Atatürk’ün Veysel’i polise arattığı gece

Güncelleme Tarihi:

Atatürk’ün Veysel’i polise arattığı gece
OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 21, 2005 00:00

Aşık Veysel'in kızı, damadı ve torunu Hürriyet'e konuÅŸtu. Damadı Hüseyin Özer, Atatürk'ün Aşık Veysel'i arattığı geceyi Yener Süsoy'a anlattı:Yarı profesyonel gazetecilik hayatımın baÅŸladığı 1964’te katıldığım Malik Yolaç’ın AkÅŸam Gazetesi’ndeki ilk röportajımı Aşık Veysel’le yaptım. Sirkeci’deki Afyon EskiÅŸehir Oteli’nin kalorifersiz, buz gibi bir odasında demir karyola üzerinde tanıdım büyük ozanı ilk kez. ÇiçeÄŸi henüz burnunda bile olmayan bir muhabir adayı ve koskocaman bir Veysel. 21 Mayıs 2005, Aşık Veysel’imizi kaybediÅŸimizin 32’nci yılı. Yüzyılın en büyük halk ozanını, bugüne kadar hiç konuÅŸmayan, hiç görülmeyen bir kızından, damadından, torunundan dinleyelim dedik. Kağıthane tepelerindeki Hasdal yamaçlarında bir çaÄŸdaÅŸ gecekonduda saatler boyu andık Veysel ustayı. En küçük kızı Hayriye Özer, damadı ve köydeki kapı komÅŸusu Hüseyin Özer ile güzeller güzeli kızları ÇiÄŸdem Özer, hiç bilmediÄŸimiz, duymadığımız anılarıyla Aşık Veysel’in bir baÅŸka yüzünü çıkarttılar aydınlığa. Veysel usta, gitmeden çok önce dediÄŸin gibi, dünyanın sonuna mı kaldık yoksa? Gelin belli deÄŸil, kız belli deÄŸil... Ne nasihat duyduk, ne öğüt aldık... Sohbet belli deÄŸil, söz belli deÄŸil. Ä°nsanın edebi, udu kalmadı... Günahın, sevabın adı kalmadı... Hakikate giden iz kalmadı... renkler çoÄŸaldı, boya bozuldu... KumaÅŸ belli deÄŸil, bez belli deÄŸil... Tam çalgıya karıştırdık kavalı... Davul belli deÄŸil, saz belli deÄŸil.EN KÜÇÜK KIZI HAYRÄ°YE ANLATIYORÄ°lk eÅŸi Esma’yı aldatmasına raÄŸmen ölünceye kadar sevdi - Babamı 25 yaşındayken Esma adlı köyün çok güzel kızlarından biriyle evlendirmiÅŸler. Ondan bir çocuÄŸu olmuÅŸ, ama anasının memesi aÄŸzına tıkanıp ölmüş. Derken Esma Hanım, evdeki yanaÅŸmayla babamı bir başına bırakıp kaçmış. Babam, Esma’nın kaçacağını anlamış ama, yapacağı bir ÅŸey yok. Ama yine de hainlik etmemiÅŸ, öyle örnek bir insandı Yener Bey. Bak ÅŸimdi sana anlatacağım, kim böyle bir ÅŸey yapabilir? Evde kimse yokken babam, Esma Hanım’ın çorabının içine biraz para koymuÅŸ. Evden kaçtıktan sonra iki sevgili Bafra’da bir çeÅŸmenin başında serinliyor. O anda Esma Hanım, çorabını aralayınca paraları görmüş. Hemen anlamış, parayı kaçarsa sefil olmasın diye babamın koyduÄŸunu...Babam, sevgilisiyle evden kaçan ilk karısı Esma’yı meÄŸer çok severmiÅŸ. Esma gittikten çok sonra bile babam hálá onu hayallerdi, köyün en güzel kadınlarından biriymiÅŸ. Bir gün kapıyı çalıp bana ‘Çok başım aÄŸrıyor kızım, babandan benim için bir ilaç iste?’ dedi. Çok ÅŸaşırdım, ‘Nasıl isteyebilirim Esma anne?’ deyince, ısrar etti; ‘Sen iste, o verir’ dedi. Çekine çekine varıp söyledim babama. Elini cebine attı, çıkardığı aspirini avucumun içine koydu. O anda bana söylediÄŸi de hala kulağımda; ‘Onun başı daha çok aÄŸrıyacak.’ Hakikaten dediÄŸi gibi de oldu, kadının hayatı periÅŸanlıklarla geçti. Babam akciÄŸer kanseriydi, durumu çok ağırlaşınca Esma gelip kendisiyle helalleÅŸmek istedi. Babama sordum, ‘İstiyorsa gelsin’ dedi. Kadın kapıya kadar geldi; tam içeri girecekken ‘Ben o adama çok çektirdim, Allah da beni periÅŸan etti. Ne yüzle onunla helalleÅŸeceÄŸim’ deyip geri kaçtı. Babamın ölümünden sonra Esma da çok yaÅŸamadı, kocası da felç oldu, ailece dağılıp gittiler. Gülizar anam, Esma’ya hiç kıskançlık duymazdı, onunla iyi konuÅŸurdu. Annem o kadar çok temiz kalpli, saf bir köy kadınıydı ki. Babamla görüşleri çok ayrıydı, zaten babamı sadece annem deÄŸil hiçbirimiz anlayamadık. DAMADI HÃœSEYÄ°N ÖZER ANLATIYORAtatürk, Dolmabahçe’de radyoda dinlemiÅŸ babamı- Bir gün Åžemsi Yastıman’ın evindeyiz, Baki Süha EdiboÄŸlu, Behçet Kemal ÇaÄŸlar, Mesut Cemil de orada. Öyle bir muhabbet ziyafeti var ki, tadına doyamazsın. O gün Mesut Bey’in aÄŸzından dinledim, ÅŸimdi ilk defa size anlatacağım. Veysel baba, 1933’te uzaktan akrabası da olan Ä°brahim adlı bir arkadaşıyla Ä°stanbul Radyosu’na gidiyor. Yayınlar o zamanlar Tokatlıyan Han’dan yapılıyor, müdürü de Mesut Cemil. Ä°brahim önden girip Mesut Bey’e babamı tanıtıyor. radyoda çalıp çalamayacağını soruyor. Veysel’e diyorlar ki ‘Aşık, ÅŸimdi seni bütün dünya canlı canlı duyacak, ona göre çal, söyle. Köyde kadınlar madımak toplar gibi yapacaksın, biz sesini yükseltip indiririz.’ Baba vuruyor sazın tellerine, türkülerini art arda çalıp söylüyor. Radyoda iÅŸleri bitince bizimkiler Tokatlayan Han’dan çıkıp Kuledibi’ne doÄŸru yürüyorlar. Tam o sırada polis köşe bucak Aşık Veysel’i arıyor. MeÄŸer Atatürk, Dolmabahçe’de Veysel’i dinleyip çok beÄŸenmiÅŸ, hemen saraya getirilmesi için emir vermiÅŸ. Ä°stanbul kazan, polis teÅŸkilatı kepçe, arıyorlar Veysel’i ama, bulunamıyor. Veysel baba ertesi sabah arandığını öğrenince derhal Mesut Cemil Bey’e gidiyor. Mesut Bey bir ÅŸeyler yazdığı kağıdı Dolmabahçe Sarayı’nda Atatürk’ün yaveri Şükrü Bey’i bulup vermelerini söylüyor. Atatürk’ün huzuruna çıkacağım diye kan ter içinde saraya gidiyorlar. Mesut Bey’in yazdığı kağıdı verdikleri kiÅŸiden aldıkları cevapla ikisinin de hayalleri yıkılıyor: ‘Dün keyif zamanıydı, bugün ise mesai zamanı. Mesai zamanında babası bile gelse giremez içeri.’ Veysel baba, Atatürk’le görüşemediÄŸi için çok hayıflanırdı. Bir de, askere gidip cephede ÅŸehit olamadığına yanardı. TORUNU ÇİĞDEM ANLATIYORDedemi hiç görmedim ama onu iyi tanıyorum- Ben 5 kardeÅŸin en küçüğüyüm, doÄŸum tarihim 1975. Annem de Aşık Veysel’in en küçük kızı. Sadece biyolojik olarak Aşık Veysel’in torunu kimliÄŸine sarılmak bana yetmez, bunu yapmam. Onu satır satır okumalı, nota nota anlamalıyım, tanımalıyım. Dedemi görmemiÅŸ olmam, onu anlayamayacağım anlamına gelmez. Ben buradaki Sivaslıların kurduÄŸu 600’ü aÅŸkın derneÄŸin bütün davetlerine gitmeye, onlarla aynı havayı solumaya çalışıyorum. Ben Ä°stanbul’da doÄŸdum, büyüdüm ama, kendimi Sivrialanlı olarak kabul ediyorum, öyle daha mutluyum. Yılda birkaç kez köye gidip kalıyorum, mezarları ziyaret ediyorum, müzeleri inceliyorum. Arkadaşımız Yener Süsoy, gazeteciliÄŸe baÅŸladığında ilk röportajını 1964 yılında Aşık Veysel’le yapmıştı. Süsoy, röportajının yayımlandığı AkÅŸam Gazetesi ve son büyük halk ozanının torunu ÇiÄŸdem Özer’le.Ruhi Su, dedemin türküsünü söyleyinceRuhi Su bir dost meclisinde dedemin bir türküsünü söylemiÅŸ. Bitince dedeme sormuÅŸlar ‘Aşık nasıl buldun?’ diye. O da şöyle cevap vermiÅŸ ‘DaÄŸlarda bir çiçek olur, alır onu ÅŸehre getirirsiniz. Çok güzel saksılarda, çok güzel ÅŸekilde onu beslersiniz. Ama, eski kokusunu tutturamazsınız.’ Ben Anadolu Ãœniversitesi Açık Öğretim’de halkla iliÅŸkiler okudum. Gazete ilanıyla Akbank’a girdim, önce bankacılık bölümündeydim. Kısa bir süre sonra Suzan Sabancı Dinçer’in asistanı oldum. Bu arada Londra’da çeÅŸitli kurs ve seminerlere, halen Suzan hanımın asistanlığını keyif ve gururla yapıyorum.Ä°nsanları ayak sesinden tanırdıEn küçük kızı Hayriye Özer, ünlü halk ozanının hiç bilinmeyen yanlarını Hürriyet’e şöyle anlattı: Babam bize isimlerimizle hitap ederdi, bazen de ‘kuzum, canım’ diye ilaveler yapardı. Sessizce yanından süzülürken bile hangimiz olduÄŸunu anlar, ismini söylerdi. Bir gözünü çiçek hastalığından, öteki gözünü de kazayla kaybetmiÅŸ, 7 yaşına kadar gözleri saÄŸlammış. O günlerde köyde gördüklerinden aklında kalanları hep sorardı. ‘Yolun karşısında ÅŸu çalı vardı, filan yerde ÅŸu taÅŸ vardı, hálá duruyor mu’ diye sorardı.Babamın gündüzleri ÅŸiir yazdığını hiç hatırlamam, çoÄŸu zaman ya uyurdu, ya misafirleriyle konuÅŸurdu. Åžiirlerini, türkülerini hep gece yazardı. Bizim o yaÅŸta aklımız ne erecek ki, geceki mırıldanmalarını ben hep hasta olduÄŸuna yorardım.Yemeklerden en çok kuru fasulyeyi severdi. Ankara Yüksek Ä°htisas Hastanesi’nde yatarken bile ona özel kuru fasulye yaparlardı.Her türlü içkiyi içmiÅŸtir ama, en çok rakı içerdi. Asla 3 kadeh kararını geçmezdi.Sigaranın her türlüsünü içerdi, sadece Gelincik’ten uzak dururdu. ‘Pipo içmezsem karnım doymuyor’ derdi. Yener Bey, rahmetli babam çok sık aÄŸlardı, en çok kendi kaderine üzülürdü.Radyo dinlemeyi çok severdi, radyosu hep baÅŸ ucunda dururdu. Haberlerin hiçbirini kaçırmazdı, yurttan ve dünyadan haberleri kaçırmazdı.Rüyamda babam bana cebinden bir elma çıkarıp verdi ve şöyle dedi: ‘Bu elmayı saklayacaksın.’ Hayırdır inÅŸallah deyip rüyamı birkaç gün sonra komÅŸumuz olan bir büyüğe anlattım. O arada öğrendim ki, 5. çocuÄŸuma hamileyim. Ama niyetimiz çok olacak diye çocuÄŸu aldırmak. YaÅŸlı kadın ‘Sakın ha, günaha girersin, o elma bu çocuk’ dedi. Ben de doÄŸurmaya karar verdim, oÄŸlan olsaydı adını Veysel koyacaktık. Kız olunca, babamın en sevdiÄŸi çiçek ÇiÄŸdem’i seçtik. Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!