Bu kitabı 1990’larda yazsaydım öldürülürdüm

Güncelleme Tarihi:

Bu kitabı 1990’larda yazsaydım öldürülürdüm
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 21, 2012 19:51

Bir gazeteciye, öldürülen sevgilisi tarafından bırakılan zarftan çıkanlar ülkeyi kuşatan entrikaları ortaya çıkarırsa ne olur? Ankaralı gazetecilere 32 yıldır abilik yapan polis-adliye uzmanı Gazeteci Adnan Gerger, 12. kitabı ‘Bir Adı Cehennem’de aslında yanıtını bildiği bu sorunun peşine düşüyor. Türkiye’nin 1990-2000 yıllarındaki karanlık günlerinin, devlet içindeki derin hesaplaşmaların kodlarını çözmeye çalışıyor. Gazeteci olarak yaşadığı olayları roman kurgusuyla anlatan Yunus Nadi Ödüllü Gerger, örgüt ve kişi isimlerinin şifresini çözmeyi de okuyucuya bırakıyor.

Haberin Devamı

- Klasik bir soruyla başlayalım, neden ‘Bir Adı Cehennem’?
- Bir Adı Cehennem, bu ülkedeki yaşanmışlığın bir diğer adıdır. Hayattan damıtılan yaşanmışlıkların bileşkesinin bir dayatmasıdır. İnsanın hayatında sıradan ve basit kaygılar ağır basınca, akıl tutulmalarının haddi hesabı olmuyor. Dünü unutuyoruz. Aşklarımız, düşlerimiz öğütülüyor, boynumuza takılan yem torbasındaki korkuyla yetinmeye başlıyoruz ve yarınımızı sorgulamıyoruz. Belleksiz, sıradan suretlere dönüştük. Bu yaşam biçimine itirazım olduğu için yazdım.

HER ŞEY TÜM ÇIPLAKLIĞIYLA BELGELERLE ANLATILDI

- Bu kitapla hangi yaşanmışlıklara, ülkenin hangi dönemine ışık tutuyorsunuz?
- Dersim’de 1937-1938 yıllarında yaşanan olaylara ve 1990’lı yılların karanlık izdüşümlerine. Bundan önce yazdığım ve Yunus Nadi Ödülü alan ‘Faili Meçhul Öfke’ kitabım 12 Eylül döneminin perde arkasını anlatıyordu. Bu kitap ise 1990-2000 dönemine odaklanıyor. Devlet içindeki iki derin devletin kuruluşu, organize oluşu ve sonra birbirine düşüşü, sağ, sol ve dinci örgütler adına işledikleri suikastler, yaptıkları eylemler, Türkiye’de kurulan CIA üssü ve faaliyetleri... Dersim’de yaşananlar da tüm çıplaklığıyla, gerçek belgeler ve canlı tanıkların ifadeleriyle kurgulandı. Olaylardan sağ kurtulan bir ablanın, bir subay tarafından evlatlık alınan kundaktaki kız kardeşini arayış öyküsü ilginç bir sonla bitiyor. Birebir gerçek öyküler...

Haberin Devamı

/images/100/0x0/563d1c69f018fb32c8edc9dd

- Nasıl bir önhazırlık yaptınız bunları detaylandırırken?
- Etnograf, Dersim tarihi uzmanı, yazar Mesut Özcan’ın arşivinden, tanıkların anlatımından yararlandım. Benim de gazeteci olarak izlediğim ünlü Zonguldak işçi yürüyüşü, Kızılay’da birçok insanın silahla yaralandığı işçi eylemi gibi olaylar var. Romanı yazarken de edebiyat ustası Remzi İnanç’tan resmen ders aldım. Bütün derdim bir önceki romanı aşmaktı. Bu nedenle çok titiz çalıştım. 1990’da ilk kitabım ‘Firar Öyküleri’ni yayınladığım günden itibaren bu kitapları yazmayı kafama koymuştum. Habere gittiğim olayları daha iyi gözlemlemeye, daha iyi not almaya özen gösterdim. Bu kitabı o yıllarda yazsaydım kesin öldürülürdüm. Susurluk döneminde yazdığım haberlerden dolayı ölümden kıl payı kurtuldum. Ancak bu kitabın o dönemin tarihini taşımamasının gerçek nedeni bugünkü bilgiye, donanıma, deneyime ve bilince sahip olmamamdır.
- Kitapta ‘mental sorgulama’ denilen bir işkence yönteminden de bahsediliyor. Bu da Türkiye’nin bir yaşanmışlığı mı?
- Bu yöntemin dünyada hâlâ uygulama alanı var. Guantanamo’da. CIA’in sıkça başvurduğu bir yöntem olarak biliniyor. Ancak mental sorgulama yapılarak sorgu yapılması uluslararası mahkemelerce yasaklandı ve bu sorgudan elde edilen ifadelerin geçerliliği yok. 12 Eylül döneminde de Türkiye’de kullanıldığına dair iddialar o dönemdeki gazetelerde çıktı ama kamuoyunda çok tartışılmadı, konuşulmadı.

Haberin Devamı

BU KİTAP YA OKUNACAK YA YAKILACAK

- Okuyucu bu kitabı neden okumalı? Derin devlet yapılanmasını işleyen diğer kitaplardan farkı ne?
- İlk romanım Faili Meçhul Öfke’de Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde o zamanlar ‘DAL- Derin Araştırma Laboratuvarı’ adı verilen Siyasi Şube’deki işkenceyi anlatmıştım. “Slogan atılmadan işkence ancak bu kadar etkili anlatılır” denildi. Bu kitap yayınlanana kadar da 12 Eylül darbesini anlatan birçok kitap yayınlanmıştı ama hiçbiri Yunus Nadi Roman Ödülü’nü alamadı. Demek istediğim bu kitap da ya okunacak ya yakılacak. Çünkü bu ülkede neler olup bittiğini merak edenler için, hayatı ve kendisini sorgulayabilenler için, kendi cehennemine kendi ateşini taşımaya cesaret edenler için yazıldı bu kitap. Egemenliklerini sürdürmek için karanlıkta yaşamaya alışanlarınsa, yaşananlar gün ışığına çıkmasın diye, bu kitabı yakmaktan başka çaresi yok.
- Kitapta devlet tarafından kurulan Zağarcılar ve Fedailer örgütü arasında derin bir hesaplaşma var. Talebeler ve Vehmullah örgütünden de bahsediliyor. Belli ki şifrelemişsiniz...
- Sağ olsun devlet, her dönem binbir çeşit adla kendi örgütlerini yaratıyor ve sonra bunlarla savaşmak için başka örgüt oluşturuyor. Uluslararası ilişkileri de işin içine katarsanız örgüt ve isim çeşitliliğinin içinden çıkamazsınız. Goethe, Faust’unda şeytanla pazarlığa giren insanı anlatarak evrensel bir trajediyi gözler önüne serer. Thomas More, Ütopya’sında, Platon, Devlet’inde hep aynı kaygıyı taşır, devlet olgusunun mantalitesinin nasıl olduğunu araştırır. Her devletin fideliği bu işler için her zaman böyle bir tarıma müsaittir. Romanımda seçtiğim isimleri her dönemin genelgeçer isimleri olarak bilinçli seçtiğim doğrudur. Bu sözcüklerin anlam karşılığı bile bu soruyu yanıtlamaya yeter. Şifreyi de bırakalım okuyucu çözsün.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!