Hangi yazarı okurken ne içmeli

Güncelleme Tarihi:

Hangi yazarı okurken ne içmeli
Oluşturulma Tarihi: Aralık 27, 2009 00:00

Yıllardır bilmeden bir okuma ritüeline sahip olduğumu fark ettim geçen hafta.
Üst üste okuduğum iki yazı sayesinde oldu bu.

İlki, aramıza yeni katılan ve Kelebek’te yazmaya başlayan sevgili Melis Alphan’ın yazısıydı. O da Gusto dergisinde görmüş ve uzmanlık alanı olduğu için köşesine taşımış. Hangi içkiyi içerken üzerinizde nasıl bir kıyafet olmalı sorusunun cevaplarını veren bir yazıydı. Biraz zorlama geldi ama keyifliydi gene de.
İkincisi ve bana bu farkındalığı yaşatan yazı ise bir kitabın giriş yazısıydı. Parfümün Dansı gibi ilginç bir romana imza atmış olan Amerikalı yazar Tom Robbins’in yeni bir kitabı çıktı Türkçe olarak Ayrıntı Yayınları’ndan. Adı, Geriye Uçan Yaban Ördekleri.
İsmi ilginç, bakalım neler döktürmüş yine diye heyecanla kapağı açınca kısa metinlerden oluşturulmuş bir kitapla karşılaştım. Üstelik kitabın sırtında da ciddi ciddi tür olarak ‘roman’ yazıyordu. Aynı benim durumuma düşecek okurlar için bir ‘giriş’ yazmış üstat. Tamam roman diye kitabı aldınız, şöyle heyecanlandınız, kalbiniz böyle çarptı falan ama bakın bu kitapta neler var diye girmiş olaya.
Ve uzun uzun kitabı okumak için yapılacak hazırlıklardan söz etmiş. Yani ortam hazırlığından.
Ve sıra okuduğunuz kitaba hangi içeceğin eşlik edeceğine geliyor: “Benim kitabım için özel bir takviye şart değilse de zihin termostatınızı ayarlamanızın size zararı olmaz. Öyle esaslı bir iş değil. Bakım onarım yapın da demiyorum. Hani derler ya basit bir balans ayarı. Tamam, hafif bir cin-tonik, mesela E.M. Forster veya Virginia Woolf’la iyi gidebilir, koca bir bardak viski ise Faulkner’a uygun düşebilir ama Robbins, nasıl desek, daha egzotik bir yol arkadaşı ister.”
Evet, işte bu cümleler neden oldu bendeki şimşeğin çakmasına. Sık sık olmasa da şöyle bir düşününce ben de kendimce bu ritüeli uyguladığımı fark ettim. Ve bir liste hazırladım hangi yazarın yol arkadaşı, eşlikçisi hangi içki olurdu diye.

Adalet Ağaoğlu “İntihar etmeyeceksek içelim bari!” diye romana başlayan bir yazarın bu durumda ilk akla gelen isim olması kaçınılmaz. En sevdiğim ilk roman cümlelerinden biridir Bir Düğün Gecesi’nin bu girişi. Cumhuriyet aydınının ruh MR’ıdır sanki. Ve Adalet Ağaoğlu romanlarını okurken yanında iyi bir votka şahane gitmez mi?

Orhan Veli Ve yine hemen akla gelen ikinci isim. Suç onun. Garipçilerin en dalgacısı. Zaten Ahmet Haşim’in “Göllerde bu dem bir kamış olsam” dizesini makaraya almak için yazmamış mı “Rakı şişesinde balık olsam”ı? Ama rakı değil de daha hafif, lodos havası gibi insanı sersemletecek bir içki gider onun yanında. Bir kokteyl ya da bir martini mesela.

Sait Faik Abasıyanık Kesin bir çilingir sofrası ister Sait Faik. Sayfalardan fırlayan martıların çığlıkları, yükselen kesif iyot kokusu, ağlara takılmış kıpır kıpır balıklar isanın aklına rakıdan başka ne getirir ki? Burgaz ile Kınalı arasında bir balıkçı kayığındaymış hissini versin diye bir de sallanan sandalye tamamlar bu atmosferi. Şerefine büyük usta.

Yaşar Kemal Uzun ve sağlam bir içki ister Türk edebiyatının Homeros’u eşlikçi olarak. Edebiyattan alınan dolgun hazzı tamamlaması gerekir içkinin de. Çok kaliteli bir malt viski demektir bu da. Cebinizin durumuna göre markasını siz belirlersiniz artık.

Cemal Süreya İkinci Yeni şairlerinin hayatlarını göz önüne alır ve onlar o şiirleri yazarken ne içmişlerdir diye düşünürseniz bu sizi direkt milli içkimiz rakıya götürür. Ancak okuduğunuz dizelerin sizde bıraktığı etki çok farklı olacaktır. Cemal Süreya kesinlikle iyi bir şarapla okunmalıdır. Hele karşınızdakini tavlamak için ondan dizeler dökülüyorsa dudaklarınızdan...

Orhan Pamuk Her romanı için farklı bir içki eşlik edebilir insana. Bir Kar romanı ile Masumiyet Müzesi ya da Benim Adım Kırmızı aynı tür içkiyle gitmez. Masumiyet Müzesi cin tonikle, Kar, karanfil kokulu bir sıcak şarapla daha anlamlı olabilir mesela.

Küçük İskender Yazdığı şiir ya da düzyazıya ayık kafayla nüfuz etmek pek mümkün olmayacaktır. Öyle hafif bir şeyler de kesmez insanı. Algıların alabildiğine açılması, sınır tanımaması lazım. Van Gogh’a kulak kestirecek kadar insanı uçuran absent neden olmasın. Hadi o fazla ağır geldi, hızlı hızlı atılan birkaç tekila da keser insanı.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!