Edremit’in hüzünlü komşusu

Güncelleme Tarihi:

Edremit’in hüzünlü komşusu
Oluşturulma Tarihi: Kasım 02, 2009 11:48

Edremit Körfezi’nin içlerindeki Havran İlçesi’nde sokaklar bu mevsimde zeytin ve kavrulmuş leblebi kokar. Geçmişin görkemli konaklarından çoğu yıkılıp gitse de, o günlerin atmosferi çarşının kuytularındaki dükkanlarda yaşamaktadır.

Haberin Devamı

Hüseyin YURTTAŞ

Bugün kıyıya kuş uçuşu 12 kilometre mesafede, içe dönük yaşayan bu yalnız kasaba, Birinci Dünya Savaşı sırasında nice kahramanlar çıkarmıştır.

Zeytin denizinin biter gibi olup da yeniden başladığı bir yerde, İzmir-Çanakkale yolunun Edremit’e döndüğü noktadan sağa, Balıkesir yoluna saparsanız, dört kilometre sonra kendinizi Havran girişinde bulursunuz. Balıkesir yolu Havran’ı dıştalayıp geçer ama sola sapıp da girdiğinizde, bu içerlek kasabanın, insana kutsalmış gibi gelen içedönük dünyasına dalıverirsiniz.

Girişte, yolun hemen sağında yer alan kocaman mezarlığı, büyük bir tarihin sessiz tanıklıklarıyla doludur. Taşlarla serviler, konuşup halleşir ve geçmişten dem vurur gibidir. Biliyorum, söze mezarlıktan
başlayarak girmek hoş değil; ne ki, Havran’da karşımıza ilk çıkan o olduğuna göre, sıralı sırasınca gitmekte yarar var.
Havran Mezarlığı,”hüsn-ü hat” sanatının türlü örneklerini barındıran büyük bir zenginlikle karşımızda. Osmanlı döneminin mezar taşı geleneğinin bütün zenginliğini barındıran taşlar, “serin servilerin altında”, toprağın derinliklerinden uzatılmış birer kimlik kartı olarak karşımızdadır.

Haberin Devamı

Mezarlığın Havran’a en yakın bölümü, kimsesizlerin gömüldüğü, bu yüzden çoğunda kime ait olduğunun bir belirtisi bulunmayan “Garipler Mezarlığı”dır. Adına öyküler, şiirler yazılsa yeğdir. Burada, Havran ve yöresinin kültür insanları, ünlü adları da, tarihsel kimliklerini saklı tutarak yatmaktadır. Onların mezar taşları, servilerin rüzgârla birlikte bestelediği şarkıyı huşu içinde dinler gibidir. “Kırk Kızlar Mezarlığı” adıyla bile yüzyıllarca yaşayabilir. Söylenen odur ki, gergef işleyen kırk kız, bir veba salgınında ölmüş ve mezarlığın bu bölümüne gömülmüştür. Onlara yakılan türküler kim bilir hangi belleklerdedir!

KONAKLARINI GEZİN

Havran, geçmişiyle barışık, geleceğe doğru temkinli yürüyen bir ilçe. Hızlı, atak değişim yerine; yavaş, istikrarlı bir gelişimi yeğliyor. Ekonomik ve toplumsal yaşamı daha çok tarıma dayalı. Zeytincilik, ilk ve en önemli uğraş. Yemeklik zeytinin türlüsü çeşitlisi burada emrinize amadedir. Zeytinyağının en nefisinin bu topraklardan çıktığını ise bilmeyen yoktur.
Havran Ovası, derelerden çaylardan arklara savılmış suların damar damar her köşe bucağı yoklayarak beslediği bir zenginlik yuvası. Zeytinin yanında sebzenin türlüsü ve nar, çilek, mandalina, incir, karadut, kiraz, erik bereketi mevsimine göre elinizin altında. Havran, ahşap evleri ve konaklarıyla, geleneksel kimlikli kasaba çarşısıyla günümüze tarih penceresinden bakar gibidir. Dev çınarların altına sığınmış kahvehanelerinin hemen yanı başında küçük dükkânların geleneksel “esnaf”lık anlayışıyla size baktığını görürsünüz. Sobacı, leblebici, tenekeci... Hemen o caddelerin üzerinde ya da sapıvereceğiniz ara sokaklarda, geçmişin gıcırtılarıyla yüklü
ahşap evler karşılayacaktır sizi. Şimdi çoğu sessizdir. Çarşı içindekilerin alt katları dükkândır, üst katları ev ya da depo.  Havran evlerinden Cami-i Kebir Mahallesi’ndeki Hocazade İbrahim Bey’in evini, Fahri Bey’in evini ve Cumhuriyet Caddesi’ndeki
(Atatürk’ün de konakladığı) Terzizade Konağı’nı görmeden geçmemenizi öneririm.

Haberin Devamı

KOCA SEYİT BU KÖYDE DOĞDU, ÖLDÜ

Havranlı Koca Seyit’i bilmeyen var mı? Çanakkale Savaşı’nın akışını değiştirenlerden biriydi. 18 Mart 1915’te, düşman donanmasının bütün mevzileri yoğun top ateşi altında tuttuğu bir anda, Mecidiye Tabyası’ndaki takımı, 14 şehit, 24 yaralı ile yokluğa ermek üzereydi. Yalnızca o ve arkadaşı Ali kalmıştı. Topun vinci bozulmuştu. Koca Seyit, beline kadar battığı toprak yığını altından sıyrılıp arkadaşı Ali’nin yardımıyla 276 kilogramlık mermiyi sırtına aldı, topa yerleştirdi. Mermi Ocean zırhlısının kıç bölümüne isabet etti. Dümen bozulduğu için başıboş kalan gemi sürüklendi, mayına çarparak battı.
Koca Seyit, onbaşı rütbesiyle ödüllendirildi. İsteği sorulduğunda “Çift tayın” dedi. Ancak, çok geçmeden arkadaşlarına karşı haksızlık olarak düşündüğü için talebinden vazgeçti. Eski adı Manastır, sonradan Çamlık olan köyü şimdi onun ismini taşıyor. Koca Seyit, savaştan sonra köyünde zor bir yaşam sürmüştür. Aylık bile bağlanmayan, kendi kaderine terk edilen Koca Seyit, bir isteği olup olmadığını soran Mustafa Kemal’e, “Sağlığınızı istiyorum,” yanıtını vermiştir. Kalan ömrünü odunculuk ve odun kömürcülüğü yaparak, kimi zaman ise zeytinyağı fabrikalarında çalışarak geçirmiştir. 1939 yılında, 50 yaşındayken zatürreeden ölmüştür. Bugün köyündeki mezarlığının bitişiğindeki tepede görkemli bir anıt yükseliyor. Bu anıt bizi affettirir mi, bilemem! Kocaseyit gibi bir kahramanın değerini yaşarken bilememiş olmak, bağışlanır şey olmasa gerektir.

Haberin Devamı

OVAYA UZAKTAN BAKIYOR

Kocaseyit köyü, Havran’dan 12 kilometre kadar içerde, yüksek bir tepede. 700 hanede, 1700 kişi yaşıyor. Ama yoksulluk onun da yakasını bırakmamış. Burhaniye Ovası’nın verimli topraklarına yukarılardan, uzaklardan bakıyor. Kocaseyit insanı hâlâ ele muhtaç. Denizden hiç nasiplenmiyor. Burhaniye’ye, ovaya domates toplamaya gidiyorlar yazın. Domatesi toplayan kadınların günlüğü 12, kasa çeken erkeklerinki 20 lira! Zeytincilik, bağcılık da var ama gündelikçilik Kocaseyit Köyü’nün kaderi. Sonbaharda, zeytinliklerin gündelikçisi de onlar.
Köyde öğrenim düzeyi pek düşük. Bir ilköğretim okulu var. Şu ana kadar köyden bir polis ile üç astsubay çıkmış. Hepsi o kadar! Bir kilo kadar süt verebilen, “kara sığır”lar var hâlâ. Bunlar, kırlarda, dağlarda, meraladıkları yerlerde başıboş yayılan “ekonomik” hayvanlar.
Şimdilerde Kocaseyitlilerin en büyük derdi, köyün ilerisindeki taş ve kum ocağı. Sayısız kamyon oradan mıcır, taş ve kum çekiyor. Stabilize yolun tozu, hem köyü, hem araziyi batırıyor. Bağ sahibi iki yıldır bir salkım üzüm yiyememiş. Hayvan sahibi, çayırlar tozla kaplandığı için hayvanını çok uzaklara götürüyor. Kocaseyit’i görünce içime acı çöktü. Kahraman gibi köyünü de unutmuşuz. Kaderiyle baş başa, yokluklar ve çaresizlikler içinde. Aşağıdaki ova, deniz uzak bir düş gibi duruyor. Havaalanının denize doğru uzanan çizgisi de. Oradakilerin buradan haberleri bile yok! Kocaseyit Köyü, kalkan tozun altında kaybolmuş.
Unutmadan söyleyelim ki, Birinci Dünya Savaşı sırasında donanmamıza kayıplar verdiren İngiliz denizaltısını periskobundan vurarak mürettebatını teslim alan Ömer Çavuş da Havranlıdır. Ayrıca Havran, Yunan işgaline karşı direnen, Kuvayı Milliye örgütü kurarak doğrudan doğruya mücadeleye katılan bir yerdir. Sözün özü, “er yatağı”dır. Yolunuz eğer Edremit Körfezi’ne düşerse, kendi köşesinde unutulmuş gibi duran bu alçakgönüllü ama onurlu kasabayı ve çevresini adımlamadan geçmeyin. Toprağın bereketi, sade insanların yüz aydınlığı, el emeği ve göz nuru karşılayacaktır sizi. Arınacaksınız ve içiniz aydınlanacak.

Haberin Devamı

HAVRAN LEZZETLERİ

Havran’ın çifte kavrulmuş leblebisi ünlüdür, almadan ayrılmamalısınız. Peki, “höşmerim”i bilir misiniz? Taze peynirle yapılan bir tatlıdır. Koyun peyniriyle yapılanı daha nefistir. Balıkesir yöresinde birçok yerde höşmerim yapılır ama en iyi yapılan yerlerin başında Havran gelir. İlçenin koyun yoğurdu, sele peyniri de ünlüdür. Doğanın türlü zenginliklerini bağışladığı bu yurt köşesinde balın tadı bir başkadır. Ayrıca Havran, turşuları ve yazdan hazırlanan kışlık yiyecekleri ile de anılır. Tarhanası, bulguru, erişteli makarnası da geleneksel tatları getirir bize. Yavuz Sultan Selim’in kimi yiyeceklerini Havran’dan getirtmesi, buradaki nefaset ve tat ayrıcalığının tarihten gelen bir göstergesidir. Havran, yöreye özgü yemekleriyle de ayrıcalıklı bir yere sahip. Zeytinyağlı keşkek bunlardan ilk akla geleni. Onun yanında, kuzu kaburgasıyla yapılan “sura” ise tümüyle buraya ait bir lezzet. Zeytinli kuşbaşı et ve güveçte zeytinli piliç de buraya özgü yemeklerden.
 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!