Coşkuyu kendimizden tamamen esirgeyelim mi?

Güncelleme Tarihi:

Coşkuyu kendimizden tamamen esirgeyelim mi
Oluşturulma Tarihi: Kasım 04, 2001 14:46

Haşa!

Son birkaç haftadır, genel çizgisi ‘‘insan nasıl mutlu olur?‘‘, sorusuna cevap arayan yazılar yazıyorum.

Savunduğum nokta; kalıcı mutluluğa ancak huzuru yakalayarak ulaşabileceğimiz tezine kitleniyor.

Huzur kalıcı mutluluktur; zira huzur insanın hayatı olduğu gibi kabullenmesinin bizzat kendisidir.

Hayatı ve kendimizi olduğumuz gibi kabullenebilirsek; hali ile işin içine olumlu duygular veya olgular kadar olumsuz duygular ve olgular da giriyor.

Ben genellikle olumlu bir kelime olarak nitelendirmediğimiz hüzün kelimesinin içinde huzurun olduğunu düşünüyorum.

Hatta, ‘‘hüzün buruk ve kekremsi huzurdur‘‘, diyorum.

Aşkta huzur; sonbahar aşklarında gizlidir, diye iddia ediyorum.

* * *

‘‘Mutluluk‘‘
dizisine devam edeceğim. Ancak, fark ettim ki 2001 yılının sonbaharında ve dahi Türkiye'de yazdığım için; ilk üç yazıda sadece esasında sahiplenmek istemediğimiz duygulara veya uzak durmak istediğimiz olgulara sarılmışım.

Bu dizideki yazılarımda şu ana dek gereğinden fazla karamsarlık var.

Doğru yoldayım; ama sanki yemeğin limonunu biraz kaçırıyorum.

Yemek için kekremsi bir tat gerekli ama dozuna da dikkat etmek gerekir!

Aksi halde; ekonomik krizin nerede ise herkesi kavurduğu bir ortamda, sanki coşkuya hiç gerek yokmuş, hepimiz sadece acıların esiri olmamız gerekirmiş gibi bir hava solumuş oluyorum.

Sanki huzur sadece hüzün ve sonbahar aşklarında gizli!

Yok, kastım bu değil.

Ben coşku ile hüzne, ilkbahar aşkları ile sonbahar aşklarına dengeli bir karışım sağlayan duygunun huzur olduğunu savunuyorum.

O halde işin içinde ilkbahar aşkları da var!

Coşku yaratan her türlü duygu var! Coşku, arada bir de olsa şart!

Zira; vücuda adrenalin salgılatıyor. Uzmanlar vücudun sağlığını koruyabilmesi için; arada bir de olsa adrenalin adlı enzimin salgılanmasının şart olduğunu söylüyorlar.

Arada bir; kan kalbinize daha hızlı pompalanacak, kalp atışlarınız hızlanacak.

Sonuçta bu sefer adına haz denen duygu ile karşılaşacaksınız.

Hazzı tatmadan, olumsuz koşullar altında tatmadan huzura ulaşılamaz.

İlkbahar aşkları yaşamayan sonbahar aşklarından ne anlar ki!

Hazzın ise çeşitli türleri var.

Coşkunun körüklediği hazzın!

Mimarinin, ilahi olanı muhteşem bir görüntüye çevirdiği sanat eseri bir camide; adına huşu dediğimiz, tüylerinizi ürperten, sırtınıza tatlı bir esinti yollayan, gözlerinize yaşlar dolduran duygu ile coşabilirsiniz.

Aynı insan olarak; maşukla yaşanan muhteşem bir gecede, bu sefer adına orgazm denen; ayağınızı yerden kesen, yüreğinizi ağzınıza getiren, adeta ölümün boşluğunda uçuran, insanın hayvana en fazla yaklaştığı andaki duygu ile de coşabilirsiniz.

Sarhoş olduğunuz bir gecede yalan bir coşkunun peşinden koşabilirsiniz. Yerine göre bir şarkıyı haykırabilir, can arkadaşınıza ‘‘öpücem abi!‘‘ kıvamında sarılabilir, daha evvel söylemekten korktuğunuz fikirlerinizi ayan beyan haykırabilirsiniz.

Sarhoşlukta; yalan da olsa, bu yalan coşkuya kanan beyniniz, yine kalbe adrenalin pompalayacaktır.

* * *

Tuttuğunuz takımın galip geldiği maçta, terfi veya zam aldığınız anda, kızı size vereceklerini öğrendiğinizde, kopya çekerek de olsa sınıfı geçtiğinizde, kendinize yeni elbiseler aldığınızda, yaş gününde kutlandığınızda, yolda yürürken fark edildiğinizde ve daha binlerce ufak anlarda coşkuyu yakalayabilirsiniz.

Coşku hazzı, haz adrenalini körükleyecektir.

Sonradan nice hüzünler yaşayacak bir kalbe de bu takviye elzemdir.

Ancak sakın ha unutmayın!

Coşku geçici ve anlıktır, hüzün ise kalıcı. Huzur için coşku, motoru ateşleyen akışkan sıvı, hüzün ise bizzat ateşlenen motordur!


e-posta: culsever@hurriyet.com.tr faks: 212 677 06 93
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!