Babamı çok üzdüm ama o beni affetti

Güncelleme Tarihi:

Babamı çok üzdüm ama o beni affetti
Oluşturulma Tarihi: Nisan 02, 2004 00:53

Yaklaşık dört yıl önce Mehmet Ali Erbil’le yaşadığı fırtınalı ilişki ve yine Erbil’le çektirdiği fotoğraflardan dolayı tam bir aile dramı yaşamıştı Nefise Karatay... Gökçeada’da tek başına yaşayan 73 yaşındaki baba Orhan Karatay, kızının yaptıkları karşısında isyan etmiş, onu evlatlıktan reddettiğini açıklamıştı. Nefise Karatay’ın bu tatsız olayın ardından hala babasıyla görüşmediği, baba Karatay’ın ise kızını görmek istemediği konuşuluyor. Uzun zamandır bu konu hakkında açıklama yapmayan ünlü manken, babasıyla arasında yaşananları ilk kez Kelebek’e anlattı.

Babam yakışıklı bir denizciydi

Benim babam denizciydi. Özel bir şirkette ikinci kaptan olarak çalışıyordu. Dolayısıyla arada hep hasret vardı. Çünkü gittiği zaman aylarca dönmüyordu. Bu yüzden de 40 yaşında evlenmeyi tercih etmiş. Babamı denizci kıyafetleriyle hatırlıyorum da çok yakışıklıydı. Geleceğini duyduğum an balkona çıkar, saatlerce onu beklerdim. Müthiş bir sevgim vardı ona karşı. Biz dört kardeşiz. Babam bir ara ailesini alarak Almanya’da yaşamış. Çünkü çalıştığı şirket bir Alman şirketiymiş. Ben orada dünyaya geldim. Altı yaşıma kadar Almanya’da yaşadım. Sonra babam emekli olunca İstanbul’a kesin dönüş yapmaya karar verdik.. İlk önce İstanbul’a yerleştik. Ancak o daha sakin, daha huzurlu bir hayatı tercih edince Gökçeada’ya taşındık. Benim çocukluk ve genç kızlık dönemlerim hep Gökçeada’da geçti. İstanbul’a akrabalarımızın yanına gidiyorduk ama artık Gökçeadalı olmuştuk.

Robinson hayatını tercih etti

Babam bizlere hep, ‘Hepiniz özel çocuklarsınız. Çünkü ben sizleri özel yetiştirdim’ derdi. Babam da çok özel bir insandı. Tam bir İstanbul Beyfendisidir. Çünkü bütün ailesi İstanbulluydu. 50 ve 60’lı yılların İstanbul’unu bildiği için keşmekeşliğe tahammül edemedi. Buradaki hayatın çok sıkıntılı, insanların güvenilir olmadığını gördüğü için de Gökçeada’da kendine bir yer buldu. Ancak annem orada yaşamaktan mutsuzdu. Çünkü babam biraz Robinson gibi bir hayatı olmasını isteyen bir insandı. Böyle bir hayatı tercih etti ve hala bu hayatını sürdürüyor. Ada’da mutlu. Ama bizleri de oraya mahkum etmedi. Sadece hepimizi tertemiz bir ortamda, tertemiz çocuklar olarak yetiştirdi... Hep onun gözü önündeydik. Bizlere kıyamazdı.

Babamın Gökçeada’da bir restoranı ve oteli vardı. Kendisi bunlarla ilgilenirdi. Ve bizi asla çalıştırmazdı. Dediğim gibi kıyamazdı. Özel şoförle okula gidip gelirdik. bizleri asla servise falan bindirmezdi. Oradaki yaşantımıza göre dururumuz fena değildi. Sürekli peşimizde özel koruma gibi birisi dolaşırdı. Başımıza bir şey gelmesin diye çok titiz davranırdı.. Hiç sıkıldığımı hatırlıyorum. Çünkü sevgi anlamında doyuma ulaşıyorduk. Yani çocukluğum çok mutlu geçti. Resim yapmaya çok meraklıydım. Yıllarca karakalem ve yağlı boya çalışmaları yaptım.. Bu yüzden hep mimar olmayı isterdim. Ancak babam da eczacı olmamı isterdi ve hep bir Karatay eczanesi açmamı hayal ederdi. Ne olacağıma karar veremediğim bir dönemde İstanbul’a yeğenimin yanına geldim. Babamın gözünde artık büyümüştüm. Tek başıma, burada bir şeyler yapmama izin vermişti. Yeğenim Mimar Sinan Üniversitesi’nden mezunuydu. Onun sayesinde Mimar Sinan’da çizim kurslarına başladım. Yetenek sınavına girdikten sonra okula devam etmeye düşünüyordum ama olmadı.

Mimarlık yerine mankenlik

Yeğenim Lale Abla sayesinde bir gün Neşe Erberk’le tanıştık. Neşe Abla hem annemin hem de babamın aile dostlarının çocuklarıydı. O dönemler sunuculuk yapmak istiyordum. Bunu Neşe Abla’ya söyledim. O da beni ajansına aldıktan sonra Türkiye güzellik yarışmasına girmemi istedi. Arkadaşlarım da çok ısrar ediyordu. Hatta zaman zaman babam bile, ‘Benim kızım bu yarışmaya girse kesin birinci olur’ diyordu. Sürekli yarışmaya girmem ısrar edilince ben de girdim. Ve Türkiye ikinci güzeli oldum. Sonra da hayatımda sunuculuk ve mankenlik dönemim başladı.

Sema DENKER


Yüzüğü sol elimde


Bugüne kadar Murat’la (Varol) yaşadığım aşkı kimseyle yaşamadım. Bizim ilişkimizde yalana hiç yer yok. Her konuda birbirimize dürüstüz. Aldatmak başka bir şey, kandırmak başka bir şeydir. Murat’ın beni kandırmayacağına eminim. Eğer kaçamak yaptıysa bunu söyler. İçinde bu sıkıntıyla ya da beni aptal yerine koyarak yaşamaz. Çünkü çok dürüst bir insan. Bizim hayatımızda pembe yalana da yer yok. Çünkü küçük yalan söyleyen insan daha tehlikelidir.

Bana evlenme teklifi etti. Aldığı yüzüğü de sol elimde taşıyorum. Bu ne zaman resmileşir bilmiyorum ama şu an böyle mutluyuz. İyi günde de kötü günde de onun yanında olmaktan çok mutluyum. Önemli olan iyi bir insan, dürüst bir insan olmasıdır. İşte Murat adam gibi bir adam. Belki dışarıdan bakıldığı zaman iyi bir sevgili olarak durmayabilir ama iyi bir insan. İyi bir insan olduğu için de her şeyi hak ettiğine inanıyorum.

Ve onunla geçirdiğim hiçbir dakikadan pişman olmayacağım. Beni aldatsa bile onu tanıdığım için çok şanslıyım.

Ruhum bakire değil

Gökçeada çok huzurlu, çok temiz bir yerdir. Dolayısıyla temiz bir insan olarak büyüdüm, yetiştirildim. Ancak ruhumun kirlendiğini hissediyorum. Bunun mesleğimle ilgisi yok. Belli bir zaman sonra o temizlik, saflık, dokunmamışlık kalmıyor. Yani benim ruhumun bakireliği Gökçeada’da kaldı. O kadar çok ortamlara giriyorsun ve insanlarla karşılaşıyorsun ki ruhumun bakire kalması mümkün değil. İster istemez ortama uymak zorunda kalıyorsunuz. Ancak ben yine de içimdeki o saf Nefise’yi koruduğuma inanıyorum. En azından iyi niyetimi koruyorum. Babam bana, ‘sen benim kuzumsun ama kurtlar sofrasındasın yavrum’ demişti. Öyle ya da böyle yaşadığım hayattan memnunum. Şu anlamda memnunum, mutlu olmadığım bir işte değilim. İşimi severek yapıyorum. En önemlisi ailemin yüzünü yere eğdirecek bir şey yapmıyorum. Bir ev kurdum. Ailem ile yaşıyorum. Sonuçta yaptığım her şey kendi emeğim, kendi param, kendi alın terimle yaptığım şeyler. Evime girdiğim zaman o kadar mutluyum ki... Çünkü her şey bizim çalışmamızın eseri. Ve ben yine kendi temiz dünyamda yaşıyorum. Onu kirletmedim. Önemli olan da bu.

Etle tırnak ayrılır mı

Bundan 3-4 yıl önce babam ile yaşadığım o tatsız dönemler çok abartıldı. Sanki uzun zamandır görüşmüyormuşuz, birbirimize dargınmışız gibi yansıtıldı. Hatta onu arayıp sormadığım, terkettiğim bile yazıldı. Böyle bir şey söz konusu değil. Sadece kısa süreli bir kırgınlık yaşadık hepsi bu. Etle tırnak birbirinden ayrılmaz. Benim yaşadığım babamla aramızdaki çok özel bir konudur. Ve ben, aramızdaki bu tatsızlığı hiç yaşanmamış olarak kabul ediyorum. Şu an kendimi yenilenmiş, yeniden doğmuş olarak görüyorum. Yaşadığım o olayları hiç hatırlamıyorum. Bunu hatırlayarak yaşanmaz.

Sonuçta çok güzel giden bir ilişkim var. Ailemle de ilişkim çok güzel. Bazı şeylerin hatırlanması ya da hatırlatılması mutsuzluktan başka bir şey vermez. Evet babamı çok üzdüm, kırdım bunu biliyorum. Ama bu kırgınlığımız uzun sürmedi. İnsan gençken bir hata yapabilir. Önemli olan, bundan gerekli dersi alıp, o şekilde davranmaktır. Yaşadığımız bu olaydan sora babamla birbirimize çok kenetlenerek, ve yolumuza daha sıcak bir şekilde devam ettik. Ben her zaman babamı çok sevdim, taptım. Çünkü dediğim gibi çok özel bir insandır. Ben ona hayran olarak büyüdüm. Çocukken bile benim için en muhteşem insan babamdı.

Birbirimizden kopmak gibi bir şey söz konusu bile olamaz. Biz sorunumuzu onunla aramızda çözümledik. O şartlar ne olursa olsun her zaman benim yanımdadır, bana sahip çıkar, ben de aynı şekilde ona. İlişkimiz eskisinden bile daha iyi oldu. Her şey çok güzel... Söyleyeceğim tek şey kimse babasını üzmesin. Çünkü onlar evlatlarının iyiliğini düşünmekten başka bir şey yapmıyor..
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!