Akbaba bana gelmesin de!

Güncelleme Tarihi:

Akbaba bana gelmesin de
Oluşturulma Tarihi: Kasım 05, 2001 00:00

BİLMEM farkında mısınız ama 11 Eylül saldırısı ile ilgili haddinden fazla ciddi olan yazılarıma aniden son vermek zorunda kaldım.Bu kesintinin başlıca iki nedeni var:1- ‘‘Akbabanın 3 Günü’’ Sendromu: Bu aynı zamanda aptala malum olur sendromu olarak da bilinir. Adı bu olan filmde, hiç durmadan kitap okuyarak CIA için gerekli olan bilgileri toplamakla görevli memurlar bir anda öldürülürler. Çünkü hiç durmadan okuyup dururlarken ortaya çıkması istenmeyen gizli bilgilere de ulaşmışlardır farkında olmadan. Ben de hiç durmadan okuyup duruyorum ve de üstelik okumakla da kalmıyorum, öğrendiklerimi bir de sanki çok gereği varmış gibi yazıyorum. Bir gün Jackpot'u vuracağım; hani kumar makinesinde kolu çekersiniz birden ışıklar yanmaya başlar ‘‘Sen kazandın’’ diye bağırır makine ve oklar seni gösterir ya, öyle bir şey olacak ve ben de istenmeyen bir şeyi farkında olmadan yazacağım. Kabak gibi ortada kalacağım. Sonuçta da Jimmy Hoffa'nın başına gelenler benim de başıma gelecek. Adamın cesedini 20 yıldır arıyorlar be!2- Ciddi konuları yazmaktan vazgeçmemin ikinci ve daha önemli nedeni ise bu tür yazıların Rana'yı tamamen bıktırmış olması. Gizli servisler elinde ölümü göze alabilirim ama onun düşmanlığını göze alamam. Çünkü gizli servislerin aksine Rana direkt öldürmez, süründürür. Geçenlerde bir yazıma sadece bakıp okumaktan vazgeçti. Neden böyle yaptın dedim, bana yazıda çok sayıda kendisini ve kendisi gibi olan milyonlarca Türk'ü katiyen ilgilendirmeyen bir sürü isim olduğunu, yazıya sadece uzaktan bakmanın bile insanın içini bunalttığını söyledi. ‘‘Ama’’ dedim, ‘‘bu isimleri vermezsem kimse yazıya inanmaz herkes bunları benim uydurduğumu sanır.’’ O da dedi ki: ‘‘İsimleri versen de zaten herkes öyle sanıyor öyleyse bari hiç zahmet edip bizi de yorma.’’***Uzun lafın kısası bir ilginç deney daha filizlenme aşamasında boğulup öldü arkadaşlar.Tabii bu arada genel yayın yönetmeninin o hiç durup bitmeyen eleştirileri de vardı bu geçiş sürecinde.Ben artık bitmişim. Artık eski yazılara dönüş yapmam mümkün olamazmış. Halen yaşamakta olan ciddi yazarlar mezarlığına benim için de bir anıt dikilecekmiş, bunları söyledi durdu bana 15 gün boyunca. Şimdi elinizi yüreğinize koyun ve doğruyu söyleyin bana. Hangi insan böylesine ağır bir baskıya dayanabilir ki Allah aşkına!***Bir ara hayatımda sıkı bir değişiklik yapayım ve savaş muhabiri olarak bölgeye gideyim dedim.Bazı riskleri var tabii ki bunun. Örneğin katiyen Pakistan ve Hindistan güçlerine esir düşmemem lazım.Yıllardır adamcağızların aleyhine o kadar çok şey yazıp durmuşum ki savaş durumu olmasa bile beni tutuklayacaklar bir fırsat bulsalar.Vazgeçtim başvuru yapmaktan. Yanlış anlamayın beni, riskten korktuğum filan yok.Ayrıca başvursam Hürriyet beni anında bölgeye gönderir çünkü hiç durmadan ve bıkıp usanmadan ‘‘Beni Amerika'ya gönderin’’ dememden öylesine usanmış durumdalar ki değişik bir ülke adını telaffuz ettiğim anda bunu kabul edecekler, öyle durumdalar yani. Ruhsal dengelerini bozdum onların yemin ediyorum!Ancak savaş muhabiri olarak atanma başvurumu İkitelli tesislerine resmen yapmaktan vazgeçmemin nedeni tamamen başka.Afganistan'da ve komşu ülkelerde bar, meyhane yok sevgili okurlar. Bar olmayınca da geleneksel savaş muhabirliğinin en zevkli ve olmazsa olmaz koşulu olan boş anlarda ölümüne içip sarhoş olmak hakkı da ortadan kalkmış oluyor. Bu da oralara, resmi görev verilse bile gitmemek için kendi başına yeterli bir neden bence.***Aslında düşününce şu da aklıma geldi: Bu savaşta gerçekler bundan önceki savaşlara göre çok daha önce ortaya çıkacak sevgili okurlar.Bakın bunun nedenini de anlatayım:Eskiden savaş muhabirliği şöyle yapılırdı: Batılı ülke muhabirleri savaşın yapıldığı ülkeye giderler ve bombalanan yerlerden mümkün olduğunca uzak ve mutlaka ama mutlaka bir de güzel barı olan şehre toplu halde yerleşirler.Saatlerinin tümü içerek geçer ve birbirlerine savaş hikáyeleri anlatırlar.Sonra yeterince sarhoş olan muhabirler odalarına çıkarak, sarhoş kafayla, biraz önce başka muhabirlerden dinledikleri palavraları gerçek haber diye yazıp, merkeze gönderirler.Bu tür savaşlarda gerçekler ancak ya palavraların tükenmesi ya da içki stokunun bitmesinden sonra anlaşılabilir.Şimdiki savaşta durum farklı. Muhabirler yine oradalar ama bu kez sarhoş olunacak bir bar filan yok ortada.Ve herkes şimdi can sıkıntısından ve yapacak başka keyifli iş olmadığından hiç durmadan çalışıyor. Gerçekler yakında anlatılacak, bundan emin olun.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!