Eski aşkıma dönüyorum

Güncelleme Tarihi:

Eski aşkıma dönüyorum
Oluşturulma Tarihi: Kasım 13, 2002 00:00

Çark ediyorum.Ben eski aşkıma dönüyorum.Alain de Botton'u hemen ve acilen satıyorum. Türkçeye ‘‘Seyahat Sanatı’’ (The Art of Travelling) olarak çevrilen son kitabına, ölüp ölüp dirilmememe rağmen...Ha, ikisi bir arada olabilecekse, tamam o zaman. Ama ‘‘Ya bu ya o?’’ diyorsanız...O. Yani Paul Auster.Beni affet Paul. Ben senin üzerine nasıl gül koklayabildim? Yeni yetme bir 69'luyu, hangi akla hizmet senin yerine koyabildim?Salak ben.***Evet suçluyum. Tek ayak üzerinde durmam lazım. Yaptım çünkü.Bir dönem arayışa girdim.Ve o çizik zeytin gözlü genç adamdan, fena halde etkilendim.Onu farklı ve yeni sandım.Bütün kitaplarını aldım, yaladım, yuttum.Ona methiye cümleleri düzdüm.Yere göğe koyamadım.Çünkü şaşkındım ben, boşluktaydım ben, Botton rüzgarı da tüm şiddetiyle esiyordu, ben de aklı biraz havada bir kadınım, bazen yani, n'apim onun rüzgara kapıldım.Ama bir kadın giderse sebebi vardır değil mi? Çünkü sen yoktun Paul.Beni eski kitaplarınla bir başıma bırakmıştın. Kütüphaneye kapamış, önüme bir tas su ve kuru ekmek dayamış, kucağıma da yazdığın kitaplarını yığmış, ‘‘Oku bunları, bitince ben gelir seni yenileriyle beslerim’’ demiştim. Ama sözünü tutmadın.Belki başka kadınlar öyle değildir.Ama ben ilgi isterim.Meydanı boş bırakmayacaksın yani.Giderim. Ama biliyor musun, yeni bir numara çekersen de yeniden gelebilirim.Geldim.***Paul Auster'ın Can'dan çıkan son kitabı ‘‘Yanılsamalar Kitabı’’ bu aralar mutluluk kaynağım.Okurken, çok sevdiğim tanıdık bir müzik dinliyor gibiyim. Kelimeleri kulaklarımdan içeri giriyor. Adamın yazdıkları sıcak duş gibi geliyor. Hani üşümüşsün, ‘‘Oh ben ne iyi geldi bu sıcak su gevşedim.’’ Öyle yani. Acayip bir huzur. Onun cümleleri arasında saklanbaç oynayabiliyorum.Nerede kalem, nerede şu cümlenin altını çizmek istiyorum diyorum.Öyle ki, kendi kitabımın imza günlerinde bile hızımı alamayıp, ‘‘Benimkini okuyacaksınız da ne olacak? Paul Auster okuyun. Yeni kitabı şahane’’ diyorum.İmza günleriyle ilgili çok tuhaf tespitlerim var, bir tanesi şu, kocasının kitap okumadığımdan şikayetçi olan tonla kadın var bu ülkede: ‘‘Eşim hiç kitap okumuyor ne yapmam lazım?’’ Hemen bir liste yapıyorum, Paul Auster'ın en sevdiğim kitaplarını bir kağıda yazıveriyorum ve şöyle diyorum: ‘‘Şu köşedeki DNR'dan bir Ay Sarayı, Leviathan, Son Şeyler Ülkesinde, Şans Müziği, Cebi Delik, Yalnızlığın Keşfi, Yükseklik Korkusu ve New York Üçlemesi alınacak. Küçük dozlarda evinizin direğine birer birer verilecek.’’***Tabii bir şey daha var. Onu da yazmazsam ölürüm. O da şu: İlknur Özdemir faktörü.Hayatım boyunca İlknur Özdemir'le tanışmadım ben. Bana zaten nedense hep bir erkek gibi gelirdi. Kadın olduğunu öğrendiğimde ‘‘Biliyordum canım’’ diye yalan söyledim. Bilmiyordum oysa ki. Ne zaman bir kitabın kapağında ‘‘İngilizce aslından çeviren İlknur Özdemir’’ ibaresini görsem, atlıyorum o kitabın üzerine. Paul Auster'ın bu son kitabını bu kadar sevmem de onun etkisinin olduğu da muhakkak.Bir kitap okuru olarak şunu farkettim ben, yazarları kadar kitapların çevirmenleri hakkında da bilgi sahibi olmak istiyorum. Kimin nesi, kimin fesidir, bugüne kadar hangi kitapları çevirmiştir, bu bilgileri öğrendiğimde rahatlıyorum. Hatta çevirilerinden okumadığım varsa not alıyorum. E o çevirdiğine göre kitabı sevmiştir, keyifle çevirmiştir, yoksa bu azabı niye çeksin? Bu kadar önemli bir şey çevirmenlik. Bir tür kutsal hamallık. Valla bazen romancılar kadar önemliler benim için.Çünkü mesela bu son kitapta Paul Auster'ın sesini kulağıma taşıyan İlknur Özdemir. Yarı Paul gibi bir şey yani. Hani yabancı dizilerde bir takım kahramanları, o kişiliğe uygun Türkçe seslerle izleriz ya, o kahramanlar kadar dublajını yapanları da severiz ya, resmen onun gibi bir şey. Ben artık gidiyorum. Bu kadar laftan sonra, bir an önce Paul Auster'ın ‘‘Yanılsaların Kitabı’’na gömülün diyorum. Beni okuyarak geçirdiğiniz zaman kayıp zaten. Hemen telafi edin.HAKLI HAMİŞ: Cumartesi günkü yazıda farkında olmadan yine birilerinin kalbini kırmışım. Pardon Esra. Tabii ki haklısın, tabii ki bütün MS hastaları erimek, ölmek zorunda değil. Böyle bir şey yok. Hata, benim. İfade eksikliği. Ama kasıtlı yapmadığıma emin olabilirsin. Sadece senden değil bütün MS hastalarından özür diliyorum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!