Asıl zampara kadınlar

Güncelleme Tarihi:

Asıl zampara kadınlar
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 07, 1997 00:00

Önce jön, sonra mizahçı olan Hürriyet yazarı Tekin Aral, bir zamanlar da ‘‘Beyoğlu fırlaması''ydıFırt'ta ‘‘Salacak'' yazılarınız vardı, hâlâ dillerde. Keşke gene yazsanız?- Hep soruyorlar şimdi de. O tipler var mıydı, diye. Şimdi de varlar. Onlardan biri belki benim. Orada doğdum büyüdüm. Şimdi de birçok şey yazıyorum, çiziyorum. Cannes'a gittim. Gala basın mensuplarına yasaktı. Ama ben girdim, aktörlerle, aktrislerle birlikte yürüdüm. Tüm dünya basını benim de fotoğraflarımı çekti. Çok iyi bir sayfa haber olmuştu gazetede. Çok çabuk adapte olabiliyorum. Şimdi bu röportajdan sonra Dans Bar'a gideceğim. Sabahlara kadar dans mı?- Yo, insanlar ne yapıyor, ediyor; seyredeceğim. Ne olup bittiğine bakmazsınız bir şey üretemezsiniz. Yalnızca kasaba politikacısı eleştirmekle mizah olmuyor.Bunca çıkardığınız dergiden, geçmişten sonra Hürriyet'te mutlu musunuz?- Hürriyet'te yaptığım işin etki derecesini bilmiyorum. Yaptığımın iyi olması ölçüm. Gazetede rahat çalışıyorum.İnsanlara, olaylara mizahi mi bakıp mizah yapıyorsunuz?- Mizahın haince planlanıp kuyumcu terazisiyle ölçerek yapılması gerektiğine inanıyorum. Alışverişte karşılaştığım insanlar, ensesine bir tokat atıp komik şeyler söylememi bekliyor. Mizahçılar pek öyle kah kah, kih kih insan değildir. Futbolcu da sokakta yürürken her gördüğü konserve kutusuna tekme atmaz. Ama keyifli yönlerimiz vardır; hatta benim bile!Kader mi getirdi yoksa çocukken mi karikatüre başladınız?- Bu işi çok bilinçi başlamadım. Bir baltaya sap olmak için başladım. Durduk oturduk yerde insanın içinde mizah duygusu olması çok kolay değil. 15 yaşındaydım. İyi resim yapıyordum. Oraya buraya gönderiyordum. Böyle başladım. İlki Dolmuş dergisinde yayımlandı. O zamanlar bu işin ustaları vardı. Alan dardı. Mizah için liseden sonra okumadım. Bir de başrol oyunculuğunuz, jönlüğünüz var.- 1962 yılıydı sanırım. ‘‘Kanun Der ki'' filmiydi. Kanunun açıklarından yararlanarak bana başrol vermişlerdi. Köy filmiydi ama Kadıköylü gibi giyinmiştik. İspanyol paça kot pantolonlar, ekose gömlekler... Başıma gelmeyen kalmadı. Attan düştüm, dayak yedim, üçüncü derecede yandım. Aslında bunlar filmlerde kötü adamların başına gelir. Bir keresinde at beni Sarıyer sırtlarından caddeye kaçırdı. Arkamda minibüsler filan. Senaryo da bir taraftan yazılıyordu. Bazen de önce film çekiliyor, çekilen sahnelerin senaryosu daha sonra yazılıyordu.Tek pantolon devriJönlükle mizah bir arada mı yürüdü?- Sonra gazetelerde çalışmaya başladım. Ressamlık yaptım. Uzun yıllar çizgi film çalışmalarında bulundum. Birden kendimi o zamanın Günaydın'ının birinci sayfasında dokuz sütun karikatürler çizerken buldum. Derken 1974'te Gırgır, 1976'da da Fırt'ı çıkardık. Sizin eşinizle tanışmanız da mı kaderin cilvesiyle oldu?- Hayatımda ilk defa Divan Pastanesi'ne gittim. Bir arkadaşım orada randevu verdi. Kahve söyledim, benim kahve ona gitti. Doğru yere gitmiş. Tanıştık böylece.Kadınları nasıl görüyorsunuz?- Kadınları çok seviyorum. Çok ciddiye alıyorum. Çok vericiler. Yalnız zaman zaman acı çektiriyorlar. O zaman onlara çok kızıyorum. Masanızda her şey çok düzenli, dahası paralel duruyor, bir simetri tutkunuz mu var?- Yok öyle şey. O bizim Müjdat Gezen'de vardır. Mizahçılar dağınık tanınırlar ama ben düzenliyimdir. Yatılı okulun verdiği alışkanlıktan da geliyor. Ya da çocukluğumda, gençliğimdeki kötü koşulların etkisi. Çok yoksul günler yaşadım. Babıali'de otellerde, dört kişilik odalarda yatardım. Üsküdar'dan her gün Babıali'ye gitmek, elinde karikatür kapı kapı dolaşmak mümkün değildi. Kapılarda yatmak gerekiyordu. 40 karikatüründen birini beğenecekler de 10 lira verecekler... Parasızlıktan, aldığım barbunya konservelerini yiyip içine sinek atar, konserveyi iade ederdim. Tabii parayı geri alıp ertesi gün yeni konserve almak için. Babıali'deki bütün bakkallar beni tanırdı. Artık Beyazıt bakkallarına gider olmuştum.Şimdiki mizahçılar daha şanslı. Başta çileyi siz çektiğiniz için mi?- Biz çektik diyemem. Herkes, hepimiz çektik. Ama işimden iyi paralar kazandım. Birlikte çalıştığım arkadaşlarım da kazandılar. Aslında çok daha fazlasını da kazanmalıydık.Aristokrat gibi davranıp yaşadığınız söyleniyor.- Olanaklarım elverdiğince, her şeyin en iyisini, kendimce en zevklisini yemeyi, içmeyi, özellikle de giymeyi seviyorum. Bu benim tek pantolon devrimden beri böyle. Yani, bir tek pantolonum olduğu zamanlar bile, onu hep en temiz, en şık biçimde giymeye özen gösterirdim. Çok kişi şaşırır, yahu sende bu pantolondan kaç tane var, diye sorarlardı. Kendimi kaliteli şeylerle bir arada düşünmeyi seviyorum. Cezası neyse ödemeye razıyım, hakim bey, pardon, Gülden Hanım! Bu benim yaşam biçimim. Dahası, ailemin de yaşam biçimi... Bunları da kendim için yapıyorum. Aynada (Tabii olabildiğince) aklı fikri ile olduğu kadar, görünümüyle de düzgün birini görmek hoşuma gidiyor. Kendimi koyduğum yerler var. Oraları ben biliyorum. Kimsenin gözüne sokmak da istemiyorum...Neler başarmak isterdiniz başka?- En iyi keman ya da en iyi piyano çalmak değil. Ama hiç piyano bilmediğim halde birden çalmaya başlayarak herkesi şaşırtmak isterdim. Fenerbahçe takımında çıkıp da futbol oynamak isterim. Hatta kolum kırıkken tribünden fırlayıp şu 56 yaşımda takımı yenilgiden kurtarmayı hayal ederim. Ama bir Süpermen olmayı hayal etmem. Çünkü yok öyle bir şey. Mizahçı ruhunuza Hürriyet Medya Towers iyi geliyor mu?- Asansörde gençlerle karşılaşıyorum. Hepsi blue jean'li. Gazetede izin verseler, blue jean satarım, ne çok para kazanırım. Gazetenin korumaları çok hoş, çok sıcak. Gazetecinin korumalardan dayak yemediği tek yer bizim gazete. Özellikle bir sanatçı için çalışması, üretmesi kolay yer değil. Mutlaka teknolojik herşey düşünülmüş. Ama birbirimizle asansörde tanışıyoruz. Bina çok büyük. Bazen sokakta kaçtığınız alacaklılarla, ev sahipleriyle gazetede karşılaşıyorsunuz. Adam ilan vermeye gelmiş! Ben bir gazetede çalışırken pencereden girip çıkardık. Kapısına giden yol çok uzun ve karanlık olduğu için. Hürriyet'te pencere de yok!Müthiş bir mizah kaynağı gördüğünüz politikacı, şarkıcı var mı?- Kesinlikle, hepsi oluyor. O kadar çok var ki. Ama isim verirsem, özel bir dikkat gösterdiğimi düşünürler. Ama televizyonların çoğu lahmacun kokuyor. Artık daha iyi koksun, diye ekranda da lahmacun yapmaya başladılar. Televizyon eleştirileri yapmaya başladım bu nedenle. Yıllarca iktidarları eleştirdim, şu anda da televizyonları eleştiriyorum. Çünkü şu an iktidarda olan televizyonlar. Hepimizi televizyonlar idare ediyor. İstedikleri an hiç olmayacak birini tepeye oturtup, en tepedekini aşağı indirebiliyorlar. Futbolcuları bile televizyon idare ediyor. Yedi yaşındaki çocuğa Einstein muamelesi yapıyorlar.Karikatürlerde neden zenginler şişman ve purolu çizilir?- Belli simgeler vardır. Bizde zenginler hep şişman, göbekli, purolu çizilir. Hiç şişman zengin gördünüz mü? Kilo vermek için sağlık salonlarına giderler. Diyetler yaparlar. Papyonlu politikacılar çizdik hep. Cumhuriyet bayramında bile takmıyor adamlar. Hatta biri kravatı beline bağlamıştı.Konuşma balonları? Çizgiyi anlamazlar diye mi?- Karikatür yazılı da olur, yazısız da. Çok isterseniz çizgisiz de olur. Karikatürü zincirlerle kurallara bağlamak, hem de günümüzde saçma sapan bir iştir. Karikatürü yazılı, yazısız, noktalı, virgüllü, beyazpeynirli, kıymalı diye ayırmaya, evcilleştirmeye kalkışmak niye ki? Biz de en bi yazısız karikatür savunucuları, aynı zamanda dünyanın gene en bi yazılı karikatürlerini yapan büyük ustalar Wolinski'lere Reiser'lere tapınmaktan da geri duramazlar. Boşverin. Herkes dilediği gibi çizer. Beğenen beğenir, beğenmeyen de küçük kızını vermez!..İyi ki mizahçı olmuşum. Bir daha doğsam, yine olurum der misiniz?- Mizahçı filan olmazdım. Ne güzel adam gibi işler var. 10 dakikada milyarlar kazanılıyor. Böyle stressiz, kendime rahat zaman ayıracağım, az çalışarak çok para kazanacağım işler bulurdum.Şöyle İtalyan bir m
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!