlı Devleti. Aliye’nin a’sını da uzatmadan söyleyeceksiniz.

 

 

USTA TARİHÇİDEN HAYAT DERSLERİ

Çalışma: Manalı bir hayat için kendinize uzak, büyük bir gaye koyun. Sonra da onu gerçekleştirmek için çok çalışın.

Para: Yetecek kadar olsun. Kendinizi servet yığma hırsına kaptırmayın. Ama bir eviniz olmalı.

Aşk: Çalışma uğruna yalnızlığı seçmeyin, hayatınız noksan kalır. Tanrı bizi çift yaratmış. Kadınsız hayat yarım hayattır.

Aile: Ben öyle çok çocuklu bir hayat kuramadım, bir kızım oldu. Ama çocuk sahibi olmak ilim yapmaya engel değildir.

 

*** 

  

HALİL İNALCIK’I KIZI GÜNHAN İNALCIK ANLATIYOR...

 SANKİ SONA YAKLAŞTIĞINI HİSSEDİYORDU,BANA UZUN BİR MEKTUP YAZMIŞTI...

 

‘Tarihçilerin kutbu’ Halil İnalcık: Bu sıkıntılı devir geçecektir

 

Onu çok iyi bir tarihçi olarak tanıyoruz. Peki nasıl bir babaydı?

- Çok açıkfikirli bir babaydı. Hiçbir zaman baskı yapmazdı. Büyük sevgi gösterileri yoktu ama ilgisini her zaman belli ederdi. Bana çok güzel şeyler öğretti. Klasik müziği sevdirdi, okuma sevgisi aşıladı...

Onunla olduğunuz, hatırlayabildiğiniz en eski anıyı anlatır mısınız?

- Beş yaşlarındaydım. Babamın gayretleriyle suyun üstünde durmuştum ilk kez. O sevinci unutamam.

Çok yoğun çalışırmış, onu yeterince göremediğiniz için şikayet eder miydiniz?

- Etmezdim. Yaşamımız böyleydi. Başka türlüsünü bilmezdim.

Annenizle nasıl bir ilişkileri vardı?

- Annem olağanüstü bir insandı. Sevgi dolu, müşfik biriydi. Babam çok çalıştığı için fedakarlık görevi biraz annemin üstündeydi. Belki o da gezmek tozmak isterdi ama hep “Babanın çalışması her zaman ön planda” derdi.

Babanızın hobileri var mıydı?

- Fotoğrafçılıktan hoşlanırdı, film severdi. Gezmeyi, dağ tepe tırmanmayı, yeni yerler keşfetmeyi isterdi.

Türkiye’de kıymeti yeterince bilindi mi?

- Bilinmiş herhalde. Vefatında sonraki ilgi onu gösteriyor. Ama belki o bu kadar bilindiğinin farkında değildi. Zaten çok mütevazı bir insandı.

 

MANTIĞI SON ANA KADAR BERRAKTI

‘Tarihçilerin kutbu’ Halil İnalcık: Bu sıkıntılı devir geçecektir

 

Son günleri nasıldı?

- Son altı ayda eskisi gibi çalışamadı. Sanki sona yaklaştığını hissediyordu. “Şu şurda, bu burada, onu öyle yapın, buna dikkat edin” gibi şeyler söylüyordu. Bana uzun bir mektup yazmıştı.

Vasiyeti neleri içeriyordu?

- O bize özel kalsın.

Annesinin yanına gömülmek istiyormuş galiba...

- Evet ama dört koldan aradık, bulamadık. Şimdi gömüldüğü yer, babama yakışan bir yer. Bence çok iyi oldu. O da böyle olsun isterdi.

Son anına kadar zihni çok berrakmış...

- Evet. Bazı iniş çıkışları oluyordu ama mantığı berraktı.

 

DARBE GİRİŞİMİNİN SESLERİNİ DUYDU

 Darbe girişiminden haberdar mıydı?

- Ankara’da Güven Hastanesi’ndeydi, orası Meclis’e çok yakın biliyorsunuz... Gece sesleri duymuş. Ama ne olduğunu söylediklerinde tepki vermemiş herhalde, bağlantı kuramamıştır. Son 15 günde öyle pek yorum yapabilecek durumda değildi.

Geçen yılki röportajımızda “Bu sıkıntılı günler geçecek” demişti. Sonra ülkede korkunç şeyler olmaya devam etti. Bu düşüncesi değişmiş miydi?

- Hayır, sizinle yaptığı görüşmeden sonra fazla bir şey değişmedi. Tabii o neler yaşamış, görmüş... Her zaman sıkıntıların atlatılacağına inanıyordu.

Onun anısı için yapmak istediğiniz bir şey var mı?

- İlber (Ortaylı) babamın 100’üncü yılını kutlarken “Bu yıl Halil İnalcık yılı olmalı” demişti. Keşke öyle bir şey olsa. Yazdıklarının her satırında çok önemli mesajlar var. Keşke herkese ulaşsa...

 

*** 

 

HALİL İNALCIK’I TORUNU GÖKHAN TEZGÖR ANLATIYOR...

TORUNUNA EVLİLİKLE İLGİLİ TAVSİYELER VERDİ

 

‘Tarihçilerin kutbu’ Halil İnalcık: Bu sıkıntılı devir geçecektir

 

Dedenizle nasıl bir ilişkiniz vardı?

- Bana kitap okuma sevgisini o aşılamıştı. Ben küçükken hafta sonları çalışma odasında onunla kitap okumamı isterdi, ben de okurdum. Onun istediği kadar olmasa da... Çünkü onun standartları hep çok yüksekti. Hafta sonu bile çok çalışırdı. 8.30 gibi kalkıp kahvaltı yapar, sonra çalışma odasına kapanırdı. 12 gibi öğle yemeğini yedikten sonra kısa bir süre uyurdu. Sonra gün boyu ve gece çalışmaya devam ederdi.

Onunla ilgili unutamayacağınız bir anı var mı?

- Yürüyüşü çok severdi. Her gün az da olsa yürürdü. Hafta sonları beni de yanına alırdı. Chicago’da göl kenarında yürüyüş yapardık. Kayalıklarda oynardım. O günleri hiç unutamam.

Eğitiminizle ilgili bir yönlendirmesi olmuş muydu?

- Doğrudan bir müdahalesi olmadı. Hem genetiğimiz hem de ben küçükken yaptığımız okuma seansları sayesinde bende de yazı yeteneği olduğu söylenebilir. Medya okudum, 8-10 yıl kadar gazeteci olarak çalıştım. Şimdi New York’ta güvenlik alanında pazarlama ve satış işi yapıyorum.

Onu en son ne zaman görmüştünüz?

- Nisanda evlendim. Niyetimiz haziranda dedemin yanında bir tören yapmaktı. Ama o dönemde dedemin rahatsızlığı başladı. Daha erken gelmeye karar verdik. Nisan sonu gibi geldik. İki hafta boyunca her gün yanındaydım. Bana hayat tavsiyeleri verdi.

Evlilikle ilgili tavsiyeler verdi mi?

- Evet. “Tartışma gibi bir durumda hemen biraz ayrı kalın, durumun yatışmasını bekleyin” dedi.

 

***  

EMİNE ÇAYKARA ANLATIYOR  

HAKİKAT ÂŞIĞIYDI, ÖMRÜNÜ ÜLKESİNE FAYDALI OLMAYA ADADI

‘Tarihçilerin kutbu’ Halil İnalcık: Bu sıkıntılı devir geçecektir


Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan ‘Tarihçilerin Kutbu Halil İnalcık’ kitabı için İnalcık’la nehir söyleşiyi yapan Emine Çaykara sorularımızı yanıtladı.

 

Onunla ilgili bir kitap hazırlamaya nasıl karar vermiştiniz?

- 2002’nin sonlarıydı, üçüncü kitabıma çalışıyordum. Bir akşam eve geldiğimde Hoca’nın telesekreterime bıraktığı mesajı buldum; kitaplarımı okuduğunu, benimle tanışmak istediğini, kendisinin hayat hikâyesini yazmamı istediğini söylüyordu. Ertesi gün aradım, birkaç ay sonra İstanbul’a geldiğinde yüzyüze tanışıp sohbet ettik ve hemen o yaz için çalışma planı yaptık.

Sizin tanıdığınız Halil İnalcık nasıl biriydi?

- Onun Tahsin Öz için kullandığı ve benim ilk olarak ondan duyduğum tabirle ‘halis insan’dı. Son derece nazik, düşünceli, beyefendi, sevecen ve saygılıydı. Yanında deryalara açılır ama aynı zamanda da o anı yaşardınız. Bence belgelere tutkuyla sarılmasında ve bizi tarihte dolaştırmasındaki büyünün arkasında bir çocuk gibi meraklı, şimdiyi çözmeye odaklı bu ruhunun etkisi vardı. Hakikat âşığıydı. Mikro ve makro düzeyde ülkesinde ve dünyada olan biten her şeye duyarlıydı. Bilgeliğiyle sorumluluk hisseder, durmadan çalışırdı. Ömrünü ülkesine faydalı olmaya adadı. Gerçek bir entelektüel ve vatanseverdi. Pırıl pırıl zekasıyla öğrencileri de dahil olmak üzere herkesle eşit ilişki kuran, kimseye tepeden bakmayan, son derece mütevazı bir insandı.

‘Tarihçilerin kutbu’ Halil İnalcık: Bu sıkıntılı devir geçecektir

 

YOKLUK İÇİNDEYKEN BİLE OKUDU, KENDİNİ İNŞA ETTİ 

Ondan ne öğrendiniz?

- Tarihle dolu, her soruya cevap aldığım sohbetler başlıbaşına bir öğrencilikti. Zamanla aramızda çok büyük bir sevgi, saygı ve dostluk gelişti. Her buluşma, her telefon konuşması bir mutluluk kaynağı oldu. Bir hocanın nasıl olması gerektiğini öğrendim, pek çok hocanın aslında bu vasfı taşımadığını fark ettim. Gerçeğin; kıskançlıkla, tarihi tahrif ederek değil, durmadan çalışarak ve hakikate tutkuyla bağlanarak ortaya konulabildiğini gördüm. Belgelerin titizlikle tetkikin hayatiyetini, ’çok bilen’in değil, bilmediğini söylemenin büyüklük olduğunu öğrendim.

Onun yaşamöyküsündeki en ilginç ayrıntı neydi sizce?

- Bence hem Osmanlı’ya hem Cumhuriyet’e tanıklık etmesi, Kırım göçmeni bir aileden gelmesi ve hayata tutkuyla sarılması, küçük yaştan itibaren yokluk içindeyken bile okuyup öğrenerek kendini inşa etmesi, tarihin yanlışlıklarını ortaya koymaya ömrünü adaması, son günlerinde dahi çalışması, bilgisini sevecenliğiyle hepimizle paylaşması...

Onu eşsiz bir bilim insanı yapan şeyler nelerdi?

- Osmanlıların zorbalıkla hakimiyet kurduğu kara efsanelerini belgelerle çürütüp bunu dünyaya kabul ettirdi. Çift hane sistemiyle Osmanlı’nın hem ekonomik hem sosyal sisteminin şifrelerini çözdü ve bu imparatorluğun anlaşılmasını kolaylaştırdı. Osmanlı tarihi konusunda çok milliyetçi olduğu bilinen Bulgarlar, Sırplar da dahil olmak üzere bütün dünyada Osmanlı tarihi alanında kendini bir otorite olarak kabul ettirdi. Genç yaşında yayımladığı ‘Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar’ makalesiyle Arnavut ve Atina Akademisi ona doktora verdi. The Royal Historical Society, The Royal Asiatic Society, Middle East Studies Association, Amerikan Sanat ve Bilim Akademisi, Amerikan Tarih Derneği, The British Academy, Nicolae Iorga Tarih Enstitüsü, Institute of Turkish Studies, Near East Studies, Sırp Akademisi, Arnavutluk Akademisi gibi kurumlar onu üye yaptı. Japonya’da dört cilt olarak yayımlanan kitapta Ortadoğu’yu temsil etti. Atina Üniversitesi 1987’de kendisine doktora verdi. Yurtiçi ve yurtdışında 30’a yakın üniversite fahri doktora unvanı verdi. İki yıldır Çin’de ‘Klasik Çağ’ kitabı yayımlanıyor, diğer kitaplarını yayımlamak için de hazırlık yapıyorlar. ABD’li ünlü sosyolog Immanuel Wallerstein onun için şöyle der: “Bugün dünyanın bütün üniversitelerinde İnalcık’ı okuyorlar. İnalcık sıradan bir tarihçi değil. İnalcık, gerçekten metodolojisi, bakış tarzıyla bir ekol kurmuş bulunan müstesna bir tarihçidir. Onun yazdıkları müstesna bir hazine değerindedir.” 

‘Tarihçilerin kutbu’ Halil İnalcık: Bu sıkıntılı devir geçecektir

(İllüstrasyon: Serhat Gürpınar) 


‘KÜÇÜK HALİL’İN ATATÜRK’LE KARŞILAŞMASI

Mustafa Kemal Atatürk’le tanışma hikayesini kısaca anlatır mısınız?

1930’lardayız. İnalcık, Balıkesir Gazi Muallim Mektebi’nde okuyor. Atatürk o dönemlerde okullara ziyaretler yaptığı biliniyor. İnalcık ve arkadaşları coğrafya dersindeler ama hocaları yok. Çocuklar kendilerine verilen harita ödevini hazırlıyor, Yakın Doğu haritası çizmekle meşguller. Sınıfta üç Halil var, İnalcık’ın adı ‘Küçük Halil’, en önde oturuyor. Atatürk gelip Küçük Halil’in çizdiği haritaya bakıyor ve Medine’yi soruyor. Doğru cevabı alıyor ama eski ismini de soruyor, kimse bilemiyor. Arabistan’ı işaret edip “Burası nasıl bir memleket” diyor. ‘Küçük Halil, coğrafya hocasından öğrendiği tarifi yapıyor: “Bir tepsiye benzer, etrafı dağlık ortası düzlüktür.” Atatürk gülmeye başlıyor. Sonra Kızıldeniz’i işaret ederek yine ona soruyor, “Bahriahmer” diyor ‘Küçük Halil’. Dilin sadeleşmesinin söz konusu olduğu zamanlar… “Başka bir adı var mı” diyor, “Şap Denizi” cevabını alınca onu utandırmadan “Yok, Kızıldeniz değil mi” diyerek omzunu okşuyor ve sınıftan çıkıyor. Ziyaretin tüm ayrıntıları coğrafya hocası Nazım Bey’e anlatılıyor. Zaten çok çalışkan bir çocuk olan Küçük Halil, hocasını utandırmadığından onun en gözde öğrencisi oluyor.

 

DOSTLARI HALİL İNALCIK’I ANLATACAK

Halil İnalcık’ın yeni kitabı ne zaman çıkacak? Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları yanıtlıyor:

İnalcık’ın son onayını verdiği iki kitabı, ‘Devlet-i Aliyye 4’ ve ‘Kırım Tarihi Üzerine Araştırmalar’ bu yıl yayımlanacak. Yine sağlığında hazırlanan ‘Dostları Diliyle Halil İnalcık’ da 2016’da raflarda olacak. Hoca’nın yayınevine teslim ettiği ve aralarında ‘Devlet-i Aliyye 5’in de bulunduğu, bazıları çok ciltli dört yeni kitabının hazırlık çalışmaları sürüyor.

 

 

 

 

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!