Hanginiz daha komiksiniz?

Güncelleme Tarihi:

Hanginiz daha komiksiniz
Oluşturulma Tarihi: Aralık 25, 1999 00:00

Haberin Devamı

Onlar aslında, çok önemli bir iş yapıyorlar. Ne kadar önemli biliyor musunuz? AKUT kadar. Onlar Acil Kurtarma Teşkilatı'ysa, bunlar da Acil Güldürme Teşkilatı (AGÜT). Depremin yarattığı ruh sarsıntısından kurtulmaya, gülüp rahatlamaya acayip ihtiyacımız var. Bu adamlar ilaç gibi. Zekaları merhem gibi. Yaranın üstüne sür, iyi gelsin.

Teker teker zaten bir belaydınız. Şimdi bir araya gelerek ne yapmaya çalışıyorsunuz?

YILMAZ ERDOĞAN: Belalı bir iş için değil hayırlı bir iş için bir aradayız. Meslek hayatımın en onurlu gösterisi oldu.

BEYAZ: Ne belası? Süt dökmüş kedi gibi olduk hepimiz. Ben bir filmde seyretmiştim, Ekrem Bora, Cüneyt Arkın, Salih Güney hepsi aynı filmin içerisindeydiler. Beklenen performans değildi. Baştan ayak uyduramadım ben. Kenarda kaldım. Sonra baktık ki, ayak uydurmamıza gerek yok.

CEM YILMAZ: İnsanların ‘‘Ortaya çok enteresan bir şey çıkacak be!’’ diye düşüneceğini bildiğimiz için çok gergin bir gösteri yaptık. Biraraya gelmekle ilgili bizim bile derdimiz varmış, değil ki milletin! İşlevi neydi diye bakarsan: En çabuk o seyirciyi kim toplardı? Biz.

İzleyicilerin beyin kanaması geçirmesinden korkmuyor musunuz?

Y.E: ‘‘Gülmekten öldük!’’ gibi bir tabirin gerçekleşmesini istemem. Gerçi sonra beyin kanaması geçirenlerin yararına sahneye çıkardık! Ama şahsen benim bayıltma hadiselerim oldu.

B: Altınoluk'ta bir kız, oyunda kusmuştu. Güzel yani. Kanama geçirmedi, tabii. Ama biliyor musunuz insan hafif bir kan ister.

C.Y: Bugüne kadar çok tehlikeler atlatıldı. Ambulanslar geldi, adamlar hastaneye götürüldü. Benim sahnedeki normal performansım çok daha eğlenceli, gururla iniyorum sahneden. ‘‘Bu lan işte’’ diyorum. ‘‘Budur’’ dediğim şey şu: Hiçbir şey! Anlatıyorum, eğlendiriyorum ve iniyorum. O zamanlar hem ben, hem de seyirciler beyin kanaması tehlikesi altında. Çünkü ben kendime acayip gülüyorum.

Bizi kıyaslamayın

O sahne üzerinde birbirinizin zeka seviyelerinin kıyaslanmasından korkmuyor musunuz?

Y.E: Başından beri sanki bir yarışma gibi bir durum oldu. Ama herkes kendi türküsünü kendisi gibi söyler. Ayrıca zeka mizahtaki tek ölçüt değildir. Müzikte nasıl sekiz tane nota varsa, mizahta da öyle. Dolayısıyla bizim farklılığımızdan bir zenginlik oluşuyor.

B: Ben çok korktum. Çünkü ben çok espri yapan bir adam değilim. Malzemesi bol biri değilim. Cem çok zeki bir adam. Yılmaz Erdoğan da öyle. Ben onlar kadar değilim. O kadar hızlı değilim. Aynı sahnede olmak beni ürpertti. Seyirci, bu adamlar depremzedeler için birarada dese de, devamlı bir kıyaslama içine girecek. Benim de kendime göre bir performansım olduğunu ilk oyundan sonra gördüm. Ve o korkuyu attım üzerimden.

C.Y: Böyle bir kıyaslamadan rahatsız oluyorum. Kalkıp da ‘‘Yooo, yooo bunları aştık!’’ numaralarına yatacak halim yok. Ben şahsen özgün bir şey yaptığımı düşünerek bu işi sürdürüyorum. Kendimi tek hissederken, ‘‘Hadi arkadaşlar. Bakalım hanginiz daha komiksiniz!’’ gibi bir şey oluyor. Kimsenin hoşuna gitmez. Benim hiç gitmez.

Sahne korkusu

Kendinizi neden komik buluyorsunuz? Zaman zaman anlattığınıza siz de gülüyorsunuz.

Y.E: Kendim gülmediğim espriyi yapmam. Ama sahnede bana da süpriz olursa, o an çıkarsa daha da çok gülerim. Gülmesem bile gülüyormuşu oynarım. Çünkü anlattığın şeyin komik olduğuna seyirciyi inandırmanın yolu, önce senin inanmandır.

B: Kendimi komik buluyorum ama çok gülmüyorum ben kendime. Benim esprilerim biraz isyandan çıkma. Sonucu mizah oldu.

C.Y: Tabii ki kendimi komik buluyorum, çünkü öyleyim, en iyilerden biriyim. Hatta ben dünya çapındayım.

Sizde sahne korkusu?

Y.E: Valla yok zannediyordum. Birinci gece gördüm ki varmış. Çok gerildim. Yeni espri yapalım duygusuna girdik, kötü oldu tabii. Ama sahne korkusu bende şöyledir: Sekiz adam gibi giriyorum işe. Oyuncu olarak beğendik diyelim, yönetmen olarak iyi mi? Yönetmen olarak iyiyse, yazar olarak iyi mi?

B: Şu son oyunda çıktı ortaya, varmış. Son gün bile sahneye çıkarken ellerim buz gibiydi.

C.Y: Ben sahnenin sahne olduğunu bilerek çıkmıyorum ki, dolayısıyla o korku da olmuyor.

Karşılaşabileceğiniz en feci şey seyircinin gülmemesi mi, alkışlamaması mı, yumurta atması mı?

Y.E: Bir kere ölüm anı vardır sahnede, çıkarsın büyük bir alkış kopar, ‘‘tık’’ diye susarlar. Vayyyy. İşte o an ölüm anı. Bazen düşünürsün: Ya bu sessizlik uzun sürerse? Bütün dikkatler sana yoğunlaşır. Orada bir hayal kırıklığı şovdaki 20 dakikayı götürür. O sessizliğin uzun sürmesi kötü bir şeydir.

Kim kimi çatlatıyor

Y.E: Beyaz gereğinden fazla yakışıklı. Bu durum biraz asabımı bozuyor. Cem'e de on yıl önceki enerjimi taşıdığı için bozuluyorum.

B: Cem Yılmaz tipiyle de çok komik bir adam. En büyük dezavantajım bu benim. Ben kendi fiziğimi kabul ettirene kadar çok çektim. Uzun boylu, mavi gözlü bir adamdan büyük espriler beklenmiyor! Yılmaz'ın da siyasi kimliği çok etkileyici.

C.Y: Beyaz çok soğukkanlı. Çok fazla heyecanlandığını düşünmüyorum. Yılmaz'ın da esprileri çok pırıltılı. Politik espri yapmak zordur. Ben kaçınırım. Eğer bir donanımın yoksa, kelebek kondurmuş gibi olursun. Genelde kerestece yapılır, Yılmaz'da o çok nadir rastlanan inceliği görüyorum, gıcık oluyorum.

Kusursuz cinayet

Kusursuz bir cinayet işleyebilir miydiniz? Ve o cinayet insanları güldürür müydü?

Y.E: Kağıt üzerinde evet. Ama öldürme duygusuna ben çok uzağım.

B: Zekamı bu konuda kullanmaya yatkın değilim. Beceremeyeceğim için herkesi güldürürüm.

C.Y: Ben bu sahneyi görüyorum: ‘‘Cem Yılmaz'ın dün gece 8 kişiyi doğradığı ortaya çıktı!’’ Ben de cevap veriyorum: ‘‘Ben zaten böyle bir adamdım’’. Neee? Ne diyorsun? Evet, evet! Kötü bir insan değilim ama akli dengem yerinde değil. Gerçekten. Ama tabii cezai ehliyetim var derim, çünkü biliyorsunuz, gerçek deliler, ‘‘Ben deliyim’’ demez.

Bu muhabbeti sevmem

Y.E: ‘‘Bize kendinizi biraz tanıtır mısınız?’’ soruları.

B: Yoldaki insanların afra tafraları. Sanki star onlar, bizi ‘‘Kusura bakmayın, istemeden ünlü olduk!’’ yapmaya zorlamaları.

C.Y: Meşhurlukla ilgili sıkıcı şakalar. ‘‘Çok şımardı!’’ denmesi. Sen beni nereden tanıyorsun be! İnsanlar nasıl bu kadar küstah olabiliyor! Bir de ‘‘Seyirci kutsaldır’ ayağı fecidir. ‘‘Beni sizler var ettiniz!’’ Yok ya. Bir kere söyledim, inandı millet. Nasıl yani?

Muhafazakar itiraflar

Y.E: Açık konuşalım: Maçoyum. İkili ilişkilerdeki maçoluk biraz muhafazakarlığa denk gelir diye söylüyorum. Valla, kendime olmadık bir biçimde Batılı, olmadık biçimde geniş ve serbest'i oynamıyorum. Neysem oyum. Gerizekalı değilim, eşitliğe inanırım ama kimi noktalarda da ‘‘Sen iki dakika sus güzelim’’ derim.

B: Aşk ilişkilerinde muhafazakarım. Yani tamamen soyunmasına izin vermem! Oturmasına, kalkmasına da dikkat ederim. Ben çok kıskancım. Acayip.

C.Y: Ahlakla ilgili şeyler. Engelleyemiyorum onları. Çıkıyor.

Gülerken düşündürmek!

Y.E: Diyorum ki, bir manifesto yazalım: Gülerken düşündürmek diye bir laf olmadığını, böyle bir sıra olmadığını anlatalım. Mesaj vermek diye bir şey yok. Sanatsal zabıtalık pek feci bir şey.

B: Şarttır bence. Benim mesaj verme kaygım var. Yani boşuna boşuna güldürmek değil sadece, bir yerlere de bir şey iğnelemek.

C.Y: Düşündürmeden güldürmek mümkün müdür diye soracağım ben? Sanki böyle bir şey imkan dahilinde! Mutlaka karşındakinin bir açığını, bir alışkanlığını yakalıyorsun. Yalnızca güldürdü. Yok ya!

Bir tek insan olur bütün seyirciler, sayı da önemli değil, on bin kişi de olsa. Onu getirir, götürürsün, beraber gezersin. Ama ben sahneye çıkayım herkesi öldüreyim gülmekten diye çıkmadığım için, gülmemeleri benim için bir kabus değil.

B: Seyircinin gülmemesi diye bir şey söz konusu değil. En fecisi, bir seyircinin çıkıp ters bir hareket yapması, hep bir tereddüt. Gerçi diğer seyirciler onlara karşı bizi savunuyorlar. Ama yine de hoş değil.

C.Y: Ben çok sert reaksiyonlarla alışığım. Çok umurumda değil. Ama çaprazda bir teyzenin uyuması üzücü olur tabii.

BESLENME MESELESİ

Nasıl besleniyorsunuz?

Y.E: Her anlamda dengesiz! Çocukluğumdan beri dengesiz beslendiğim için böyle bir kimlik çıkıyor ortaya. Allah'tan bunun mizahta bir karşılığı var. Ben, hayatın bir yerindeki aynı bilgiden birkaç değişik şey üretebildiğimi düşünüyorum. Çocukluğumla ilgili çok komik hikayelerim var, ama hüzünlü şiirlerim de var. Aynı çocukluğa çok başka yerlerden bakma meselesi. Benim şiirimi okuyanlar benim çok ezildiğimi, hiç bir aşkta karşılık bulamadığımı, Hakkari'den gelmiş itilmiş kakılmış bir herif olduğumu düşünebilirler, ki doğrudur. Ama aynı çocuk Aydınlıkevler'in en fırlama çocuğuydu! Hayatla dalga geçmeyi zaten böyle öğrendim.

B: Mesir macunu, incir, fındık! Kolesterolüm çok yüksek çıktı. Bizim ailede hemen herkes kalpten gitti. Doktor dikkatli olmamı söyledi. Diyete başladım. Onun dışında ses tellerimde bir sorun var, ameliyat olmam gerekiyor. Bir de mide yanması var, sorma!

C.Y: ‘‘Gözlem yapıyorum!’’ Öyle denir ya. En iğrendiğim şey! Bu komiklik elle tutulur, gözle görülür bir şey değil ya, sürekli şöyle şeyler söylemen gerekiyor: ‘‘Komiğim ama çok iyi sevişirim!’’ İlla yanına bir şey koyacaksın. En sık rastlanan örneği şu: ‘‘Komiğim ama aslında çok derin bir adamım!’’ Sahnede türlü maymunluk yaparsın, sonra silersin makyajını, takarsın gözlüğünü ‘‘Ve gerçekte bunlar...’’ diye ahkam kesmeye başlarsın! Halbuki komiklik önemliyse önemlidir, bu kadar eşelemeye gerek yok. O nedenle gözlem yaptığını, ya da birşeyler biriktirdiğini söylemek aslında komiğin hiç yapmaması gereken bir şey. Sanki bir kurtarma yazılısı, anasını satayım!

SEYİRCİYİ YAKALAMAK

Nerelerden besleniyorsunuz?

Y.E: Kendimden.

B: Eskiden Halkalı Konutları'nda oturuyordum, arkadaşlarım vardı, otobüse biniyordum, dolmuşa biniyordum, oralardan besleniyordum. Şimdi tabii besin kaynağı kalmadı. Cepten yedim. Dolayısıyla bu dönem içinde hiç başka program yapmayıp zamanı kendime ayırmak istiyorum.

C.Y: Hiç bir fikrim yok. İnsanın bu konuda bir fikri olması kadar da acı bir şey yok. Neden beslendiğini bilmek, niye beslendiğini bilmek, ortaya ne çıkardığını bilmek, bence çok sağlıklı şeyler değil. Resim yapıyorsun, diyorsun ki, ‘‘Bu renkleri şuradan aldım ve resmimde de sevgiyi anlattım’’. Sen sıçtın, sıçtın!

Bu enerjiyi nereden buluyorsunuz?

Y.E: Giderek bu enerji beni rahatsız etmeye başladı. Bazen çok ciddi uyku problemi yaşıyorum. Bu enerjinin beni biraz yalnızlığa ittiğini de düşünüyorum. İnsanlara ‘‘Neden aynı anda benim söylediğim işi yapıp da çember de çevirmiyorsun?’’ dediğimi fark ediyorum. Herkes benim gibi olmak zorunda değil.

B: Çok fazla bir enerjiye sahip değilim ki! Herhangi bir fabrika işçisinin benden daha fazla enerjisi olduğunu düşünüyorum.

C.Y: Çok enerjik değilim. Ama öyle görünüyorum. Buna canım sıkılıyor.

Siz seyirciyi hangi özelliğinizle yakalıyorsunuz?

Y.E: Samimiyetimle.

B: İnsanlar gülmekten çok, beni görmeye geliyorlar. Beni anlatan belli şeyler var: Anneme olan sevgim. Türk halk müziğiyle ilgilenmem. Biraz çapkın olmam. R'leri söyleyememem. Ve tabii değerlere özen göstermem.

C.Y: Rahatım ben, rahat! Herhangi bir sorumluluk da vermiyorum. ‘‘Şimdi bu, alkış da bekler’’ dedirtmiyorum. Hiç.

Ne zaman unutulacağınızı tahmin ediyorsunuz?

Y.E: Unutulmayacağımı düşünüyorum.

B: Her zaman unutulabilirim. Yeri doldurulamayacak bir insan konumunda değilim.

C.Y: Hatırlandığımın ya da bilindiğimin çok farkında değilim ki.

IQ ve seks

KORKU, DUŞ, DON

En büyük korku?

Y.E: Herhalde çok sevdiğim birinin ölümü.

B: Yaptığım bir işten alnımın akıyla çıkamamak.

C.Y: Devlet bana yardım etsin, deme noktasına gelmek.

Sabahları duş alır mısınız?

Y.E: Evet.

B: Bazen.

C.Y: Hayır.

Her gün don değiştirir misiniz?

Y.E: Evet.

B: Evet.

C.Y: Evet.

Sizce zeka nedir?

Y.E: Zeka, samimiyet ve sahicilikle buluştuğu zaman patlayan bir şey oluyor. Öyle bir kadın gördüğümde aşık oluyorum zaten.

B: Çabuk kavramak ve bir şey yapabileceğini bilmek.

C.Y: Emin ol, hiçbir fikrim yok.

Siz zeki misiniz?

Y.E: Oldukça.

B: Evet zekiyim.

C.Y: Bir ara, ‘‘Allahım ne kadar akıllıyım!’ olmuştum. Ama bu gösterinin birinci gününde bombok indim sahneden. ‘‘Hadi arkadaşlar birlikte depremzedelere yardım edelim’’ havasına girdim. Bu beni perişan etti. Ama ikinci gün ‘‘Vay be 240 milyar toplanmış, o para ne güzel yenir!’’ dedim. O adam daha komikti, ben de kendimi daha zeki hissettim.

APTAL BİR KADINLA...

En zeki olanınız kim?

Y.E: Vallaha bilmiyorum. Bunun için bir teste girmemiz gerekiyor. Kategorik anlamda zekalarımızın daha fazla olduğu bölümler vardır. Ben duygusal zekamı çok daha yukarıda buluyorum. Ama matematik zekam da yüksektir. Hem mizahçı hem şair olmam böyle açıklanabilir.

B: Böyle birşeye girmem. Bizim değişik zekalarımız var.

C:Y: Ben tabii ki! Öyle bir şarkı bile var.

Aptal bir kadınla nereye kadar, ne yapabilirsiniz?

Y.E: Bu aptal kadın çok mu güzel? Pamukkale'ye geldiğim zaman, Pamukkale'den zeka beklemiyorum, bakıyorum ona. Herhalde o kadar. Bakar, sıkılırım. Ya da bir kere sevişir, sıkılırım. Ama aptal kadın yine de çok zor tahammül ettiğim bir şey.

B: Aptal kadınlarla beraber oldum. Onlarla da aptallıklarını paylaştım. Biliyor musun, o da güzel.

C.Y: Çok şey yapılabilir. O an ne hissediyorsan onu. Yani havuz problemi mi çözdüreceğim?

Seksle zeka arasındaki ilişki nasıldır? Sekste zeka şart mıdır?

Y.E: Evet. Olmadık bir ses çıkaran bir kadın ya da erkek çok fena olabilir. Çünkü hassas bir alandır. Herşey söylenmez ama söylenebilir de. Bu tonu iki kişi kendi zekalarıyla bulurlarsa iyi olur.

B: Şarttır tabii. Aptalsan at gibi sevişirsin, zeki bir adamsan aslanlar gibi. Benim kendimi sekste çok vermem, hissettirmem gerekiyor; bu bende zekayla paralel.

C.Y: Aptalların da çok güzel seviştiğine dair bir fikrim olsaydı, nasıl cevap vereceğime dair bir fikrim olurdu. Ama yok. Galiba nasıl konuşuyorsan, öyle sevişiyorsun.

Bugüne kadar kaç kadınla seviştiniz?

Y.E: Vallaha hiç saymadım. Ama var değil mi sayan?

B: Öyle bir sayı vermek istemiyorum.

C.Y: Söylemek ayıp.

Kaç kadınla...

Neden saymadınız?

Y.E: Bir yerden sonra koptu...

B: Çentik mi atsaydım duvara?

C.Y. Ama sayıyor tabii insan. Ama diyorum ya ayıp. Zaten ahlak başlığı altında birçok şey, benim için hala çözümsüz orada duruyor.

Kadınlarla ilişkinizde seçim yapma gibi bir lüksünüz var mı?

Y.E: Bahsedilen şey aşksa, yok. Kaza gibi bir şey. Bir yerde bir çarpışma oluyor. Ama sadece tensel ilişkiye dayalı bir ilişkide seçme lüksüm var.

B: Seçim yapma şansım pek fazla yok. Hep kendi çevremdekilerle beraberim, onlar da toplasan yüz kişi, herkes bu yüz kişiyle beraber oluyor.

C.Y: Benim öyle ‘‘Çok var da seçemiyorum’’ gibisinden bir aşk hayatım yok ki.

Yatılacak kadınla...

Kadınların en sevdiğiniz yanı?

Y.E: İki cins vardır. Erkekler ve eşcinseller. Kadın da bir hastalıktır. Benim de en sevdiğim hastalıktır!

B: Estetik olmaları. Ve bakışları.

C.Y: Bilmiyorum. Çok neşeli olabiliyorlar. Çok keyif verebiliyorlar. Ama akıllı kadınlara da sinir oluyorum. Zaten bir aptal seni nasıl sinirlendirebilir ki?

Yatılacak kadınınızla evlenebilir misiniz?

Y.E: Elbette ki yatmam lazım önce! Yine de benim kadınımın sırtı çok da fazla yere gelmemelidir.

B: Evlendiğim kadınla her türlü fanteziyi yapamam. Yani çocuğumun annesiyle. Evet, Robert De Niro'nun ‘‘Anlat Bakalım’’ filmindeki gibi. Hatta aynısı. Ben dört sene biriyle beraber oldum, bakireydi. Seksten çalınan şeyler başka taraftan yerine konuluyordu. Herşeyi karımla denemek zorunda değilim. Bir kutsallık olmalı ilişkide. Yoksa çocuğumun yüzüne bakamam.

C.Y: Zaten yatılacak kadınımla evlenirim. Niye aksini yapayım? Manyak mıyım ben?

Bakire bir kızla evlenmek ister misiniz?

Y.E: Hayatımda böyle bir düşüncem olmadı.

B: Fark etmez.

C.Y: Anlamadım: Ben bakir miyim?

En parlak fanteziniz?

Y.E: Gerçekleştiremediğim fantezi mi? Hatırlamıyorum!

B: Ayakkabı cilası kullanmak!

C.Y: Fantezi değil de, ‘‘Bak arkadaş, ben iyi sevişirim!’’ dermişim. Gerçekten öyle aslında. Benim nefret ettiğim şeydir, çilek olacak, yok bal olacak. Sopayla döverim. Bir insanın kendini erotik zannetmesi de büyük gaflettir. Rezil. Nasıl olabilir?

EN UZUN SEVİŞME

En uzun ilişkinizin süresi?

Y.E: 6 yıl.

B: 4 sene.

C.Y: 5 sene. Ama çalkantılı.

En uzun sevişmenizin süresi?

Y.E: Saat tutacak durumda değildim. Ama hava ağardı, karardı, bir şeyler hatırlıyorum, hayal meyal.

B: 4 sene.

C.Y: Kısa sürenler kötü mü oluyor? Yani iyi olması için hep uzun mu sürmesi gerekiyor? Kim söylüyor?

En büyük kompleksiniz?

Y.E: Küçükken bacaklarımın eğriliğiydi, şimdi yok.

B: Ünlü olmam.

C.Y: Yenilmek.

Sizden iyi koca olur mu?

Y.E: Olmadığını ispatladım zaten.

B: Kocadan çok iyi bir baba olur.

C.Y: Süper koca olur. Neden başkaları öyle düşünmüyor hiç anlamıyorum.

Aile ne ifade ediyor?

Y.E: Şık Amerikan filmlerindeki kareler bazen aklıma gelmiyor değil! Köpek, çok güzel çocuklar ve müthiş bir kadın. Bulsam bir köpek, sonra öbürlerini bulacağım.

B: Her şeyi. Yaptığım şeylerin çoğunu annem mutlu olsun diye yapıyorum. Bu muhabbet baysın istemiyorum ama n'apim doğru!

C.Y: Aile güzel bir şey.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!