Dikkat o burada!

Güncelleme Tarihi:

Dikkat o burada
Oluşturulma Tarihi: Kasım 07, 1997 00:00

Haberin Devamı

Üstelik fena planları var

İstanbul'da bir Afrikalı, üstelik futbolcu değil, sanatçı

Emeka Kola, 31 yaşında Londra doğumlu bir Nijeryalı.

O bir sanatçı: Hem koreograf, hem yönetmen, hem designer, hem model, hem de dansçı. Önce mimar olmuş, sonra da St. Martins Collage of Art'da ‘‘design’’ okumuş. Yetmemiş, bir dans okuluna yazılmış. Londra ve Paris operalarında görev almış, senelerce oralarda yaşamış bu Afrikalı şimdi İstanbul'da... Gelmiş ama bir türlü gidemiyor. Ve fena planları var...

Kimsiniz, nesiniz?

- Bilmem, ama hindistan cevizi değilim!

O ne demek?

- Hindistan cevizi, içi ‘‘beyaz’’, dışı ‘‘siyah’’ olanlara verilen bir deyim. Yani var oluşunu, kendi gerçeklerini, rengini reddedenler. Ben onlardan değilim.

O kadar siyahsınız ki, bunu reddedecek haliniz yok. Anladığım kadarıyla niyetiniz de. Önce geçmişinizden söz edelim...

- Londra'da doğdum. Babam Nijeryalı bir doktor. Oxford'da okumuş. İşte, o bir ‘‘hindistancevizi’’. Benim gibi küçük bir Afrikalı çocuğa aristokrat bir Anglo-Sakson ismi (Victor) koyacak kadar! Komediyi düşünebiliyor musunuz? Victor isminde, İngiliz aksanıyla konuşan bir adet küçük ben! Hayatım İngiltere'de başladı, sonra babamın Kanada hükümeti için çalışmaya başlamasıyla Kanada'da devam etti. Ben beş yaşındayken göç etmemizin sebebi, babamın kendisini rahat hissetmesiyle ilgiliydi. Kanadalılar için insan teninin ‘‘mavi’’ olmasının bile önemi yoktur da. Babamın hep böyle bir varoluş sorunu oldu. Zengin bir aileden geliyordu, dolayısıyla snoptu, üstelik dünyanın en iyi üniversitelerinden birinde tıp eğitimi almıştı ama ne yaparsa yapsın teni siyahtı!

Peki ya anne...

- Aa o çok güzel bir kadındı! Annemin adı Cecilia, gençliğinde o da benim gibi modellik yapmış. Ailesi Tuarek, yani onda Arap kanı da var. Tabii hayatı boyunca oradan oraya savrulmaya dayanamıyor, sonunda da babamdan boşanıyor. 13 yaşında ilk defa Afrika'ya gittim. Kardeşlerim ben ve annem Nijerya'ya yerleştik. 21 yaşına kadar da orada kaldım.

Beni İstanbul çağırdı

Yani üniversiteyi orada okudunuz...

- Evet, Nijerya Üniversite'sinde şehir planlaması ve mimarlık. Fakat, aklım fikrim hep çizmek ve yaratmaktaydı. Bir de tabii dans etmek! Nijerya'da çizdiklerimle yılın ‘‘designer’’ı seçilmiştim. Bari dedim, bu işin okuluna gideyim, inceliklerini öğreneyim. İngiltere'ye gidip St. Martins Collage of Art'da ‘‘moda tasarımı’’ okudum. Aynı zamanda da Pine Apple Stüdyoları'nda dans eğitimi aldım. Modellik, ‘‘designer’’lık, koegrafi, kısa film, oyun sahnelemek, aklınıza ne geliyorsa yaptım. Londra'dan sonra altı yıl da Paris'te yaşadım.

İyi de İstanbul'da ne arıyorsunuz?

- Açıkça söylemek gerekirse, ben de bilmiyorum. Tamamen şans eseri buraya geldim. Geldim ve gidemiyorum. Londra'da bir bar açmıştım, müşterilerden biri, arkadaşımdı, kendisi, ‘‘Hadi benimle İstanbul'a gel’’ dedi, bir süre sonra da buraya gelmek üzere bir uçaktaydım. Delice bir şey. Anlatması kolay değil. Başınıza bazı yerlerde iyi şeyler geleceğini hissedersiniz, bazı yerler şehirler çağırır sizi. İşte İstanbul benim için öyle. İstanbul çağırdı. Ben geldim.

Eeee...

- İlk geldiğimde NYX ve Şamsa gibi gece kulüplerinde dans koreografileri yaptım. Şimdi de Neşe Erberk için yapıyorum. Özel kanallar için çeşitli programlar yaptım. Bana o kadar sıcak davrandılar ki, hazırladığım şovlara dair beğenilerini öyle sıcak ilettiler ki, benim için iyi egzersiz oldu tüm bunlar. Ben de, ‘‘Bu yaptıklarım ne ki’’ dedim ve her Afrikalı genç gibi daha fazlasını yapmaya karar verdim...

Projem, yeni bir dünya

Nedir o ‘‘daha fazlası’’...

- Alpha ve Omega partisi. Bütün yeteneklerimi dökebileceğim bir şey. Amerika ve Avrupa'da denediğim yeni bir fikir. Bu bir şov değil, revü değil, karnaval hiç değil. Belki bütün bunların karışımı. Koreograf, yönetmen, aktör, model ve tescilli bir parti müptelası olan ben; tiyatro, dans, müzik, koroegrafi ve dekorasyon öğelerimin tümünü, bir ‘‘happening’’ için birleştirerek geliştirdim. Amaç sanatsal formları, günlük yaşama uygun bir seviyeye getirmek. İnsanlardan ayrı olmayan, onların aktif bir parçası olan daha kişisel bir seviye sözünü ettiğim. Drama ile realitenin karıştığı bir ‘‘happenning’’...

Türkçe konuşur musunuz, kesinlikle anlamıyorum söylediklerinizi!

- Dünyanın farklı ülkelerinden gelen sanatçıların birarada koskoca bir yerde, birşeyler yaratmasının hayalini kuruyorum. Projem bu. Yeni bir dünya. Güzelliklerin ve kutlamaların olduğu. Başlangıcı da yok, sonu da... Zaten Alpha ve Omega kelime anlamıyla bu demek. Böyle bir ‘‘happening’’ gerçekleşirse, bunu gündelik hayatımıza da taşıyabiliriz diye düşünüyorum. İnsanlar günümüzde tedirgin, güvensiz ya da bir baskı altında. Bizler hep birşeylerin değişmesini istiyoruz ama hep bunu bizim için başkalarının yapmasını diliyoruz. Ben bunu yapmak istiyorum, hem de bu şehirde. 3000 ila 5000 kişilik bir festival, hayatın festivali. Böyle bir potansiyel var bu şehirde. Hayatlarımız o kadar zor ki, artık var olabileceğimiz tek alan, kendimize başka küçük dünyalar yaratmaktan geçiyor diye düşünüyorum. Sanat hayattır, drama da hayattır. Bakın etrafınıza, feci şeyler filmlerde değil, gerçek hayatta oluyor. Gerçeği bizler yaratıyoruz, benim festival fikrim de, gerçek o zaman. Bu bize bağlı. Hafiflik yaratmak istiyorum, hem kendi hem de başkalarının hayatları için. Dünyada insanların kendilerini hafif hissetmesinden eğlenmesinden gülmesinden daha güzel ne olabilir ki?

Böyle bir şey için ne kadar para gerekiyor?

- 60 bin dolar...

Ve siz bu projeniz için bir sponsor arıyorsunuz?

- Aynen.

Neden birileri çıkıp size 60 bin dolar versin ki?

- Bir dolu sebebi var. Bir kere kapı kadar CV'm var, bugüne kadar dünyanın çeşitli yerlerinde imzamı attığım şeyler var...

İyi de bu kimseyi ilgilendirmez ki!

- Sponsor olacak kişi, ortağım olarak çok para kazanacak, bu ülkede bir ilke imza atacak, egosunu tatmin edecek...

Bu ülkede insanların ego tatmin etmekle uğraşacak halleri yok, üstelik bu ülkede bir şeylere organize etmek tahmin edemeyeceğiniz kadar zordur!

- Organizasyon benim işim. New York, Amsterdam, Londra, Paris ve Tel Aviv'den sanatçılar, perküsyonistler, flütistler, Ekeyani ve Gisele gibi modelleri içeren bir ekip gelecek. Ve ünlü DJ'ler. Ayrıca Nureyev'in partneri Robert Taylor. Bir teması olan bir şov, dumanlar, makineler, lazerlar da olacak. Sonra, George Michael'ın eğitilmiş sekiz dansçısı köstümler ve bir sürü efekt. İyi vakit geçirmek için ve söz konusu atmosferi yaratmak için oluşan tam bir koleksiyon. İnsanların tek parti fikriyle biraraya getirilip her birinin insan ruhunun zenginliğini ve yaşamın kendisinin farkına varmasını sağlayacak bir festival.

Destek istiyorum

Bu sözünü ettiğiniz ‘‘Alpha ve Omega Partisi’’ne gelecek kişiler yaptığınız şeyin ne kadar felsefi bir derinliği olduğunu farkedecekler mi?

- Farketmeleri gerekmiyor, anlamadığınız bu. Ben bir dünya yaratmak istiyorum, üstelik İstanbul'da. Benim tek istediğim, birilerinin bana bu anlamda destek çıkması. Ben bu şehirde yaşadım, yaşıyorum, gece hayatını biliyorum, tonla insan tanıyorum, ne istediklerini biliyorum. Ve neden sözettiğimi de...

Ama ben hala anlamıyorum, neden sizi tanımayan birileri çıksın ve size kafanızdaki bir projeyi gerçekleştirmeniz için para versin! Neyinize, uzun bacaklarınıza mı...

- Hayır fikirlerime! Bu dünyanın her yerinde böyledir. Zeka, yeni fikirlere yatırım yapar...

Görüntüsü çok

çarpıcı, üstelik inanılmaz uzun bacaklı!

31 yaşında Londra doğumlu bir Nijeryalı.

Özgeçmişini, yani aldığı eğitimi, bugüne kadar yaptığı işleri, çalıştığı yerleri, sahnelediği oyunları, yaptığı dekorları, hazırladığı koleksiyonları, fotoğraflarının yer aldığı yayınları, filan falanı burada sıralarsak işin içinden çıkamayız. O bir sanatçı. Üstelik hem koreograf, hem yönetmen, hem designer, hem model, hem de dansçı. Yani o öyle söylüyor. Önce mimar olmuş, sonra da St. Martins Collage of Art'da moda tasarımı okumuş. Yetmemiş, bir dans okuluna yazılmış. Paris'te Lanvin, Rabanne ve Givenchy, Londra'da John Galliano ve Ghost gibi modaevlerinde moda tasarımcılığı yapan, Benetton ilanlarında, Elle ve Vogue gibi dergilerde fotoğrafları yeralan bu Afrikalı şimdi İstanbul'da...

Neden mi?

O da bilmiyor.

Gelmiş, ama bir türlü gidemiyor.

Belli ki o da bizim gibi bu şehri seviyor.

Ve fena planları var...

Her sanatçı gibi de çılgın fikirleri...

Tek sorunu, parası yok!

Bizim onu neden haber yaptığımıza gelince, fotoğrafları çok güzeldi, anlattıkları dinlemeye, projesi yazmaya değerdi, üstelik gerçekleşme ihtimali hiç de az değildi...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!