Ceset görmek için 4,5 saat harcadım

Güncelleme Tarihi:

Ceset görmek için 4,5 saat harcadım
Oluşturulma Tarihi: Ocak 04, 2007 23:51

Haberin Devamı

Efendim benim yıllar öncesinde kalan bir gerilim filmi ve Agatha Christie’den Patricia Cornwell ile Ruth Rendall’a uzanan bir adli-kriminal kitap merakım vardı.
İstihbarat bölümünde çalışıp cinayet haberlerini kaleme almak da bu merakımı körüklüyordu. Sonra bu işleri bıraktım. Yine de izi kalmış olmalı ki, Alman sanatçı Gunther VonHagens’in gerçek cesetleri kullanarak ortaya çıkardığı sergi, hayatta en çok görmek istediğim çalışmalardan biri haline geldi.

Kadavralarla kendi mutfağında çalışan VonHagens’in eserleri arasında satranç oynayan cesetler, doğmamış bebeğiyle göreceğiniz hamile kadın vücudu, sonra at, yani yok yoktu...

Serginin Türkiye’ye geleceği de yoktu ama ben yurtdışında bir yerlerde mutlaka karşılaşacağımı ve o anı kaçırmayacağımı çok iyi biliyordum.

Haberin Devamı

Nitekim... nitekim... Londra’da bir gün bir Alman, bir Japon ve bir Türk (ben) oturmuş sohbet ederken konu bu sergiye geldi.

Alman arkadaşım Brita aynen şöyle dedi: “Bir sergi vardı. Almanya’da göremedim, galiba buraya gelmiş, cesetlerle çalışan bir heykeltraşın sergisi...”

Üstüne atladım:

“VonHagens! İnanmıyorum Londra’ya mı gelmiş?”

Brita cevap veremeden, Yoko atıldı. Yoko da Londra’ya müzik okulu yöneticiliği eğitimi almaya gelmiş çok zeki bir kız.

/images/100/0x0/55ea1534f018fbb8f86a3a80
“Ben de afişini gördüm o serginin, Londra’daymış. Ama neresinde olduğunu hatırlamıyorum, dikkat etmedim.”

Hiç önemli değildi, girerdik akşam Google’a, buluverirdik adresi. Bu göreve ben talip oldum. Akşam da Google’dan serginin Brick Lane’de bulunan Atlantis Gallery’de olduğunu öğrendim. Üstelik çok şanslıydık. Sergi eylülün 29’unda bitiyordu ve tarih 26 Eylül’ü gösteriyordu o gün.

Kıl payı yani.

Ertesi gün Yoko ve ben (Brita gelemedi) elimizde Atlantis Gallery’nin adresi, Brick Lane’in yolunu tuttuk. İstasyonda indikten sonra 100 metre falan olmalıydı ve her taraf afiş olacağı için kolayca buluruz diye düşünüyorduk. Nitekim galerinin yerini sorduğumuz iki polis bize “10 metre ileride sağda” deyince çok sevindik.

Haberin Devamı

Fakat üzerinde Atlantis Gallery yazan yer 100 metrekare bile olmayan tuhaf bir atölyeydi sadece. Şaşırdık. İçeri girdik ve şaşkın bakışlarla mukavva kutularının ve tuvallerin arkasına saklanmış at cesedi bulmayı umut ederken, bize tuhaf tuhaf bakan görevliye sorduk:

“Biz sergi için gelmiştik.”

Serginin orada olmadığı belliydi tabii.

Adam güldü, “Aynı adı taşıyoruz. Atlantis Gallery ilk ışıklardan sonra sağda” dedi..

Mersi.

Gülerek yola çıktık. Tabii ya, bir tane bile afiş olmaması çok tuhaftı zaten yollarda. Herhalde ışıklardan sonra başlardı afişler, işaretler.

Ama... Ama…

Işıkları döndük. I-ııh. Sağa gittik, yok. Sola gittik yok. Ona sorduk olmadı, buna sorduk söyledikleri yerde çıkmadı. Öyle ki “Bilmiyorum” diyene saygı duyduk, en azından bizi yanlış yöne sevk etmedi diye..

Haberin Devamı

Sonra boş bir deponun önünde, öyle böyle değil kalakaldık.

Bütün işaretler Atlantis Gallery’nin burası olduğunu gösteriyordu. Ama ne bir işaret, ne bir isim, ne bir afiş, sadece kalaslarla çalışan işçiler. Öylesine sorduk bu kez..

“Evet” dediler, “Burası Atlantis Gallery!”

“Peki ya sergi?”

“Onun için çalışıyoruz” dedi adamlar, “Haftaya açılacak...”

Dedim ki Yoko’ya:

“Burası değil bence. Ya da adamlar bilmiyor. Gözümle gördüm, sergi ayın 29’unda bitiyordu... Daha ayın 27’si. ”

Bana hak verdi o da. Fakat tam üç saattir adres arıyorduk ve o kadar yorulmuştuk ki, bir an dönsek, vazgeçsek dedim ama bu kez Yoko istemedi. Hatta piyano dersi verdiği çocukları arayarak dersi akşama kaydırdı.

Haberin Devamı

Biz tabana kuvvet aynı yerlerde, yani deponun 100 metre aşağısı, 200 metre sağı, 150 metre solu şeklinde 1,5 saat daha dolandık durduk. Sonra deponun garajında garaj görevlisiyle karşı karşıya bulduk kendimizi:

“Burası Atlantis Gallery” dedi adam.

“Nasıl olur, peki sergi nerede?”

“Haftaya başlıyor... “

“Haftaya bitmiş olması gerekir” diyorum ısrarla.

Adam dayanamadı kulübesine gitti. Bir listeyle döndü. Tek tek sergi isimlerini ve tarihlerini sıraladı. Bizim Gunther içlerinde yoktu.

“Bunlar değil” dedik Yoko’yla. “Bizim aradığımız.... kadavralarla yapılan heykeller sergisi!”

Kafasını salladı adam, yoktu öyle bir sergi.

Allah Allah.

Buralarda başka galeri var mıydı peki? “Az ileride” dedi.

Haberin Devamı

Tahmin ettik. Az ileride küçücük bir sergi salonu vardı. İçeride de üç beş tablo, önünden otuz kez geçtiğimiz için biliyoruz tabii. Yine de “Haydi” dedik, küçük galerinin önüne kadar çıt çıkarmadan geldik. Sonra içeri bile girdik. Biz tablolara bakarken masa başında oturan genç adam bilgisayarda oyun oynuyordu.

Resimlere bakıp çıkacakken bir an adama sormak istedim.

Durumu anlattım, “4,5 saattir buralardayız, bir Allah’ın kulu bilmiyor böyle şey olur mu, ne duyarsız insanlar” gibi şeyler söyledim. Sanırım.

Çocuk gülümsedi.

“Benim haberim var” dedi. “O sergiyi ben de gördüm.. Ama siz kaçırdınız.”

Yoko’yla birbirimize baktık.

“Sahi mi? Yani biz yanılmıyoruz, insanlar bilmiyor! Ohhh. Peki ama nasıl kaçırırız ki, çok eminim ayın 29’unda bitiyor sergi... “

Çocuk hala aynı gülümseme suratında bize bakıyor:

“Kaçırdınız derken... 4 senelik bir gecikmeyle.. Sergi dört beş yıl önce buradaydı.”

Çok bozulduk, çok güldük.

Yine de çocuğun yanından ayrılır ayrılmaz Yoko’yla birbirimize “Yanılıyor” dedik:

O, “Afişi gözlerimle gördüm!” derken, ben de “Bilgisayarda okudum..” diyorduk çünkü. Sonra Brita da vardı şahit!

Eve gider gitmez ilk yaptığım iş internete girmek oldu.

Sayfayı açtım.

“İşte burada! BodyWorlds, Atlantis Gallery. Tamam işte! Son gün 29 Eylül, o da tamam. Ne? Son gün 2002 mi? 29 Eylül 2002 mi?”

Üç ayrı ülkeden üç sanatseverin dört yıl önceki sergiye ilişkin afiş görmüş, yazı okumuş olmalarının, bu afiş ve yazıdaki tarihe hiçbirinin dikkat etmemiş olmasının, sergiyi tek gören çocuğun karşılarına 4,5 saat sonra çıkmasının, adres sordukları kimsenin galeri ve sergi adını duymamış olmalarının olasılık hesabını matematik profesörlerine bırakıyorum ve huzurlarınızdan ayrılıyorum.

Şenay

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!