Doğu’dan selam getirdim

Güncelleme Tarihi:

Doğu’dan selam getirdim
Oluşturulma Tarihi: Aralık 14, 2003 16:51

Bir gazeteci ağabeyim, arasıra telefonlaşırız, dedikodu yaparız, salı günü aradı beni, “Abi Kars’ta bir toplantıdayım. Ben seni arasam?” dedim, “Çıkıyorum, ben ararım” dedi. Ertesi gün aradı, “Neredesin?” diye sordu, “Sarıkamış...” diyebildim, telefon kesildi. Tekrar konuşabildiğimizde, “Abi Ağrı’dayım, Vali Bey’in huzurunda, biraz sonra arayayım seni...” Unuttum, ancak ertesi gün aklıma geldi. “Bu sefer neredesin?” diye sordu, “Doğubeyazıt’tan arıyorum seni.” Yarı şaka, yarı ciddî bir fırça yedim ki sormayın!

Haberin Devamı

Sizden uzak kaldım, özledim, ama değdi!

Çok seviyorum. Doğu’yu, Güneydoğu’yu, daha doğrusu Anadolu’yu...

Kars’ta, bir solcu aydının işlettiği lokalde (biraz okumaevi – kıraathane desem, kahvehane zannedersiniz - biraz müzikevi, biraz internet kafe...) yerel politika konuşmayı; kömür sobasıyla ısınan, ahşap zemini mazotla ovulmuş kahvede, alçak hasır taburelere oturup kırtlama usulü (süzgeçten geçmemiş, içi bol otlu) çayımı içerken işsiz gençlerle dertleşmeyi; “Selamınaleyküm!” diye bir zahireci dükkanına dalıp herkesin Hacı Amca diye hitap ettiği nur yüzlü esnafla sohbeti; çamurlu, ıssız sokaklarda titreyerek dolaşmayı... Doğu’yu, Güneydoğu’yu, aslında Anadolu’yu çok seviyorum.

Ha unuttum, gazeteci abimin beni sırasıyla Kars’ta, Sarıkamış’ta, Ağrı ve Doğubeyazıt’ta yakaladıktan sonra attığı fırçayı anlatacaktım.

Haberin Devamı

- Ulan Serdar, sen adam olmayacaksın!
- Biliyorum abi de, niye böyle diyorsun?
- Benim bildiğim gazeteciler, bir punduna getirip, otel açılışıydı, şirket davetiydi, ya Salzburg’a giderler, “iş gezisi” diye, yahut Antalya’ya, Bodrum’a... Şimdi bir de maç modası çıktı, sponsor şirketlerin davetlisi olarak Londra senin, Roma benim...
- Abi biz öyle önemli gazeteci miyiz ki...
- Oğlum bu ilk defa olmuyor ki, seni ne zaman arasam ya Bingöl’desin, ya Ağrı’dasın, ya Batman’dasın... Akıllanmayacak mısın oğlum sen?
- Boşver be abi, ben kendimi buralarda “yerimde” hissediyorum.

                                                                               * * *

Not-1 : Size yazımı geçmeye çalıştım, ama otel odalarından internete girmek çok zordu. Kusura bakmayın! Bu arada e-posta gönderip de “Seni özledik” diyen bir iki okuruma da ilanen tebliğ olunur ki, nezaketiniz beni çok duygulandırdı. Teşekkür ederim!

Not-2 : Yukarıda yazdıklarımı okuyunca fark ettim, bu şekilde anlatınca, sanki Kars’a, Ağrı’ya gitmek büyük bir maceraymış, bunu başaran gazeteci Afrika’nın balta girmemiş ormanlarına ilk giren beyaz adammış gibi bir hava oluyor. Ayrıca konuşuruz bu konuyu, ama fakir Anadolu’nun tozlu topraklı yollarını arşınlamak, kahvehanelerde pinekleyen işsiz gençlerle, ayakkabınızın tozunu almak için birbirini çiğneyen sümüklü çocuklarla buluşmak için çok uzağa gitmenize gerek yok. Bizim Hürriyet’in iki sokak ötesinde yaşanan hayat, aynı hayat. Ama Anadolu’nun kabullenmişliği, kalenderliği, tevazuu, sefaletine rağmen gönülden cömertliği, sonra kara asfalt yollar, kar, yalçın dağlar, çam ormanları, uçsuz bucaksız bozkırlar... bambaşka!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!