Eflatunun izinde Boğaziçi

Güncelleme Tarihi:

Eflatunun izinde Boğaziçi
Oluşturulma Tarihi: Nisan 15, 2013 00:00

Lale mevsimini festivallerle kutlayan İstanbul, kentin özgün ağacı erguvanların çiçeklenmesini ihmal eder nedense. Oysa Bizans’ta, Osmanlı’da baştacı edilmiştir bu güzellik. İstanbul âşığı yazar Süheyl Ünver 1960’larda “Mayısa erguvan, Boğaziçi’ne Erguvan Boğazı diyelim” çağrısı yapmıştı. Madem duyan olmadı, biz de kendi şölenimizi düzenleyelim...

Haberin Devamı

Ben bildim bileli İstanbul’un baharı kaprisli, geldi gelecek derken araya olmadık havalar giriyor. Geç ve kimliksiz bir kışın montaj artığı fragmanlarını seyretmek zorunda kalıyoruz. Azapla tazeleniyor onun yeşili. Bu yüzden de o bilinen neftiliğinden daha acı tonlara varıyor sonunda. Baharı beklediğimiz uykularımızda düş kapıları onunla boyalı. Uyandığımızda çekmek zorunda kaldığımız o tuhaf hüzün bu yüzden. Güzlerinin o alıştığımız hüznünden, dahası kar aralarının o bilindik gri hüznünden sonra bir de bu... Fakat yeise kaptırmayalım kendimizi, bir tek erguvanlar yeter, onların yeşil yaprakları umulmadık bir dönüşümle ve adeta patlayarak pembeleştiğinde İstanbul sevinci yayılacaktır, yayılır.

/images/100/0x0/55ea532ff018fbb8f878843d

Haberin Devamı

İLK MÜJDEYİ O VERDİ

Mayısın sevincini nisandan yaşamak gibisi yok, bu yıl o pembeli-morlu sevincin erken geleceğini bir çalı müjdeleyiverdi. Bir hafta önce, yani nisanın hemen başında, sabahın
ilerlemiş bir vaktinde Cağaloğlu’ndaki işime gitmek üzere bindiğim bir otobüsün camından gördüm onu, üstünde hâlâ gecekondular bulunan bir sırtta bir kır parçacığı gibi kalmış bir alanda bir çalı gülümsüyor, hayır, küçük bir erguvan ağacı o, eflatuna boyanmış, çiçeklenmiş işte!
Halk arasında Taşlıtarla olarak bilinen Gaziosmanpaşa’dan Eyüp’e inen o yokuşun ortalarındaydı. Otobüs Tahta Minare kavşağına vardığında içime biraz kuşku düştü, hayal olmasındı, fakat daha Balat’a varmadan bir başkası, bir erguvan ağaççığı üstünde dağılmış bir gül gibi bir pembelik! Demek ki erguvan gezisine çıkılacak.
10 Nisan günü, Umberto Eco konferansını falan boş verip ‘erguvan gezime’ çıktım. İstanbul’un erguvan rotası Boğaziçi’nden sorulur. Avrupa Yakası’nda Kuruçeşme’den başlayıp, Bebek, Emirgan, Baltalimanı’na yürüdüm. İstinye’ye vardım... Anadolu Yakası’nda olsaydım Üsküdar’dan başlayıp, erguvanları izleyerek Fethi Paşa Korusu altından, Kuzguncuk, Beylerbeyi’ni geçip Vaniköy’e ulaşırdım.
Bu iki paftayı bir şekilde tavaf ettiğinizde İstanbul’da erguvan gümrahının bilincine varırsınız.

Haberin Devamı

İKİ YAKADA EFLATUNİ TAVAF

Vapur marifetiyle de çıkılabilir bu geziye. Siluetlerden siluet beğenerek, zihin tuvalinize peyzaj üstüne peyzaj bezeyerek olur bu gezi. Kıyı kıyı soluyarak yaya olarak yaparsanız, yapabilirseniz, ‘erguvan haccında Veysel Karani’, işte o misal, içinize huzur veren bir çile olur. İstanbul doğası için bu çilenin çekilmesi de gerek... Ama bir başka fikir! Bir tören de olmalı bu gezi. Sultanahmet’te Halide Edip’in anıtına her bahar eflatun rengi çelenk bırakan bir erguvan ağacı var. Oradan da başlanabilir. Sonra Gülhane Parkı’na inilmeli; orada Hürrem Sultan Hamamı’nın yanında bir zamanlar bir erguvan varmış, onun anısına saygı için. Eminönü’nden Üsküdar vapuruna bu kutsiyet içinde binersiniz.
İstanbul’da erguvan gezisi bir iki ana hattı olmasına rağmen, irili ufaklı değişik planlarla yapılabilecek bir turlar yumağı gibidir. Bir törensellik de Fenerbahçe Parkı’nda yaşanabilir. Şair tavsiyesi; orada 600 yıllık sakızağacının altına oturun ve 30 yaşlarına ermiş erguvan ağaçlarını seyredin. Bu bahar geçmeden... Erguvanların çiçekleri
şarabi toz bulutçukları olmadan... Kalamış Parkı’ndaki genç erguvanlarla tazelenin. Orada olmalılar.

Haberin Devamı

KANDİLLİ’DEKİ ŞELALE

‘Yalıüstü erguvan’ İstanbul’un en güzel resimlerindenmiş. Eyüp İskelesi’nden vapur niyetine bindiğim motor irisi şekilsiz deniz aracı Haliç’i verevine duraklarla geçerek ta Beylerbeyi’ne vardı. Üsküdar’ı böyle geçmek de varmış. Bu hatta o şahane resimlerin yanı sıra beni bir defile bekliyordu: Beyaz yalı-eflatun erguvan, bir beyaz yalı daha ve üstünde şal gibi morumsu erguvan, pembe bir yalının omuzbaşlarında kontrast halinde başka bir pembelik, aşı boyalı bir yalı yine erguvan tonlarıyla hoşnut... Boğaz bakışımlı erguvan seyri bu görüntüleri bolca vaat ediyor, iki yanında da. Rumeli tarafında, Baltalimanı Kemik Hastanesi, meşum ismini unutturacak bir eflatuna boyanmış, erguvanlarla masallardaki köşklere benziyor. Beri yakada Kandilli Rasathanesi’nden, Ruşen Eşref Ünaydın’ın ‘şehrayin akışı’ nitelemesiyle hâlâ erguvani (cılız da olsa) bir şelale akıyor.
Gün yetti de Kuruçeşme’den İstinye’ye bir yürüyüş yapabildim. Kömür deposu karşısında durup saydım erguvanları. İlk çiçek açımında ateş lekeleri gibiydiler. İstinye tersanesi karşısı küçük bir koruluk olmuş şimdiden. Bir bahçeyi ya doldurur ya da doldurmaz, özlemden dolayı abartıyorum. Bahçeleri, hele de o erguvanlı bahçeleri ne de özlemişim.
Şair vedası: Erguvan yetiştirmeliyiz!
Ne kadar erguvan, o kadar İstanbul. Belki de baharlarımız böyle kaprisli olmaz.

Haberin Devamı

Eflatunun izinde Boğaziçi

Emir Sultan, 15’inci yüzyılda Bursa’da şenlik başlatmıştı

Akdeniz bitkisi erguvan, verimsiz, kumlu toprakta yetişen cefakâr bir ağaç. Türkçedeki ismi Farsça rengini tanımlayan sıfattan geliyor: Erguvan. Bizans İmparatorluğu, erguvanların çiçek açtığı 11 Mayıs’ta kurulmuştu. Erguvan bu nedenle imparatorluğun resmi rengiydi. İmparatorlar Erguvan Sarayı’nın Erguvan Odası’nda doğardı. Sadece Erguvan Boyası Loncası’nın nadir bir denizsalyangozuyla boyama hakkına sahip bulunduğu ipeklileri, yine sadece imparatorun ailesi kullanabilirdi. Osmanlı da erguvana sahip çıktı. Bilinen ilk erguvan şenliği Bursa’da düzenlendi. Tasavvuf âlimi Emir Sultan’ın 15’inci yüzyılda başlattığı gelenek 19’uncu yüzyılda unutuldu.

Haberin Devamı

Haluk Dursun’un erguvan durakları

Avrupa Yakası: Fındıklı, Dolmabahçe, Yıldız Parkı girişi, Yahya Efendi Dergâhı, Kuruçeşme Ali Saib Efendi, Şeyhülislam Cemallettin Efendi koruları, Bebek’te Hidiva Sarayı (Mısır Konsolosluğu) karşısındaki park alanı, Aşiyan Mezarlığı’nın Rumelihisarı’na yakın bölümü, Aşiyan Yolu ile Boğaziçi Üniversitesi güney girişinin kesiştiği bölge, Rumelihisarının arkasındaki Kaleağası Sokak çevresi, Emirgan Korusu’nun İstinye Koyu’na bakan bölgeleri.
Anadolu Yakası: Fenerbahçe ve Kalamış parkları, Çubuklu’daki Hidiv Korusu, Küçüksu Sevda Tepesi, Kandilli’deki Cemile Sultan Korusu, Kuzguncuk’taki Fethi Paşa Korusu, Vaniköy’deki Papaz Korusu.

/images/100/0x0/55ea532ff018fbb8f8788441

Erguvan, İstanbul’da romantizm demektir

Kültür sosyoloğu Doç. Dr. Haluk Dursun, Galatasaray Lisesi’ndeki öğrencilik günlerinde erguvana tutkuyla bağlandı. 1980’lerde Marmara Üniversitesi’ndeki öğrencileri için Boğaziçi’nde başlattığı erguvan gezileri bugün yılda 100 bin kişinin katıldığı turizm temasına dönüştü.

Serhan Yedig

Ayasofya Müzesi’nin eski yöneticisi, Topkapı Müzesi Başkanı Doç. Dr. Haluk Dursun’a (55) ‘İstanbul’ dediğinizde, kentin yaşam kültürü konusunda hiç ummadığınız ayrıntılardan söz edebilir. İlgi alanları öylesine geniştir ki, şaşar kalırsınız. “İstanbul’da Yaşama Sanatı”nda kentin tarihi yapıları ve doğasının yanı sıra bayramlarını, azınlık kültürlerini, klasik müziğini, hıdrellezini, lüferini, hatta enginarını, bamyasını, akide şekerini anlatır. Kuşlara, çiçeklere ve ağaçlara özel önem verir. Yazılarında nergisin, sümbülün kültürdeki yansımalarına değinir. Devrilen çitlenbiğe yas tutarken, mimozaya methiye sıralarken ağaç tutkusuna tanık olursunuz. Ancak ağaçların arasında biri vardır ki, çocukluk sevdasıdır.
“Erguvanla ilk tanışmam doğduğum Hereke’deydi. Orada harıp - harup derler. 11 yaşında Galatasaray Lisesi’ne girdiğimde gerçek erguvanla karşılaştım. Feriye Sarayı’nın bahçesinden arkaya döndüğümde, Yıldız sırtlarında, karşıdaki Fethipaşa Korusu’nda gördüğüm Boğaziçi’nin o estetik ve romantik ağacına büyük ilgi, muhabbet besler oldum. Sonraları Boğaziçi Üniversitesi’ndeki öğrenciliğim döneminde Rumelihisarı tepelerinde, hocalık yaptığım Anadoluhisarı Spor Akademisi’nde Göksu tepelerinde, Vaniköy’ün Papaz Korusu’nda doyumsuz erguvan seyirlerine çıktım.”

/images/100/0x0/55ea532ff018fbb8f8788443

AĞAÇ ENVANTERİNİ ÇIKARDI, YAYIMLADI

Haluk Dursun’un ilkokuldaki öğrencilik yıllarında İstanbul âşığı bir başka yazar, Sühely Ünver, Sabah gazetesindeki köşesinde şöyle yazmıştı: “Neden İstanbul’da mayısa erguvan, Boğaziçi’ne Erguvan Boğazı demezler, belediye erguvan festivali düzenlemez, aklım almıyor.” İstanbul Üniversitesi’nde Tıp Tarihi Enstitüsü’nü kuran Ord. Prof. Dr. Ünver, 1986’da 88 yaşında aramızdan ayrılana kadar her fırsatta erguvan sevgisini dile getirdi. Bu merakı yaymak için çaba gösterdi. Haluk Dursun bir adım daha ileri taşıdı bu sevdayı. Şehirdeki yaşlı erguvanların, önemli ağaç öbeklerinin envanterini çıkardı, yayımladı. Erguvan gezilerini başlattı.
“Üniversitedeki hocalık yıllarımdan itibaren öğrencilerimden erguvanı tanıma, tanıtma, sevme, sevdirme, İstanbul erguvan envanteri çıkarma ve erguvanların çiçeklenme tarihini izleme komiteleri oluşturdum. Boğaziçi’nde 1982’de karadan, 1987’de denizden erguvan gezilerini başlattım. Her bahar teknelerle erguvanları seyre çıktık. Hayatta erguvanı ilk defa benden duyan, öğrenen binlerce öğrencim olmuştur...”

TOPKAPI SARAYI’NA ERGUVAN BAHÇESİ

Turing Başkanvekilliği sırasında Fenerbahçe Parkı’nda, Çelik Gülersoy’un sevdiği erguvanlara sahip çıktı. Bu yıl Topkapı Sarayı’nın Sarayburnu’na bakan güneydoğu yamaçlarına erguvanlar diktirdi.
Peki, erguvan neden bu kadar önemli Haluk Dursun için?
“İstanbul’da çınar ağacı devleti, servi ahireti, erguvan da estetiği ve romantizmi temsil eder. Tanrı’nın İstanbul’a ve çevresine bir lütfudur. Osmanlı, İzmit Körfezi kıyılarından erguvanlar getirerek diktirmiş ve erguvanın İstanbul’da yayılmasını sağlamıştır. Bizans’ın ve Hıristiyanların Yahuda Ağacı erguvan, Müslüman Osmanlı İstanbul’unda bütün beşeri ve emperyal geri planıyla taçlandırılmış, ağaçların sultanı olarak gönüllerde yer etmiştir.”

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!