Bütün soruların cevabı var

Güncelleme Tarihi:

Bütün soruların cevabı var
Oluşturulma Tarihi: Mart 29, 1998 00:00

Haberin Devamı

Orhan Gencebay'la ilk el sıkışmam, bundan bir sene önce, onun da yazı yazdığı GazetePazar'ın açılış kokteylinde oldu. O günden aklımda şunlar kaldı: Sert tokalaşıyor. Kasılı bir gövdesi var. Tavırlarında ölçülü, hitaplarında kibar, yargılarında alçakgönüllü. Çevresini kontrol etmek gibi bir çabası yok, ama kendini çok iyi kontrol ediyor. Uzun konuşuyor. Şimdi, Albüm sayfası için yeniden biraraya geldiğimizde, sabrını ve müsekkin tonundaki sesini farkettim. Ama hala bir kasılma söz konusuydu: ‘‘Ya göründüğünüz gibi olacaksınız ya da olduğunuz gibi görüneceksiniz. Ben olduğum gibi görünmeyi seçiyorum. Kasıntı halim tamamen fiziksel. Gençliğimde vücut çalıştığım için böyle duruyorum’’. Röportaj sonunda eski kanaatlerime şu eklendi: Vücudu kasıntı olabilir, ama ruhu asla!

Bazen daralırsınız, işin içinden çıkamayacağınızı sanırsınız. Gidip kendinizden daha olgun, daha tecrübeli, güvendiğiniz biriyle konuşmak istersiniz. Ne var ki, daha meselenin üstündeki örtüyü kaldırırken, pişman olmaya başlarsınız. İçinizi hiç rahatlatmayan, tam tersine daha çok sıkan basmakalıp laflar, ağırlaşmış ruhunuza basar. Bir ton öğüt dinlersiniz. Sanki, bohçanızı toplayıp oradan bir an önce tüyebilseniz, esas derdinizden de kurtulacak gibi olursunuz. Siz içinizde bir ışık yakmasını beklerken, karşınızdaki son mumu da söndürüverir istemeden.

Orhan Gencebay, insanın içinde, güçlü

ya da zayıf, bir ışık yakabilecek biri sanki. Neden diye sorarsanız, tam bir cevap veremem.

Sohbet ederken birden böyle bir duyguya kapıldım ve aslında her röportajımda sormak istediğim, ama çocukça bulduğum için son anda vazgeçtiğim soruyu, sanki ilk kez

soruluyormuş gibi heyecanla soruverdim:

‘‘Sizce hayatın anlamı ne?’’

Durdu. Sustu. Nefes aldı. Nefes verdi. Gülümsedi. Cevapladı: ‘‘Şunu biliyorum ki, cevabı olmayan soru yok. Ben bazen cevaplara yaklaştığımı, çok yaklaştığımı hissediyorum.’’ Bu konu, onu da beni de heyecanlandırdı, ama ikimiz de haddimizi bildik, hayatın anlamını daha fazla kurcalamadan diğer sorulara geçtik.

ONSEKİZ YAŞ KRİZİ

Tasavvuf rüzgarlarının estiği, Mevlana'nın, Yunus Emre'nin sözlerinin sloganlaştığı Samsunlu bir ailede ikinci çocuk olarak doğar. Baba Zeki Bey, hayvan ticaretiyle uğraşır ve kasaplık yapar, anne Habibe, ev hanımıdır. İkisinin sesi de çok güzeldir, baba Zeki Bey aynı zamanda bir hafızdır. ‘‘Orta halli, gönül zengini bir aileydik, maneviyata önem verirdik’’ diyor Orhan Gencebay. Annesini Yunus'un dişisi olarak tanımlıyor. Çocukluktan kulağında kalan öğütler, hep dürüstlük, doğruluk, insanları hoşgörme, haklarını teslim etme üzerine: ‘‘Sonraları daha iyi anladım ki, pirlerin sloganları genlerimizde sülaleler boyu kodlanmış.’’

Orhan 14 yaşındayken, babası herşeyi satıp aileyi İstanbul'a taşır, konfeksiyon işine girer, iflas eder. İlk gençliği, ortaokul lise hayatı İstanbul-Samsun arasında geçer. Arkadaşları arasındaki lakabı ‘‘Baba Orhan’’dır: ‘‘Vücut çalıştığım için bir hayli kuvvetliydim. Mahallede bir kargaşa olduğu zaman, ‘Orhan'a çıksana' derlerdi. Ben içimden hay Allah, nereden çıkıyor bütün bunlar diye geçirirdim, ama onlara belli etmezdim. Girdiğim bütün kavgalar, arkadaşlarımı onurunu korumak ya da onları savunmak içindi. Yoksa çok barıştan yana bir insanım.’’ Aşkı da bu yıllarda tanır: ‘‘Platonikti, acı çektirdi. Benim için çok önemliydi ve ilk bestelerimi etkiledi.’’

18 yaşında girdiği bunalımı, hayatındaki dönüm noktalarından biri olarak kabul ediyor Gencebay. Soru sormaya o zaman başlamış: ‘‘Cevapları bulamadım, bulamadıkça bunaldım. Güvensizdim. Bunlar bestelerime yansıdı. Yaşam felsefemi geliştirmek için, okudum. Ama arayışım uzun sürdü, hala sürüyor.’’

1969 yılında Azize Gencebay ile evlenir. 1970’te oğlu Altan doğar. Resmi olarak 10 sene süren bu evliliğin ardından, 25 senedir yaşamını paylaştığı Sevim Emre ile yaşamaya yaşar. Eski güzellik kraliçelerinden olan Emre aslında çok daha önce girmiştir hayatına: ‘‘16 yaşından beri ağabey kardeş gibi tanışıyoruz. Bana zor zamanlarımda yardımcı oldu. Bu yardımlaşma sırasında farkında olmadan yakınlaştık.’’

Altı yaşında mandolinle başladığı müzik hayatını nasıl anlatmalı? Sosyolog Meral Özbek'in, ‘‘Popüler Kültür ve Orhan Gencebay Arabeski’’ adlı bir kitabı var, 368 sayfalık. Orada enine boyuna herşey yazıyor. Gencebay, bugüne kadar onunla ilgili hazırlanmış en iyi eser diyor kitap için. En iyisi bir iki not: 1968 yılında Türkiye'nin nüfusu 32 milyon iken, Orhan Gencebay'ın albümü 3 milyon sattı. Adına kurulmuş, 400'ü aşkın fan kulüp vardı. Sahne çalışması yapmadığı ve TRT'nin anti-arabesk politikasına takıldığı halde gündemden hiç düşmedi. Saz virtüözü.

Arabesk değil, serbest müzik dediği türüne ilişkin de şöyle konuşuyor: ‘‘Bizim müziğimiz içerisinde katı prensiplere karşı çıkıyordum. Tabulara karşıydım. Bu görüşüme aşırı gelenekçiler ya da Türk müziğini tanımayan bilmeyen veya sevmeyenler karşı çıktı. Ama bildiğimi yaptım. Karıştırıldığım insanlar var. O arkadaşların birçoğu büyük şehre kavga etmeye gelip şehri yenmeye çalışan insanlar. Bütün varlığını gösterip tutunmaya çalışan arkadaşlar. Ben bilgiyle değiştirmeye çalıştım o arkadaşlar doğal yetenekleriyle değiştirmeye çalıştılar. Aramızdaki fark bu, ama çok önemli bir fark. Burada hepimiz aynı kategoride görüldük.’’

Bu arada Orhan Gencebay artık kategori dışı olmadı mı?

‘‘Karıştırıldığım insanlar var. O arkadaşların birçoğu büyük şehre kavga etmeye gelip şehri yenmeye çalışan insanlar, burada tutunmaya çalışan arkadaşlar. Ben bilgiyle değiştirmeye çalıştım, o arkadaşlar doğal yetenekleriyle. Aramızdaki fark bu, ama çok önemli bir fark.’’

Orhan Gencebay, gençliğinde vücut çalıştığı için hayli gelişmiş kaslara sahip. Şimdi de bakar mısınız aynada kaslarınıza deyince, evet diye cevap veriyor. Arkadaşları onu Marlon Brando'ya benzetirlermiş, mahalledeki lakabı da ‘‘Baba’’ imiş. Bıyıklar, Marlon Brando havasını almış, ama babalık baki kalmış.

Arkada Orhan ve ağabeyi Doğan. Doğan Bey, PTT'den emekli. Anne Habibe Hanım şimdi seksen yaşında. Tek kız kardeşi İlhan, ilkokul öğretmenliğinden emekli. Baba Zeki Bey, iki buçuk sene önce vefat etti. Burhan (önde) ailenin en küçük ferdi, bir süre önce ağabeyinden ayırdığı plak şirketinin sahibi.

Azize Gencebay, Orhan Bey'in ilk ve son resmi eşi.

Gencebay 25 seneye yakındır Sevim Emre ile birlikte.

Orhan Gencebay'la en sıradışı röportajlardan birini Hürriyet'ten Ayşe Arman yapmıştı. Kutup Dalgakıran'ın çektiği fotoğraflarda, Orhan Gencebay, kalıpların adamı olmadığını gösterir gibi.

Sevim Emre, Orhan ve Altan Gencebay. 1970 yılında Orhan Bey'in Azize Gencebay ile yaptığı evlilikten dünyaya gelen Altan, şimdi konservatuar öğrencisi.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!