Ä°nci Aral erkekten yana

Güncelleme Tarihi:

Ä°nci Aral erkekten yana
OluÅŸturulma Tarihi: Ocak 12, 2003 00:00

Anti-feminist yazar Ä°nci Aral, son romanı Mor'da erkek ruhunu ameliyat masasına yaırıyor: "Erkeklere acıyorum çünkü kadınlar onları mahvediyor."O aslında erkeklere acıyor. Onlar için üzülüyor. Ama erkeksiz bir hayat da düşünemiyor. Seviyor onları. Ve inanıyor ki, erkeklerin hayatı öyle doÄŸuÅŸtan zor deÄŸil. Onlar ‘‘doÄŸuÅŸtan kötü’’, ‘‘doÄŸuÅŸtan ÅŸiddete eÄŸilimli’’ deÄŸil. Sonradan bu hale getiriliyor. Ãœstlerine yapıştırılan bir ‘‘erkek rolü’’ var ki, ağır, altından kalkabilene aÅŸk olsun. Kadınları daha donanımlı, ruhsal olarak daha dayanıklı buluyor. Erkekleri daha zayıf ve daha kolay yaralanabilir. Ãœzerlerindeki o ‘‘erkek rolü’’ de sadece bir zırh, bir maske. Epsilon'dan çıkan son romanı Mor'da Ä°nci Aral, bu maskeyi kaldırıyor ve erkeklere ÅŸu mesajı veriyor: ‘‘Bakın ey erkek milleti! Açın gözünüzü. Siz aslında böyle deÄŸilsiniz. Sizi anneniz böyle yapıyor, bu toplum, arkadaÅŸlarınız, çevreniz böyle yapıyor. Ve bilin ki, köşeye sıkıştınız. Kadınlar artık sizin gibi erkek istemiyor...’’Erkeklerle ne alıp veremediÄŸiniz var?- Yok ki. Onları seviyorum. Hep sevdim. Gençlik yıllarında bana yaptıkları bütün aptalıklara raÄŸmen! Erkeksiz bir hayat düşünemiyorum. Ama onlar için üzülüyorum. Bence kadın-erkek arasında, cinsiyet farkı dışında, duygu ve duyarlık olarak çok büyük farklar yok. Bu sonradan dayatılan bir ÅŸey...Biz Venüs'ten onlar Mars'tan gelmedi yani...- Ne münasebet. O kadar birbirimize benziyoruz ki. Hatta aynı olduÄŸumuzu düşünüyorum. Ama doÄŸduÄŸumuz andan itibaren kadınlık ve erkeklik rollerine ÅŸartlandırılmışız. Bunlar da altından kalkılması kolay roller deÄŸil. Ve erkekler, bu erkeklik rolünün altında bizden daha fazla eziliyorlar. Aile içinden baÅŸlayarak, toplumda bir ‘‘erkeklik idolü’’ var. Erkek ya kendini buna uyduracak ya da çok büyük acılar çekecek. Kitapta ArmaÄŸan'ın karısına dediÄŸi gibi: ‘‘Senin aradığın tipte erkek binde bir. Onun da yaÅŸama ÅŸansı yok!’’Siz bu kitapta erkekler hakkında yeni ne söylüyorsunuz?- Yeni ÅŸeyler söyleme iddiasında yazmadım bu kitabı. Ama erkeÄŸin genel tanımı içinde beni rahatsız eden bazı kaba, saba çizgiler vardı. Erkeklerin doÄŸuÅŸtan kötü, doÄŸuÅŸtan acımasız, doÄŸuÅŸtan ÅŸiddete eÄŸilimli oldukları palavarlarına inanmıyorum. Yapılmış, kurulmuÅŸ bir ÅŸey bu. Kitapta da bunu söylüyorum. ‘‘Ey erkek milleti! Açın gözünüzü. Siz aslında böyle deÄŸilsiniz. Sizi anneniz böyle yapıyor, bu toplum, arkadaÅŸlarınız, çevreniz böyle yapıyor. Ve bilin ki, köşeye sıkıştınız. Kadınlar artık sizin gibi erkek istemiyor...’’Kitabınızdaki erkek karakterin hepsine bir an geliyor insan hak veriyor...- Zaten iÅŸin acıklı tarafı da bu. Kadınlardan çok daha fazla yaralanıyor erkekler. Kadınlar daha donanımlı. Ruhsal olarak daha dayanıklı. Belki ev içerisinde, annenin dizinin dibinde yetiÅŸtirildikleri ve kendilerini daha güvencede hissettikleri için. Ama erkek çocuk, dışarıda, sokakta, babayla beraber. Ve bütün yaralanmalara açık. Ãœstelik bir de anne motifi var. Kitaptaki erkek karakterlerin bu kadar yara almış olmalarının bir nedeni de annenin trajik ölümü. Erkekler için anne temel dayanma motifi...HEP ANTÄ°-FEMÄ°NÄ°ST DEDÄ°LERErkek ruhunun bilinen özellikleri dışında bizim göremediÄŸimiz sizin fark ettiÄŸiniz ne var?- Erkekler ‘‘Sen güçlüsün, sen erkeksin’’ diye yetiÅŸtiriliyorlar. Bu tabii gerçek deÄŸil. Bir balon. Kof bir güven. Ve hayatlarının bir döneminde ÅŸu veya bu biçimde birden bire ne kadar güçsüz oldukları keÅŸfediyorlar. Özellikle de hayatlarından bir kadının çekildiÄŸi dönemlere rastlıyor bu. Anne olabilir, çok sevdikleri bir büyük anne ama ağırlıklı olarak bir eÅŸ. Birdenbire boÅŸluÄŸa düşüyorlar. Hayatın içinde olan acılardan, travmalardan çok daha fazla etkileniyor erkekler. Ama bunu gizlemeye çalışıyorlar. Kadınlar ise dışa vuruyor, aÄŸlıyor, paylaşıyor, yani o acıyı azaltmak için bir çare arıyor. Oysa ‘‘dökülmek’’, erkeklik ideolojisine yakışmıyor, haliyle erkekler bundan kaçınmaya çalışıyor. Çok zor yani hayatları.Suçlu, belki de kısmen kadınlar. Erkeklerin böyle davranmasını bekliyorlar...- Valla, kadın-erkek iliÅŸkisi deÄŸiÅŸecekse, bunu kadınlar ve erkekler birlikte deÄŸiÅŸtirecek. Bana hep anti-feminist dediler. Evet feminist deÄŸilim. Çünkü tahterevallinin bir ucu havada bir ucu yerde, ilerleyebileceÄŸimizi düşünmüyorum. Bir ortak nokta bulup, bu iÅŸin içinden çıkmamız gerekiyor. Ben erkekleri anlamaya çalışıyorum. Bu yaşıma raÄŸmen becerebildiÄŸimi söyleyemem ama en azından böyle bir çabam var...Ya bu kitaptan son ‘‘erkekçi yazar’’ sıfatı üzerinize yapışırsa?- Bu tür yakıştırmalar beni ilgilendirmiyor. Ben nedense şöyle düşünüyorum: Erkekler yeteri kadar yazılmadı, yeteri kadar anlatılmadı. Tek başına kadını yazmak sonuç veren bir ÅŸey deÄŸil. Erkekler deÄŸiÅŸmeden kadının konumu deÄŸiÅŸmeyecektir.ERKEKLERÄ°N AHMET ALTAN’I DEĞİLÄ°MBu kadar tahammüllü ve hoÅŸgörülü olması için bir kadının kaç yaşında olması gerekiyor?- Çok genç kadınlar da var bunu görebilen. Åžu da var tabii: 20'li, 30'lu yaÅŸlarda bir erkeÄŸe aşık olduÄŸunuz zaman, daha çok incinebiliyorsunuz. O zaman da kızıyorsunuz. Ama yaşınız arttıkça, deneyimleriniz de artıyor ve genel bir tablo oluÅŸturmaya baÅŸlıyorsunuz, düşünceleriniz derinleÅŸiyor. Kızmak yerine üzülmeye ve acımaya baÅŸlıyorsunuz...Editörünüz size ‘‘Erkeklerin Ahmet Altan'ısın’’ dese rahatsız olur musunuz?- Olurum.Bu kitabı erkeklerin okuyacağını düşünüyor musunuz?- Zaten epey erkek okuyor beni. Onlara yeni erkekler katılırsa sevinirim. Peki erkeklerin bu kitaptan ders çıkaracağına inanıyor musunuz?- Çıkaranlar olacaktır. Kitaptaki erkek tipleriyle bütünleÅŸecek çok erkek tipi olduÄŸunu düşünüyorum. Zaten çevrelerine baktıkları zaman görecekler, o kadar çoklar ki...Ä°lk aÅŸk, ilk seks kadınlar için o kadar önemli olmayabiliyor, hatta unutabiliyorlar. Ama erkekler asla! SaÄŸlıklı olmayarak yaÅŸanan ilk iliÅŸkiler bir baÅŸka biçimde geleceÄŸe taşınıyor: Hastalık olarak. Bir erkeÄŸin kendi kafasındaki erkeklik kavramının oluÅŸmasına giden yol çok uzun ve sancılı. Hep bir sorumluluk ve becerememe korkusu var. Her ÅŸeyin yerleÅŸmiÅŸ olduÄŸu evliliklerde bile bu var, bıkkınlıkla ya da çok fazla alışkanlıkla istediÄŸi cinsel performanısı gösteremeyen erkekler, ‘‘Bittim ben’’ diyor. O kadar korkunç tablolar çiziyorlar. Karısıyla çocuklarıyla iletiÅŸimleri bozuluyor, fevkalade mutsuz oluyorlar. Erkeklik kavramı bizim tahmin ettiÄŸimizden çok daha önemli erkekler için.ONUN ADI ANDROPOZ DEĞİL, BIKKINLIK BU DA ÇOK Ä°NSANÄ° BÄ°R ÅžEYBu sorunun cevabını bütün kadınlar merak ediyordur: Erkeklerin bir noktadan sonra ÅŸiddetli bir özgürlük arayışına girmelerinin nedeni nedir? Çözdünüz mü?- Uzun sürmüş beraberlikler, o rutin, farklı yaÅŸam alanları olsa bile bıktırıyor. Ä°nsan sıkılıyor. Kadın da erkek de. Ama kadınlar var olan düzenlerine tutunmaya çalışıyorlar. Genellikle bir macera arama derdine düşmüyorlar. Oysa erkeÄŸin her türlü imkanı var ve adam bıkmış. O kadının her ÅŸeyini tanıyor, beraber olmak istemiyor, artık yatmak da istemiyor, konuÅŸacak bir ÅŸey de kalmamış. O kaybolan heyecanın içi de doldurulamamış. Hiçbir ÅŸey yok. YaÅŸama alanı ne kadar geniÅŸ olursa olsun hayat daralıyor. Ve genellikle maddi olanakları daha iyi olan erkek, o noktada baÅŸka bir özgürlük arayışı içine giriyor.Biz de buna andropoz mu diyoruz!- DeÄŸil aslında. Bir bıkkınlık. Ä°nsan hayatı çok sınırlı. Ve o hayatın içinde yeni bir ÅŸey aramak, bana çok insani geliyor. Ben ne böyle adamları ne de aynı biçimde davranan kadınları kınıyorum. Evet, geride kalanlar acı çekiyorlar. Ama o da, o insanın hayatı. Orada çok daralmışsa, gitsin. O yüzden de bu kitapta 27 yıllık eÅŸinden ayrılıp, kendisinden 30 yaÅŸ küçük bir kızla aÅŸk yaÅŸayan Ä°lhan'ı savunur bir halim var. Bir de kadınlar çok fazla güveniyorlar kendilerine. Sanki bir adamın soyadını alınca onun geçmiÅŸine, geleceÄŸine ve tüm kaderine sahip olduklarını düşünüyorlar. Böyle bir ÅŸey yok. Tükenen birÅŸey tükeniyor, bunun çaresi de yok... Bir de şöyle bir adam tipi var: ‘‘Karımla mutluyum. BoÅŸanmak istemiyorum. Ama n'olur yani arada bir baÅŸka bir kadınla yatsam.’’ Ne yapmamız gerekiyor yani, onları hoÅŸgörmemiz mi?- Valla, eÅŸlerinin bir itirazı yoksa, sorun yok. Onların seçimi. Ä°ki insanın arasındaki iliÅŸkiyi bir baÅŸkasının anlaması, onunla ilgili yorum yapması bence çok zor. Hatta imkansız. O kadar özel bir ÅŸey ki. O kadar, o iki insana ait bir ÅŸey ki...PAKETLENÄ°P ÇEKMECEYE KALDIRILAN SEVGÄ°LERPaketlenip çekmeceye kaldırılan, arada bir ‘‘İşte orada duruyor!’’ denilen sevginin, evliliklerde ‘‘baÅŸarı’’ unsuru olarak deÄŸerlendirilmesinin gerekçesi nedir?- Bu bir erkek düşüncesi. Korkudan kaynaklanıyor. Ne kadar çok sevgini gösterirsen, o kadar çok ipler senin elinden gider. Kadın hakim olur sana...Kendini ötekinden esirgeyeceksin yani... - Aslında temel insan iliÅŸkilerinde de var bu. Kendini sakındığın, karşındakine gıdım gıdım verdiÄŸin zaman, o senin üzerine daha çok düşer. Bütün iliÅŸkiler öncelikle bir keÅŸfetme tutkusu. Sende ne olduÄŸunu anlamak için karşıdaki seni deÅŸmeye çalışır, keÅŸfettiÄŸi anda da biter, bir esprisi kalmaz çünkü. Oysa, bu çaba sürekli olursa, sürekli kim olduÄŸunu kavramaya çalışırsa, sen onun için hep gizemini korursun. Bunu da kimileri şöyle beceriyor: ‘‘Ben seni seviyorum. Sen bunu biliyorsun. Söylememe gerek yok. Paketledik kaldırdık, çekmecede duruyor’’ Bu, daha çok bir erkek tavrı. Ä°ÅŸin tuhafı, hiç durmadığı zaman bile orada durduÄŸunu sanan kadınlar var. Böyle arkadaÅŸlarım var. 30 senedir evli ve durduÄŸuna inanıyor. Diyor ki ‘‘Ama beni seviyor.’’ ‘‘Ya bak sana bunu yaptı, ÅŸunu yaptı, şöyle davrandı, 20 yıldır seni sevdiÄŸini söylemedi, hatta gitti baÅŸka bir kadınla beraber oldu, bunu da bilmemezlikten geldin. Nasıl inanırsın hala çekmecede bir ÅŸeyler olduÄŸuna?’’ ‘‘Hayır, beni seviyor.’’ O beraberliÄŸi koparamayacak olanlar inanıyor buna. Onlar, hep ‘dilenci’ olarak kalmaya razı oluyor...HER ERKEĞİN İÇİNDEKÄ° KADINI ARARIMHer erkeÄŸin içinde bir kadın var mıdır? Åžart mıdır?- Åžart deÄŸil ama vardır...Ve siz her erkeÄŸin içindeki o kadını arıyorsunuz...- Evet.Bulamadığınız olmuyor mu?- Olmaz mı? Duygusal olarak geliÅŸmemiÅŸ erkekler var. Verili kodları olduÄŸu gibi kabul eden ve toplumun ‘‘o güçlü erkek rolünü’’ benimsemiÅŸ tipler. Onlar, doÄŸuÅŸtan içlerinde var olan kadını boÄŸup atmışlar zaten. Karşılarındaki kadının içindeki erkeÄŸi de boÄŸup atma peÅŸindeler. O zaman rahat ediyorlar...Bizim toplumumuzun çoÄŸu da bu tip erkeklerden mi oluÅŸuyor?- Mor'u yazarken çıkış noktam biraz da buydu, çünkü artık deÄŸiÅŸiyor. Erkekler de kendileri hakkında düşünmeye baÅŸlıyor. Hatta iliÅŸkilerin daha özgür ve rahat yaÅŸandığı kesimlerde, savunmaya çekiliyorlar. Cinselliklerini esirgiyorlar. Nazlanıyorlar. Kadınları yalvartıyorlar. Evet Türkiye genelini düşünürseniz bu henüz çok küçük bir azınlık ama yavaÅŸ yavaÅŸ erkekler de uyanıyor...NEDEN MÄ° MOR?Feministlerin rengi eflatun. Ben de erkeklerin, bütün bu erkelik ideolojisi içinde, itilmiÅŸ, kakılmış olduÄŸunu düşündüğüm için eflatunun biraz koyusunu, moru seçtim. Bir de kitapta bir mor duygusu hakim. Kadın-erkek iliÅŸkilerin, saklanmaların, gizlenmelerin, kendisi olmaktan korkmaların yarattığı karşılıklı bir bunalım var. Her ÅŸey boÄŸucu. Ruh hastalıklarıyla ilgili simge bir renk ayrıca mor.Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!