Benzemez kimse sana Müzeyyen Senar

Güncelleme Tarihi:

Benzemez kimse sana Müzeyyen Senar
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 15, 2005 00:00

Hiç kimseyle röportaj yapmak için bu kadar çok dua etmedim. Bu yüzden dört yıl uÄŸraşıp Müzeyyen Senar’ın biyografisini yazan Radi Dikici’ye ne kadar teÅŸekkür etsem azdır. Remzi Kitabevi’den çıkan  ‘Cumhuriyet’in Divası Müzeyyen Senar’ kitabı vesilesiyle buluÅŸtuk. 86 yıllık hayat hikayesini bir kez de ondan dinledim. 1978’de 7 Gün Gazetesi’ne verdiÄŸi bir röportajda şöyle diyor Senar: ‘Size bir ÅŸey söyleyeyim mi, bana nasip olanlar, kimseye olmamıştır. Ben on bin kadının yaÅŸamını kendi yaÅŸamıma sığdırmış bir kadınım.’ Atatürk’ün huzurunda defalarca ÅŸarkı söyledi. Sahnelere solistlik müessesesini o getirdi. 200’e yakın taÅŸ plak doldurdu. Mikrofonla ÅŸarkı söyleyen ilk sanatçı oydu (1935). Rakı içiÅŸi, kadeh fırlatışı, elmayı ikiye kırışıyla hafızalara kazındı. Geçen ay yıllardır oturduÄŸu Ä°zmir’den Bodrum’a taşındı. Kızı Feraye’ye yakın bir ev aldı. Bu yaz da her yaz yaptığı gibi Arko kremini sürüp, güneÅŸe yatacak. ArkadaÅŸlarıyla GAP senin, Kıbrıs benim dolaÅŸacak. 40 yıldır kırmızıya boyadığı saçlarını boyamıyor artık. Åžarkı söylemeyi de bırakmış toptan. Muhabbet varsa iki tek atıyor hálá. Röportajın sonunda beni hem güldürüyor hem aÄŸlatıyor: ‘Müzeyyen Senar öldü artık. Müzo var ÅŸimdi, Müzeyyen var. 70’lik bir denizci bulun Müzo’yu evlendirelim. Omzunda beÅŸ tane yıldızı olsun ama.’Yunan ordusu Bursa’yı iÅŸgal etmeden önceki yazın ortalarında doÄŸar. Ortalama bir hesapla tarih 16 Temmuz 1918’e denk geldiÄŸi için yaÅŸamı boyunca yaÅŸ gününü hep o gün kutlar. Babası cerrah lakaplı Mehmet Bey, Çekirge’deki kıraathanesinde kahvecilik yaparken, aynı zamanda da lakabına uygun olarak diÅŸ çeker, sünnet eder, bitkilerden ilaç yapıp, hastalıklara çare bulur. Bursa Pınarbaşı’nda yaÅŸayan annesi Zehra ise olaÄŸanüstü güzel sesiyle Kuran okur, keyifli olduÄŸu zamanlarda gazel atar, tef çalar. Cerrah Mehmet ile billur sesli Zehra 1909’da evlenirler. 1910’da Ä°smet, 1915’te Hilmi doÄŸar. Çocuklar büyüdükçe masrafları artar. Ä°smet sekiz, Hilmi dört yaşını doldurduÄŸunda aile hayati bir karar vermek zorunda kalır. Zehra Hanım’ın kız kardeÅŸi Hadiye Ä°stanbul’a gelin gideli iki yıl olmuÅŸ ama bir türlü çocuk sahibi olamamıştır. Kocası Ziya Bey’le birlikte Bursa’ya gelip Zehra Hanım ve Mehmet Bey’den çocuklarını isterler. Anne baba hiç olmazsa onlar iyi ÅŸartlarda yaÅŸasın diye kabul eder. Ä°smet ve Hilmi, Ä°stanbul’a taşınır.Müzeyyen, Zehra Hanım çocuklarından ayrıldığı sıralarda ana rahmine düşer. Annesi hamileliÄŸi boyunca çalışır. Çünkü bu çocuÄŸunu da Ä°stanbul’a göndermeye hiç niyeti yoktur. DoÄŸum sancısı onu böceklikte yakalar. Cumhuriyet’in Divası’nı Pınarbaşı böcekliÄŸinde yalnız başına doÄŸurur. Annesi onu uyuturken ninni deÄŸil, hep ÅŸarkı söyler. Üç yaşına geldiÄŸinde Zehra Hanım kızının ÅŸarkı dinlemeden uyumadığını, üstelik yarım yamalak da olsa eÅŸlik ettiÄŸini fark eder. 10 YIL KONUÅžAMADI Altı yaşında dönemin türkülerini hiç hatasız söyler, düğün ve aile toplantılarında ÅŸarkı söylemesi herkesi ÅŸaşırtır. Annesi ile birlikte her davetin baÅŸ konuÄŸudur. Ancak bu yerel şöhret pek uzun sürmez. Bir sabah kekeme olarak uyanır. Düpedüz nazar deÄŸmiÅŸtir. Onlarca doktora, hocaya giderler ama çözüm bulamazlar. KonuÅŸmadığını ama ÅŸarkı söyleyebildiÄŸini sonra fark ederler. Hatta zaman ilerledikçe sesi daha bir gürleÅŸir. YaÅŸamı boyunca kekemeliÄŸin ona verilen bir ÅŸans olduÄŸuna inanacak ve ‘Kekeme olmasaydım, belki Müzeyyen Senar olamazdım’ diyecektir. Başının üzerinde kara bulutlar dolaÅŸmaktadır. Bir gece tuvaletini yaparken, idare lambasının alevleri saçlarını tutuÅŸturur. Saçlarının tamamı ve alnı yanmıştır. Karşı komÅŸuları Celal Bey (Bayar) ve ReÅŸide Hanım’ın evinde hamam vardır. Ä°laçların yenileneceÄŸi günlerde ReÅŸide Teyzesinin evine gidilir, sargılar hamam buharında kolayca sökülür. Bugün bile ne zaman bir ÅŸeyden korksa elini o günlerden miras kalan alnındaki yanık izine götürür. 12 YAÅžINDA EVDEN KAÇARBursa’nın Yunan iÅŸgaline uÄŸramasıyla ailenin kaderi deÄŸiÅŸir. Cerrah Mehmet Bey, Yunan askerlerinin cinsel hastalıklarını tedavi eder ve çok para kazanır. Para gelir ama huzur gider. Mehmet Bey hovardalığa baÅŸlar. Yunanlılar gider, para biter, Mehmet Bey huyundan vazgeçmez. Müzeyyen dokuz yaşındayken Zehra Hanım’ın canına tak eder, bavulunu alır, kızını ardında bırakır ve Ä°stanbul’a kız kardeÅŸinin yanına taşınır. Annesinin gidiÅŸi babasını deliye çevirir. Bir hafta sonra Çekirge’ye babaannesinin evine taşınırlar. Ä°ki yıl boyunca babaannesi ile birlikte günlüğü bir kuruÅŸa tütün dizer. Tek tesellisi oturdukları daÄŸ eteÄŸinin altındaki konaktır. Yöre halkının Hanımefendinin Konağı dediÄŸi bu konakta Åžair Faik Ali Ozansoy’un annesi oturmaktadır. ‘Hanımefendi’ yaz akÅŸamlarında zamanın en meÅŸhur saz üstatlarını bahçeye toplar. Musiki baÅŸlayınca çayırlara uzanıp ÅŸarkıları nefessiz dinler. 12 yaşına geldiÄŸinde bir gece babasının cebinden iki lira alıp, evden kaçar. BildiÄŸi tek isim Ãœsküdar’dır. Sirkeci’de indiÄŸinde yaÅŸlı bir kadın onu Ãœsküdar’a götürür. Annesine kavuÅŸur. Okul zamanı geldiÄŸinde 19. Mekteb-i Fakir’e yazdırılır. Müzik hocası sesini keÅŸfeder. Yıl sonu müsameresinde ÅŸarkı söylemesini ister. Müsamereyi izlemeye annesi, teyzesi, eniÅŸtesi Ziya Bey ve Ziya Bey’in bir arkadaşı da gelir. Ve eniÅŸtesinin o arkadaşı geleceÄŸini belirleyecek lafı eder: ‘Bu çocukta Allah vergisi bir ses var. Onu Ä°mrahor Anadolu’ya (Ãœsküdar Musiki Cemiyeti) gönderin.’1931’de kaydı yapılır. Emin Ongan ve Necati Tokyay’dan usul, nota, makam öğrenir. Bir yıl sonra Åžark Musiki Cemiyeti’nde Hayriye Örs ve Kemal Niyazi Bey’den ders alır. Hayriye Hanım’ın evinde Selahattin Pınar, Yesari Asım Arsoy, Osman Nihat Akın, Lem’i Atlı gibi bestekarlarla ilk kez tanışır. SOLÄ°ST OLUR ASSOLÄ°ST OLAMAZ1932’de Radyoevi’ne baÅŸlar. Ä°lk iÅŸ teklifini Belvü Gazinosu’nun sahibi DerviÅŸzade Ä°brahim Bey yapar: 15 olan yaşı 18’e büyütülecektir. Yevmiyesi on liradır. O günlerde oturdukları evin kirası 20 liradır. Kabul eder, ancak bir ÅŸartı vardır: ‘Fasıl yapmam, tek başıma solo yaparım’. Böylece Türk gazino tarihinde solistlik müessesesini baÅŸlatır. Sahnelerin ilk solistidir ama hayatı boyunca hiç assolistlik yapmaz. Herkesten sonra çıkmayı hiç önemsemez. Büyüklüğün çok daha derin bir yerlerde saklı olduÄŸunu çok iyi bilir. Ä°lk gazino programını ilk taÅŸ plak izler. Ä°lk okuduÄŸu ÅŸarkı Yesari Asım Arsoy’un ‘Ümitlerim hep kırıldı, yarim artık gelmeyecek’tir. 1934’te niÅŸanlanır. Ona türküler öğreten hocası Dr. Mahir Kürklü bir gün radyoda kolundan yakalayıp ‘Bana bak kara kız, ben seni istiyorum’ der. O istemese de, aile uygun görür. NiÅŸanın hemen akabinde Mahir Bey, Sarıkamış’a askere gider. Onu hemen unutur. Aklı Talimhane’deki delikanlılardadır. Sonradan yaptığı kötü evliliklerden sonra Mahir Kürklü ile evlenmediÄŸine piÅŸman olur. 17 yaşına geldiÄŸinde annesiyle birlikte ayrı bir eve taşınma kararı alır. Kazandığı parayı eniÅŸtesinin eline vermekten bıkmıştır. EniÅŸtesi ve teyzesi onları nankörlükle suçlar. Araları bir daha hiç düzelmez. Üç kere evlenir. 1935’te ona Senar soyadını veren Ali Senar’la, 1943’te Ercüment Işıl’la ve 1953’te Tevfik Hamza ile... Ä°lk çocuÄŸu Ergun’u 1936’da doÄŸurur. Ä°kinci evliliÄŸinden iki çocuÄŸu olur: Ömer (1944), Feraye (1947). ATATÃœRK’E ÅžARKILAR1936’nın sonlarında kocası Ali ve bebeÄŸiyle evde otururken kapı çalınır. Gelen yaver Dolmabahçe Sarayı’na çaÄŸrıldıklarını haber vermektedir. Apar topar giyinip, çıkarlar. Atatürk ve devrin önemli adamları (Salih Bozok, Kılıç Ali...) büyük salonda onları beklemektedir. Atatürk, yüzüne bakar bakmaz ‘Aaa! Bu saçlarının hali ne?’ der. Hemen onu sarayın berberine gönderir. Saçları alagarson kesilir. Huzura döndüklerinde Mustafa Kemal koltuÄŸunun altındaki ÅŸarkı defterini ister. Söylemesini istediÄŸi ÅŸarkılara iÅŸaret koyar. ‘Beyaz leblebisi, rakısı, keyifle tüttürdüğü sigarasıyla bana refakat ediyordu. O coÅŸuyor, biz coÅŸuyorduk.’ Gece sabahın ilk ışıklarına kadar sürer. Eve geldiklerinde Ali Senar tam anlamıyla bir kıskançlık krizi geçirir ve karısının üzerine yürür. Ä°lerleyen yıllarda dört kere daha Atatürk’e ÅŸarkı söyler. Bursa Çelik Palas Oteli’nde, Merinos KumaÅŸ Fabrikası’nın açılış balosunda, Ege Vapuru’nda ve Savarona’da. Savarona’ya 1938’de gider. Atatürk hastadır. Ne rakı içer, ne sigara. 13.00’te baÅŸlayan program doktorların müdahalesi ile 15.00’te son bulur. Bu onun Ata’yı son görüşüdür. SEFÄ°RE MÃœZOÄ°lk iki evliliÄŸi mutsuz geçer ama üçüncü kocası Suudi Arabistan Sefiri Tevfik Hamza Bey baÅŸkadır. Onun hakkında ‘Çok bahtiyar, çok mesuttum ama Allah reva görmedi. Ben yanlış yaptım’ der. Onunla Semiha Åžakir’in ÅŸahitliÄŸinde Beyrut St. George Oteli’nde imam nikahıyla evlenirler (1951). Döner dönmez resmi evlilik iÅŸlemlerine baÅŸlarlar. Ama basın haberi almıştır. Gazeteler imam nikahını manÅŸetlerden duyurur. Nikah 8 Mart 1953’te kıyılır. 1955’te Tevfik Hamza Bey’in sefirlik süresi biter. Arabistan’a dönmesi gerekmektedir. Ona Türkiye’den asla ayrılamayacağını söyler. Ertesi sabah uyandığında sefirden kısa bir not vardır: ‘Müzom, sana veda ederek gitmem mümkün deÄŸildi. Böyle ayrıldığım için affet. Seni ne çok sevdiÄŸimi biliyorsun.’ YaÅŸantısı boyunca çalışmadığı gazino kalmaz. Bir günde beÅŸ yerde sahneye çıktığını bile olur. Alçakgönüllülüğü dillere destandır. Matinede ÅŸarkı söyler, öğle yemeÄŸini balıkçılarla kayıkta yer, çay bardağıyla rakı içer, güneÅŸ batınca payetli elbiselerini giyip, tekrar sahneye çıkar. Tevfik Hamza Bey’den sonra bir daha evlenmez ama flört etmeye devam eder. YaÅŸadığı iliÅŸkilerin en önemlisi, dönemin Ä°stanbul Valisi Ethem Yetkiner’dir. 1958’den 61’e kadar birlikte olurlar. Evlenme kararı verdikleri sırada, ordu yönetime el koyar ve Ethem Yetkiner yargılanarak, Kayseri’ye gönderilir. Bir süre ‘niÅŸanlın’ imzalı mektuplar yazar ama Ethem Bey’den hiç haber alamaz. Araya hatırlı tanıdıklar sokup, mektupların ulaşıp ulaÅŸmadığını kontrol ettirir. Ordudaki lakabı ‘Ayı Vahit’ olan Vahit Tank ile o günlerde tanışır. ‘Mektupları ben göndermiyorum kadın. Çünkü seni seviyorum’ der. Vahit Tank uzun süre peÅŸini bırakmaz. Çok kereler onunla mecburiyetten görüşür. LEÄžEN KEMİĞİ KIRIK1990’dan sonra tek-tük sahneye çıkar. EÅŸ dost rica ederse düğünlerinde ÅŸarkı söyler. Temmuz 2000’de Urla İçmeler’deki KardeÅŸler Gazinosu’nda bir düğünde sahneye çıktığında yer yerinden oynar. Damat herkese sürpriz yapmıştır. Başından aÅŸağıya güller dökerler. Bir-iki ÅŸarkı sonra gül yapraklarına basarak güm diye düşer. Ambulans çaÄŸrılır. LeÄŸen kemiÄŸi ve beÅŸ kaburgası kırılmıştır. O günden sonra bir daha sahneye çıkmaz. Ta ki 10 Haziran 2004’e kadar. Sezen Aksu, ablası için Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda ‘Müzeyyen Senar 70. yıl’ konseri düzenler. 5 bin kiÅŸi tiyatroyu doldurur. Göksel, Sibel Can, Ajda Pekkan, Mustafa SaÄŸyaÅŸar gibi sanatçılar sahneye çıkıp, Müzeyyen Senar ÅŸarkıları okurlar. En son kendisi çıkar. Seyirciler ‘Müzeyyen Çınar’ diye bağırır. Bu onun sahneye son çıkışıdır. Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!