Çok giyilmiÅŸ elbiselerden topladığım DNA örnekleriyle sanal bir karakter yaratacağım

Güncelleme Tarihi:

Çok giyilmiş elbiselerden topladığım DNA örnekleriyle sanal bir karakter yaratacağım
OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 19, 2005 00:00

BeyoÄŸlu Mısır Apartmanı’nın 4. katında sabahın erken saatleri. Londra’dan sadece 24 saatliÄŸine gelen Hüseyin ÇaÄŸlayan bir yandan adaçayını içiyor, bir yandan da Beral Madra ve Murat Pilevneli’ye projesini anlatıyor. Hüseyin ÇaÄŸlayan, dünyada moda ve plastik sanatları karıştıran, bütün disiplinleri kapsayan eserleriyle ün kazanan, iki kez Ä°ngiltere’de yılın en iyi modacısı seçilen Kıbrıslı bir Türk.Åžimdi dünyanın en önemli sanat buluÅŸması olarak kabul edilen Venedik Bienali’nde (9 Haziran-6 Kasım 2005) Türkiye’yi temsil edecek. Bienale son beÅŸ yıldır toplu sergiler götüren küratör Beral Madra DışiÅŸleri Bakanlığı’nı ikna etti, 51. Venedik Bianeli’nde Türk pavyonunda sadece Hüseyin ÇaÄŸlayan olacak. Galerist’in sahibi Murat Pilevneli ise Türk Pavyonu’nun prodüktörlüğünü yapacak. Pilevneli, 15 bin gazetecinin izlediÄŸi, dünyanın her yerinden 500 bin kiÅŸinin ziyaret ettiÄŸi bienalin Türkiye’ye özellikle olumlu reklam yapma fırsatı sunduÄŸunu düşünüyor. Hüseyin ÇaÄŸlayan, Beral Madra ve Murat Pilevneli Venedik’te yapacaklarını ve bunların bizim için ne anlama geldiÄŸini anlattı.n Bu yılki Venedik Bienali’nde Türk sanatı sizden soruluyormuÅŸ Hüseyin Bey?-(Gülüyor) ÖyleymiÅŸ. Çok deÄŸiÅŸik, farklı disiplinleri içeren bir iÅŸ yapacağım. Beni bu hayatta ilgilendiren, kafamı yoran konular var: Kimlik, mekanın anlamı, tarih, antropoloji, biyoloji. Bienalde yapacağım iÅŸ de benim diÄŸer projelerimin devamı gibi. Belirli coÄŸrafyadan gelen insanların yeni mekanlara nasıl adapte olduÄŸunu sorguluyorum. 10 farklı kiÅŸinin en çok giydikleri elbiselerden DNA örneklerini alacağım. Tabii bir biyolog ile çalışacağım. DNA örneklerini bir bilgisayar programına yükleyip, üç boyutlu baÅŸka sanal bir karakter yaratacağım. DNA’yı aldığım elbiseleri mekanik bir tohum gibi düşünün. Sonra bu sanal karakterin, Londra’nın ses düzeninden nasıl etkilendiÄŸini göreceÄŸiz. Elbiseyi Londra’nın sesinde hareket ettireceÄŸim. Ses sadece sembolik olarak bir yeri temsil ediyor. Bu sanal obje devamlı hareket halinde olacak, ÅŸekil deÄŸiÅŸtirecek. Zaten bu projenin bir baÅŸka amacı da formla ses arasındaki iliÅŸkiyi çözmek. Gözle görülen ve bilim arasındaki ahengi ve çeliÅŸkiyi göstermek. n Projenizde ciddi bir bilimsel altyapı var galiba? -Ä°nsanlarla ilgili belli kalıp düşüncelerimiz vardır. Åžuradan gelen insan şöyledir, deriz. Ä°nsanların yüzüne bakarak ırklara ayırıyoruz. Halbuki DNA’lar öyle demiyor. Ben insan özünü DNA’sında arıyorum. Ä°nsanların aslında kim olduklarını çözmede tamamen bilime güveniyorum çünkü. n Bu iÅŸteki ana fikir kiÅŸinin yabancı bir yere adaptasyonu. Siz de o yollardan geçtiniz deÄŸil mi? -Tabii. Ben bu iÅŸteki fikrin tipik bir örneÄŸiyim. Kıbrıs’ta doÄŸdum, Ä°ngiltere’de geliÅŸtim, ÅŸimdi de Londra’da yaşıyorum. Bu durumdaki insanlar kimliÄŸini muhafaza edebiliyor mu yoksa adapte olayım derken tamamen baÅŸka birine mi dönüşüyor? n Sizde nasıl oldu? - Ben Kıbrıslı bir Türk gibi hissediyorum. Türkçe konuÅŸuyorum, Türk yemekleri seviyorum, Türk ortamında büyüdüm ve aynı zamanda bu ülkenin vatandaşıyım. Ama Türk olmak yaratılan bir fikir. Türk olmak ve de hissetmek nedir aslında? Ä°deal bir Türk kimliÄŸi var mı? Ben Londra’da yaÅŸayan Kıbrıslı bir Türk olarak Venedik’te Türkiye’yi temsil edeceÄŸim. Ama bunda yadırganacak bir ÅŸey yok. Kendini nerede rahat hissediyorsun dersen, Ä°stanbul derim. Buraya sık sık gelip, tasarım ve sanatla ilgilenen gençlere bir ÅŸeyler vermek istiyorum. Ve bence bunun anlamı büyük. n Venedik Bienali’ne hazırlanmak dışında ne yapıyorsunuz? -Mart’ın başında Paris’te koleksiyonumu sergileyeceÄŸim bir defile var. Bir de 10 yılı kapsayan bir retrospektif sergim var Hollanda’da. Onun bir de büyük kitabı olacak. Onların hazırlıkları içindeyim.TÃœRK PAVYONUNUN YAPIMCISI MURAT PÄ°LEVNELÄ°Venedik’te, milyon dolarla yapılamayacak Türkiye reklamı yapacağız Sponsorların bulunması, halkla iliÅŸkiler, tanıtım, serginin Venedik’teki binaya yerleÅŸtirilmesi, 6 ay Hüseyin’in iÅŸinin orada saÄŸ salim tutulması... Bunlar benim iÅŸim. Bugün itibarıyla beni en çok uÄŸraÅŸtıran ÅŸey sponsor bulunması. Venedik Bienali’ndeki Türk pavyonunun hayata geçmesi için yaklaşık 300 bin Euro gerekiyor. Bu parayı tamamlamak için 150 bin Euro’ya ihtiyaç kaldı. Bu para çok gibi görünmesin, Avrupa ülkelerinin iÅŸlerine baktığımızda 750 bin Euro’dan baÅŸlıyor bütçeler. Bizim ilk etapta amacımız Venedik’te iyi bir yer kiralamak, kıyıda köşede kalmamaktı. 3 hafta önce DışiÅŸleri Bakanlığı Tanıtım Dairesi BaÅŸkanı Åžule Soysal’la birlikte Venedik’e gittik. DışiÅŸleri’nin yaptığı titiz bir araÅŸtırma sonrası bize gösterilen yerler arasında Levi Vakfı’nın binasında karar kıldık. Günde en az 45 bin kiÅŸinin zorunlu olarak geçtiÄŸi Grand Canal’ın tam kıyısında ve Guggenheim Müzesi’nin çaprazında yer alıyor. Çevresinde turistlerin kaldığı oteller yoÄŸunlukta. Biz o binaya Türk Pavyonu diye büyük bir afiÅŸ asma imkanına sahibiz. Milyon dolarla yapılmayacak reklam 6 ay boyunca yapılacak. Türkiye’nin bundan sonuna kadar yararlanması lazım. O bakımdan kiraladığımız o mekanda daha baÅŸka ne tür etkinlikler yapabiliriz, daha çok nasıl sesimizi duyurabiliriz diye araÅŸtırıyoruz. Bu amaçla Bilgi Ãœniversitesi ve Ä°KSV ile diyalog içerisindeyiz.51. VENEDÄ°K BÄ°ENALÄ° TÃœRK PAVYONU KOMÄ°SERÄ° VE KÃœRATÖRÃœ BERAL MADRAOrası küresel bir kültür platformun Venedik Bienali dünyanın en önemli çaÄŸdaÅŸ sanat buluÅŸması mıdır? -Dünyada henüz bienal diye bir kavram yokken, 19. yüzyılın sonunda kurulmuÅŸ bir organizasyon. Ä°ki senede bir yapılan büyük sergi anlamına gelen bienale ilk baÅŸladığında 50 ülke katılıyordu. Åžimdi 80 ülke katılıyor. Geçen yıl ilk defa olarak Ä°ran geldi, bu yıl Hindistan geliyor. Orası artık küresel bir kültür platformu. n Sadece ülke olarak mı katılabiliyorsunuz Venedik Bienali’ne? - Evet, ülke olarak davet ediliyorsunuz ve ülkenizin sanatını temsil ediyorsunuz. n Venedik Bienali’nde pavyonu olmak ne demek? - Bizim Ä°zmir Fuarı gibi düşünün. 20. yüzyılın başından beri Avrupa ülkeleri kendi pavyonlarını kurmuÅŸlar. Pavyon, bir ülkenin kültürel söyleminin ve kültür ve sanatı ilgilendiren gücünün iki yılda bir sergilendiÄŸi bina. Çok büyük bir tanıtım ve iletiÅŸim platformu aynı zamanda. n Gereken nedir pavyon almak için? - Ãœlkeler istedikleri zaman baÅŸvurmuÅŸlar, arsa satın alıp kendilerine bir bina inÅŸa etmiÅŸler. Aslında orada bir mimarlık tarihi de görülüyor. Ä°lk baÅŸta yapılan pavyonlar tapınaÄŸa benziyor, neo-klasik mimari ürünü. Daha sonra yapılanlar, mesela Kuzey Avrupa ülkelerinin pavyonları tamamen modernist mimari örneÄŸi. Japonya ve Güney Kore’ninkiler ise cam binalar. n Türkiye’nin kendisine ait pavyonu yok deÄŸil mi? - Öyle maalesef. Kiralıyoruz DışiÅŸleri Bakanlığı, bütçesi elverdiÄŸi ölçüde bu projelere destek veriyor. Ama özel sektör olmasa hiç gidemezdik. Birçok firma sponsor oluyor. Zaten orası çok uluslu ÅŸirketlerin gösteri alanı bir yandan da. n Bu yılki Türk pavyonunun önceki senelerden farkı ne olacak? - Biz hep grup sergisi götürmüştük. Bu kez tek sanatçıyla gidiyoruz. O da Hüseyin ÇaÄŸlayan. Bütün disiplinleri içeren bir çalışma yaptığı için Türkiye’yi temsil etmesi önemli. Çünkü Türkiye’nin ÅŸu anda böyle bir imaj vermeye ihtiyacı var. Hüseyin’in iÅŸinde hem geçmiÅŸ, hem gelecek var. Teknoloji, tasarım, öykü var. Bireyin toplum ve dünya içindeki yerini sorgulayan öyküleri var.Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!