Günlüklerini internete taşıdılar yaÅŸadıklarını tüm dünya okuyor

Güncelleme Tarihi:

Günlüklerini internete taşıdılar yaşadıklarını tüm dünya okuyor
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 15, 2005 00:00

Blog, Ä°ngilizce’deki web (aÄŸ) ve log (kayıt) kelimelerinin birleÅŸmesinden oluÅŸan Weblog’un kısaltılmışı. Ä°nternet günlüğü anlamına geliyor. Åžu anda 31 milyon kiÅŸinin blog’u var. Fikirlerini, gözlemlerini, deneyimlerini bu sayfalar aracılığıyla tüm dünya okuyabiliyor. Çok etkililer.ÖrneÄŸin CNN Haber Müdürü Eason Jason’ın bir panelde Irak Savaşı’yla ilgili yazılmamak koÅŸuluyla söyledikleri, toplantıya katılan bir blogger’ın bunu internette yazması sonucu yayıldı. Jason istifa etmek zorunda kaldı. Bu nedenle blog’lara ABD’de gazeteciliÄŸin sonu gözüyle bakılıyor. Reklamcılar en çok okunan blog sahiplerinin peÅŸinde. Türkiye’deki sayıları da hızla artıyor. Google’da arama yaparken tesadüfen karşınıza çıkıyor, ilginizi çekiyor ve her gün okumaya baÅŸlıyorsunuz. Türk blog’cuların sayfalarını en sık güncelleyen, her gün bir ÅŸeyler yazan ve en çok okunanlarını bulduk, niye blog yazdıklarını ve kurdukları Blog KardeÅŸliÄŸi sitesini konuÅŸtuk.Halen veri tabanını oluÅŸturma aÅŸamasında olan Blog KardeÅŸliÄŸi sitesinin giriÅŸinde ‘Blogger (blog yazan kiÅŸi) en asil duyguların insanıdır’ yazıyor. Site, Mert MaviÅŸ, Bahadır Canberk, Gülüm DaÄŸlı, Fatih TaÅŸkıran ve Eren Emre Kanan tarafından kuruldu. Mesajlarından anlaşılacağı gibi alaycı, eÄŸlenceli gençler. YaÅŸları 18 ile 24 arasında. Her biri 2002’den beri internet günlüğü sahibi. Birbirlerinin günlüğünü okuyarak tanışmışlar. Blog KardeÅŸliÄŸi’ni kurma amaçları Türk günlükçüleri buluÅŸturmak. Mert MaviÅŸ, ilk aÅŸamada kaç kiÅŸi olduklarını saptamak için yola çıktıklarını söylüyor. 158 üyeleri var, yakında 3 bine ulaÅŸmasını bekliyorlar.MELÄ°SA P.’YÄ° FENA EZMÄ°ÅžTÄ°MMatilda lakaplı Gülüm, aralarında kalemi en kuvvetli olanı. DiÄŸerleri ‘Ben de çok istiyorum onun gibi yazmak ama olmuyor. Günlüğünü okumak büyük zevk’ diyor. Gülüm her gün blog’una mutlaka bir ÅŸeyler yazıyor. OkuduÄŸu kitapları anlatıyor. Ä°zlediÄŸi filmleri eleÅŸtiriyor. Bazen sadece bir telefon konuÅŸmasını bazen de bir gününü anlatıyor. Sert, komik, iÄŸneleyici bir üslup sahibi. Bu nedenle belli bir okuyucu kitlesi oluÅŸmuÅŸ. Her gün sitesine girip ne yazdığına bakıyorlar. Özellikle Mustafa Hakkında Her Åžey filmi ve Melissa P.’nin 100 Fırça Darbesi adlı kitabıyla ilgili eleÅŸtirileri çok tepki aldı. Melissa P.’ye bu kadar saldırmasaydın keÅŸke, diyordu okurları. Gülüm de hatasını fark etmiÅŸ: ‘Hakları vardı aslında, çünkü kızı fena ezmiÅŸtim.’ Onu havalara uçuran mesajı geçenlerde aldı. ‘Yıldırım Türker’den sonra yazılarını okumayı en çok sevdiÄŸim kiÅŸi sensin yazmışlar. O kadar mutlu oldum ki bana bir hafta yetti.’ Okurları evlenme teklif ediyor, Ä°stiklal Caddesi’nde yürürken çevirip ‘Sen Matilda’sın deÄŸil mi’ diye soruyor. ‘Benim tabii narsist bir yanım da var. Blog’uma sürekli fotoÄŸraflarımı koyuyorum. O yüzden okuyan tipimi biliyor’ diyor.TEKLÄ°FÄ°N BÖYLESÄ°Mert Maviş’in günlüğünde ise kendi deyiÅŸiyle ‘şehir yaÅŸamından anlar’ var. Bu, berberde, Galatasaray yokuÅŸunu çıkarken ya da dolmuÅŸta başına gelmiÅŸ bir olay olabilir. AÄŸlarsa Anam AÄŸlar Gerisi Ninja KaplumbaÄŸalar baÅŸlıklı yazısı buna bir örnek : ‘Bu gün dolmuÅŸta yanımda oturan annem yaşındaki iki kadından birisi zeytinyaÄŸlı dolma, diÄŸeri imam bayıldı kokuyordu, sanırım annemi özledim.’ Bilgi Ãœniversitesi’nde Görsel Ä°letiÅŸim Tasarımı okuyan Mert, günlükleri en çok etki yaratanlardan. Geçen aylarda bir festival prodüktörü konser bileti gönderip, rock festivalini izlemesini ve yorumlarını blog’unda yazmasını istedi. O da teklifi kabul etti. Konser izlenimlerini ki bunların çoÄŸunluÄŸu pek de pozitif ÅŸeyler deÄŸildi, yazdı. Geçenlerde ismini vermek istemediÄŸi bir kafe ise ‘Bizim orada oturduÄŸunu, viski içtiÄŸini yazar mısın’ teklifinde bulundu. Mert, etik bulmadığı için reddetti; kanaat önderi olarak keÅŸfedilmesine ÅŸaÅŸtı kaldı. SORUMLULUÄžUMUZ VARBu noktada Ali Atıf Bir’in geçen haftalarda köşesinde yazdığı blog’lar aracılığıyla reklam yapılması konusuna deÄŸiniyoruz. Åžu anda bir web tasarımı ÅŸirketinde çalışan Bahadır Canberk yazılarda reklam yaptığında bunun hemen anlaşıldığını söylüyor. ‘Bir ÅŸirket gelip otomobilimi, telefonumu kullandığını yaz derse, asla kabul etmem. Çünkü okurlara karşı sorumluluÄŸum var, reklamı hemen fark ediyor, bir daha hiç okumuyorlar’ diyor. Bunu Fatih TaÅŸkıran yaÅŸadı, bir dönem sıklıkla Microsoft ürünlerinden bahsediyordu. Reklam niyeti kesinlikle yoktu. Sadece gördüğü yeni ürünlerle ilgili bilgi aktarıyordu. Yine de birçok okurdan ‘Sen Microsoft sözcüsü müsün’ tepkisi aldı. Blog okuyucuları Amerika’da da çok hassas, çünkü bir ürünü alırken resmi web sitesindeki bilgiler kadar blog’lara yansıyan kiÅŸisel tecrübeleri de dikkate alıyorlar. TÃœRKÇESÄ° DÃœZGÃœN OLMALITürk blog’cuların en önemsedikleri konulardan biri de Türkçe’yi doÄŸru kullanmak. Emre Eren Kanan ‘Soru ekleri ayrı yazılmadığında uyuz oluyorum. Büyük-küçük harf kullanımında da öyle yanlışlar yapılıyor ki dayanamıyorum’ diyor. Fatih TaÅŸkıran da bu konuda çok hassas. Öyle ki yazılarına yapılan yorumlardaki imla hatalarını bile sabırla düzeltip yayımlıyor. ‘Elimde deÄŸil, hataları görünce duramıyorum. Yorumlardaki Türkçe’yi görüp şüphelenen biri, kendi kendine yorum mu yazıyorsun, demiÅŸti. Türkçe düzeltmesi yaptığımı açıkladım.’ Blog KardeÅŸliÄŸi’nin prensiplerinden biri temiz ve doÄŸru Türkçe kullanımı. Özellikle internette sık kullanılan beÅŸ nokta, ardından soru iÅŸareti, ünlem gibi noktalamalara blog’cular arasında yer yok. BENÄ°M DE BÄ°R BLOG’UM OLSUNwww.blogger.com adresine giriyorsunuz. KiÅŸisel bilgilerinizi yazıyorsunuz. Kullanıcı adı, ÅŸifre, blog’unuza isim seçiyorsunuz. Ardından hazır bulunan sayfalardan blog’unuzun görsel olarak neye benzemesini istediÄŸinize karar veriyorsunuz. Hepsi bu kadar.BLOG’U KÄ°M Ä°CAT ETTÄ°Åžu anda internet üstünde en yaygın blog hizmeti veren Blogger bu internet günlüğü furyasını baÅŸlatan ÅŸirket aslında. 1999’da San Francisco’lu üç arkadaÅŸ, Pyra Labs adlı bilgisayar ÅŸirketini internet piyasasında ön saflara taşımaya çalışıyordu. Büyük ÅŸirketlere sıkıcı internet projeleri hazırlıyorlardı. Bir gün ayaküstü bir fikir geliÅŸtirdiler: ‘Mesela insanlar internete girse, basit bir sayfaları olsa, her gün oraya canları ne istiyorsa yazsa, süper olmaz mı?’ Blogger’ı kurdular. 2002’de yüz binlerce üyeleri oldu. Sonra firmayı Google aldı. Åžimdi Blogger üçlüsü Google’ın bünyesinde çalışıyor. Herkese internette sesini duyurma, fikrini söyleme imkanı saÄŸladıklarını, bilgileri sıradan kiÅŸilerin bakış açılarından okuma imkanı sunduklarını söylüyorlar. YEMEK TARÄ°FÄ° GÃœNLÜĞÜ PORTAKAL AÄžACIBelirli bir temayı iÅŸleyen blog’lar da var. Pazarlama blog’ları, fotoÄŸraf blog’ları, politika blogları, dini bloglar... Bir bilgisayar firmasında tasarımcı olarak çalışan Hatice Özdemir de bir yemek blog’u yaratmış. Kendisinin ya da ailesinin kadınlarından birinin yaptığı yemeklerin fotoÄŸrafını çekip, yapılış hikayesini yazıyor. Sitesini her gün güncellediÄŸini söylüyor: ‘Bugün pek çok kiÅŸi yemek yapmayı tam olarak bilmeden evden ayrıldığı için ilk zamanlar zorluk yaşıyor. Özellikle yurtdışındaysanız her yemek için annenizi aramak çok masraflı olduÄŸundan internet sitelerine baÅŸvuruyorlar. Benim blog’um bunlardan biri. Portakal Agacı’na rastladıktan sonra internete ilgisinin arttığını söyleyen bir sürü babaanne ve anneanne var.’ www.portakalagaci.comÖrnek: Pazar günü yeÄŸenimi alıp mini fest’e götürdüm. Bizim bıdık diÄŸerlerine göre pek minik kaldığı için aktiviteleri seyretmekle yetindi. Onu almak için gitmeden önce ablama anneler günü hediyesi olarak cheesecakeli browni yaptım. Bu tatlıyı godiva’da görmüştüm. Onlar cheesecake kısmını browninin üzerinde bırakmışlardı ama ben içine karıştırmayı tercih ettim.TÃœRK BLOG’LARGülüm DaÄŸlı’nın (Matilda) blog’undan: 50 yaşından sonra saçlarını uzatıp motor almaya karar veren o deli kuaför (ki babam olur kendisi), hayatımın hiçbir evresinde saçlarımı istediÄŸim gibi yapmamıştır. Yine de bir ÅŸekilde oturdum o koltuÄŸa. Ama lanet olsun ki saçımın rengi yine istediÄŸim gibi olmadı. Bütün akÅŸam tipik kuaför cümlelerini dinledik sonra: ‘Senin rengin bu kızım, daha açığı ya da koyusu gitmez ki. Kırmızı iÅŸte, al.’ Yok almayayım ben, demek için ne yazık ki çok geçti artık. ‘O deÄŸil baba, o kırmızı deÄŸil iÅŸte uf, naaptın baba yaa, ÅŸirin baba oldum yine, bak!’ Bu arada banyo ve salon arasındaki uzun koridoru yürüme aÅŸamasında annemin soÄŸukkanlı adımlarına ÅŸahit oldum. Tak tak tak yürüdü ve salonun kapısında durup bize Uma Thurman bakışları attı. Ne olduÄŸunu anlamakta hiç zorlanmadık ama annem her ihtimale karşı o müthiÅŸ cümleyi kurdu: ‘Benim saçım kırmızı oldu.’ Evet, babam yanlışlıkla benim boyamı anneme sürmüş ve 38 yıldır kumral olan annem artık taÅŸ gibi bir kızıl oluvermiÅŸti. Aile meclisinde babamın bittiÄŸi an böylece tarihe geçmiÅŸtir.n Mert Maviş’in (Plastic wings) blog’undan: Neyse ki Galatasaray yokuÅŸundaki sahaf dükkanı Nejat Ä°ÅŸler’inmiÅŸ. Arada bir eve giderken kesiÅŸiyoruz. Ben ona Aliye bakışı atıyorum ama o hiç bilmiyormuÅŸ gibi davranıyor. Belki Robinson’daki aÅŸkımı kıskanıyordur, emin deÄŸilim.Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!