Ankaralı gazetecilerin atladığı düğün

Güncelleme Tarihi:

Ankaralı gazetecilerin atladığı düğün
Oluşturulma Tarihi: Kasım 14, 2001 00:00

ANKARA'daki arkadaşlarımız, geçtiğimiz aylarda gözlerinin önündeki bir olayı atlamışlar. Hem de insanı sinirden çatlatacak bir şekilde atlamışlar.Bunu geçen perşembe akşamı Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması için verilen yemekte öğreniyorum.MASADAKİ BAKANLARYemekte masamızda iki devlet bakanı var.Biri ANAP'lı Nejat Arseven.Öteki de Şükrü Sina Gürel ile eşi Zeliha Gürel.Zeliha Gürel'i daha önce Fransız büyükelçisinin birkaç davetinde görmüştüm.Ama öyle iyi tanıdığımı söyleyemem.O akşam yemekte epey sohbet ettim.Hemen fikrimi söyleyeyim.Çok hırslı ve girişken bir kadın.Aynı zamanda müthiş mizah anlayışı var.Bazı konularda çok kararlı bir tutumu var.O konularda tartışmaya girmeye hiç çekinmiyor. Tabii gazetecilere kızıyor.Evlendiği günlerde yazılıp çizilenler onu çok kızdırmış. Ben ise farklı düşünüyordum.‘‘Türk basını bu konuda size çok nazik davrandı’’ dedim.‘‘Daha ne yapabilirlerdi ki’’ diye sordu.‘‘Mesela İngiliz tabloid gazetelerinin eline böyle bir fırsat geçseydi, sizi paramparça ederlerdi’’ diyorum.MATA HARİ DERLERDİAynı soruyla karşılık veriyor:‘‘Daha ne yaparlardı ki?’’Kendimi tutamayıp şu şakayı yapıyorum.‘‘Mesela şunu yaparlardı. Şükrü (fakülteden arkadaşım olduğu ve küçük bir çevrede bulunduğumuzdan ismiyle sesleniyorum) bakan. O sırada sizin çalıştığınız yer Fransız Büyükelçiliği. Bunu dikkate alıp, şöyle bir başlık atabilirlerdi: Sevgili mi, Mata Hari mi?’’O da aynı mizahi anlayışla şu cevabı veriyor:‘‘Keşke öyle yazsalardı. Mata Hari çok karizmatik bir kadın.’’Tabii onları en çok balayı seyahati için yazılanlar kızdırmış.‘‘Biz Hürriyet'te o kadar acımasız değildik’’ diyorum.O günü çok iyi hatırlıyorum.Balayına giderken ne başlık atalım diye düşünürken, ben kravatına takıldığım için, ‘‘Balayına bile kravatlı gitti’’ diyelim demiştim.Başlıkta onu demedik ama, galiba resimaltının başlığı böyleydi.‘‘Hálá da aynı şeyi düşünüyorum. İnsan balayına bile kravatlı gider mi?’’ diyorum.Zeliha Gürel, ‘‘Otele girer girmez kravatları atıp, blucinleri çektik’’ diyor. Gazetecilerden öcünü nikáh gecesi almış.Bunu ilk defa o akşam anlattı.Bütün gazeteciler nikáhın kıyılacağı evlerinin önünde toplanmışlar.Nikáh kıyılmış. Herkes onları evde sanırken, onlar apartmanlarının bodrum katındaki garajdan, yan apartmanın garajına geçmişler.Böylece komşu apartmanın yan kapısından çıkıp, başka bir arabaya binmişler.GİZLİ DÜĞÜNO sırada Şükrü Sina Gürel'in resmi makam arabası apartmanlarının önünde kalmış. Korumalar da orada beklemişler.Sonrası...Zeliha Gürel sonrasını şöyle anlatıyor:‘‘Biz oradan çıkıp, gazetecilerin önünden geçtik ve doğruca Ankara Palas'a gittik. Orada 30 arkadaşımız bizi bekliyordu. Bütün gece eğlendik, dans ettik. Anlayacağınız orada küçük bir düğün yaptık.’’Sonra yine aynı yoldan geri dönmüşler, yan apartmanın garajından kendi apartmanlarına geçip, evlerine girmişler.‘‘Biraz sonra da aşağı inip gazetecilere poz verdik’’ diyor.O gün, Türk basınının en büyük gündem maddesi buydu.BEN DE ATLAMIŞTIMAnkara'daki arkadaşlarımız bu olayı bir güzel atlamışlar.Zeliha Gürel o akşam bu olayı büyük bir keyifle anlattı.Olur böyle şeyler. Ben de 1980'li yıllarda rahmetli Özal'ın by-pass ameliyatı olacağı haberini atlamıştım. Hem de Güneş Taner'in verdiği bütün tiyolara rağmen...O yüzden kimse üzülmesin.KÁBİL’DE BİR KUŞ KAFESİDün televizyonlarda Kábil'i izliyorum.Yeni bir hayat başlıyor. Sakallarını kestiren gençler, yüzünü açan kadınlar...Kábil bir gecede başka çağa geçiyor.Ama bütün bu görüntüler içinde benim gözüm başka bir fotoğrafı arıyor.Uzun zamandan beri Taliban denilen vahşi kabileyle kafamda özdeşleşen her şeye meydan okuyacak bir fotoğraf.Bir çocuk düşünüyorum.Tercihen de bir kız çocuğu.Çünkü kadınlar erkeklerden, kız çocukları da erkek çocuklarından daha cesurdur.Bu kız çocuğunun elinde bir kafes olacak.İçinde de bir bülbül. Cıvıl cıvıl ötüyor.Taliban vahşileri, bu ülkede sadece müziği değil; kuşları da yasaklamıştı.Özellikle de ötücü güzel kuşları.İsterdim ki, bir kız çocuğu bu vahşilere karşı direnmiş olsun.Bir Anne Frank gibi evinin köşesinde bir kafeste kuşunu beslesin.Ve Taliban sürüsünün şehri terk ettiği gün, dışarı çıksın, kafesini havaya kaldırarak, fotoğrafçılara poz versin.Söyleyin dünyada bundan daha güzel bir zafer işareti olabilir miydi?Son söz.Eminim Kábil'de böyle bir kız çocuğu var- dır. Eminim ki, Taliban sürüsüne hem o, hem de güzel bülbülü direnmiştir. Ve o kız çocuğu mutlaka evinden çıkacaktır.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!