Bu sefer boğa kazandı

Güncelleme Tarihi:

Bu sefer boğa kazandı
Oluşturulma Tarihi: Ekim 08, 2003 17:50

Televizyonlarda seyretmiş, gazetelerde görmüşsünüzdür. İspanya’da bir boğa güreşinde, boğa matadoru önüne katmış, güvenlik duvarının arkasında bile yakalayıp bir güzel boynuzlamış. Bu haberi okurken, aklıma meşhur bir fıkra geldi, kayınpederin en sevdiği, ama asla sonuna kadar anlatamadığı fıkra.... (Türk örf ve adetlerine mugayır olabilir, hassas bünyeler okumasın. Millî Günler ve Haftalar’da okunması da sakıncalı olabilir.)

Haberin Devamı


İspanya’nın Zaragoza kentinde bir boğa, kendisini öldürmeye hazırlanan matadoru önüne katıp kovalamış, matador güvenlik duvarının arkasına atlayınca bile kurtulamamış, boğa nasıl yaptıysa, yine boynuzlarını adamın kıçına sokmayı başarmış... (Yanda)

Anlatışımdan belli olmuştur herhalde, boğa güreşine tahammül edemem ben.

Bir garip boğayı, boynuzlarının ucunu töprüleyerek, yüzlerce insanın çağlıklar attığı bir arenaya sürerler. Önce, adı her neyse (pikador galiba), atlı bir herif garip boğayı elindeki mızrakla hacamat eder, ardından arenanın sağından solundan fırlayan adamlar, kan revan içindeki hayvanın sırtına süslü püslü şişler geçirirler... (Levent Korkut’a soruyorum, bilir misin bunlara ne denir, diye. “Hani diyorum, birileri boğanın dikkatini dağıtırken, arkadan koşup sırtına şiş geçirenler...” Levent’in cevabı: “Arkadan saldırana bizim orada p.şt derler abi...” )

Hayvan kan kaybeder, görüşü bulanır... Bu sırada, arenaya kahraman matador çıkar. Muleta’sıyla bir iki pas yaptıktan sonra, iki kemiğinin arasından şişleyerek garibimi öldürür... Ne kadar çok eziyet ederse, o kadar mükafatlandırılır, hayvanın kulağını mulağını hediye ederler...

Ben, bu kadar büyük bir iğrençliğe (bunu isterseniz mistik gerekçelerle süsleyin) tahammül edemem. Ne de olsa babamın oğluyum. Bir röportaj için gittikleri Madrid’de boğa güreşi seyretmişler, babam, galiba tiyatrocu Halide Pişkin (Pişkin Teyze), fotoğrafçı  rahmetli Müeddep (Erkmen) amcam filan... On onbeş dakika bu vahşeti sessizce seyretmişler, derken, matadoru alkışlayan binlerce İspanyol’u bastıran, bizim bir avuç Türk’ün sesi duyulmuş:

- Vur, gebert namussuzu!.. Ulan erkekseniz tek tek gelsenize, bulmuşsunuz garip bir hayvanı!

Tabii bizimkiler boğadan yana!

Sevmem, aklım almaz böyle bir şeyi.

Bu sefer boğa kazanmış, iyi olmuş...

*

Hani fıkra anlatmayı hiç beceremeyen insanlar vardır ya... genelde fıkra anlatmaya da bayılırlar... Benim dünyalar tatlısı (kayın)babam da fıkra özürlülerdendir, Allah’tan nadiren anlatmaya kalkar.

Aşağıda anlatacağım (anlatmaya çalışacağım) fıkra da, bizim (kayın)pederin favori fıkrasıdır. Her aklına geldiğinde anlatmaya kalkışır, anlattıkça önce gülümsemeye, sonra kendi kendine gülmeye başlar ve fıkranın vurucu noktasına geldiğinde kahkahalara boğulduğu için... kimse bir şey anlamaz, fıkranın canına okur.

*

Adam, Madrid’in en şık lokantalarından birine oturmuş yemek yiyecek, mönüyü inceliyor. Tam bu esnada, yandaki masalardan birine muhteşem bir yemek gelmiş. Böyle çeşit çeşit garnitürün içine oturtulmuş, nefis bir sosla bezenmiş iki koskoca lop et parçası, mis gibi de kokuyor...

Garsonu çağırmış adam, “Gözüm kaldı şu beyin yediğinde, bir porsiyon da bana getirin lütfen!..” demiş.

- Ahhh, diye cevap vermiş İspanyol garson, görüyorum ki Senor Madridli değil. Bu lokantamızın dünya çapında bir spesyalitesidir. Ancak haftalarca önceden sipariş vermek gerekir...

- Yapmayın ya! Peki nedir bu ayıptır sorması?

- Bu, Senor, boğa yumurtasıdır. Hemen karşımız arena biliyorsunuz, boğa güreşinde öldürülen boğanın yumurtalarıdır bu! Ama haklısınız, nefis bir yemektir...

- Tamam tamam, demiş müşteri, önümüzdeki ay iş icabı tekrar Madrid’e geleceğim. Şimdiden yerimi ayırtın ve “boğa yumurtası” spesyaliteniz için bana bir rezervasyon yapın!

Haberin Devamı

Burnunda o nefis koku, bir ayı zor geçirmiş adam. Koşa koşa Madrid’in merkezindeki o meşhur lokantaya atmış kendini akşam, garsona kim olduğunu hatırlatmış, peçeteyi yakasına sıkıştırmış, başlamış beklemeye...Beş dakika, on dakika... Önce yine o mis gibi koku, derken garson elinde kocaman tabakla gelmiş, yine nefis garnitür, mis gibi bir sos ve ortada... iki küçücük lop et parçası.

- Bu ne, diye isyan etmiş adam. O müşteriye getirdiğiniz tabakta koskoca iki et parçası vardı.

- Ahh Senor, demiş garson, Madridli olmadığınız nasıl da belli... Bu bir kısmet meselesi, bu sefer maalesef boğa kazandı!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!