12 Eylül’ü Hatırlarken…

Güncelleme Tarihi:

12 Eylül’ü Hatırlarken…
Oluşturulma Tarihi: Eylül 12, 2005 17:50

Sevgili Serdar, 12 Eylül Askeri Darbesi’nin üzerinden tam 25 yıl geçmiş. Kolay değil çeyrek asır demek bu. Ve hala 12 Eylül askeri darbesinin gerçek yüzü ne gazeteciler, ne tarihciler ve ne de bilim adamları tarafından yazılmış değil. Herşey parça parça gözlerimin önünde adeta.1980 öncesi kanlı sokak olayları... (SEZAİ BAYAR)

Geliyorum diyen ihtilalin ilk ayak sesleri.

Çorum’da içsavaş provası.

12 Eylülden hemen önce patlak veren Konya gerici ayaklanması provakasyonu.

Her iki olayı yerinde gördüm, tanık oldum. Olayların içinde kalan ve dakika dakika yaşayan biri olarak yazdıklarımızın hepsi gazete sayfalarında kaldı. Yazmadıklarımız ise uçtu gitti.

Sadece flulaşan görüntüler. Giderek uzaklaşan kareler var şimdi.

Tiyatro oyunundan sonra kapanan perdenin kıvrımlarında asılı kalmış replikler gibi.

Ben o dönem öncesi ve sonrası sadece gazetecilik açısından, camia olarak ne kadar güç durumda çalışmak zorunda kaldığımızı anlatmak istiyorum.

Korkunun egemen olduğu günler. Neyi yazıp, neyi yazmayacağımızı bilemediğimiz olaylar ve konular. Gece yarısı meçhul bir kişinin uyarısı ile gazete sayfalarından çıkarılmak zorunda kalınan haberler.

Gazetenin kapanmaması için verilen mücadele. Hükümetin yaptığı zammın, haber olarak yayınlanmasının “Halkı isyana teşvik” anlamına geleceğini bilememe acemiliği (!) ve sorumsuzluğu (!)…

“ Ben filan paşayım, şu haberi görmezden gelin” uyarısının doğru mu yanlış mı gibi bir araştırmanın yapılamaması. Sözde paşanın, bir kıdemli başçavuş olabileceğini akıldan geçirememe sindirilmişliği…

Gazetelerin demokrasiye geçiş için acele davranamama tedirginliği.

Hatta devrik başbakan Süleyman Demirel’in yasaklı olduğu dönemde, gazete patronu Erol Simavi’ye gönderdiği mesajın (1) ne kadar önemli olduğunu daha yeni yani anlamaya başladığımız şu günlerde, rahmetle andığım Hürriyet’in 1982 sonrası Genel Yayın Müdürlüğüne getirilen Çetin Emeç’in ihtilalcilere karşı olan tavrını hiç unutamam. Yürekli gazeteciliğini ise asla...

Rahmetli Çetin Emeç, Ankara Bürosu’ndaki iç karışıklık döneminde gazetenin başına geçer geçmez beni İstanbul’a çağırtmış “Yarından itibaren görüşmeleri izlemeni istiyorum. Yardımcılarını seç ve göreve başla. Neler yaşanıyorsa, neleri duyuyor, inanıyor ve doğruluğunu teyid ediyorsan haber yapacaksın. Haberlerini doğrudan ben okuyacağım ve değerlendireceğim. Haber giremez diye birşey yok. Ona ben karar veririm. Önemli olan doğru olsun. Başınıza bir şey gelirse ben ve Hürriyet arkanızda olacak”demişti.

O dönemde herşey yazmak kolay mı? Kolay da bedelini ödemek kaydıyla.

Gazeten kapanacağı gibi muhabiri de, sorumlu kişisi de cezaevini boylar.

Hem doğruları bulmaya çalışıp yazacaksın. Hem kuyruğu titretmeyeceksin. Yani çalıştığın gazetenin kapanmasına yol açabilecek haberleri yayınlamayacaksın. İnce ayar iyi yapılmazsa sen de yandın, gazeten de.

O günlerde hemen hemen tüm ulusal gazeteler kepenkleri indirmek zorunda kalmışlar. Cumhuriyet nerdeyse ayda bir kapanıyor. Hürriyet sadece bir gün Marmara Bölgesinde yasaklanmıştı. Yayınlanan haber Gölcük’de askeri hakim ve savcıların karıştığı bir yolsuzluk iddiasına yönelikti. Haber yalanlanmamış ama dağıtılan gazetenin bu bölgede toplatılmasına karar verilmişti.

Yine en cesur davranan, demokrasiye geçişi hızlandırmak için “ince ayar” politikasını en iyi uygulayan Hürriyet olmuştu.

Yani araziye uymamakta direnmişti. İhtilalin lideri Orgeneral Ahmet Kenan Evren’in Konsey üyelerinin kim bilir kaç kere “kapatalım şu gazeteyi” demesine direndiğini dün gibi hatırlıyorum. Kızardı da. Ama dizini dövmeyi tercih ederdi nedense. Belki de korkardı. Onlarda bizim gibi insanlardı neticede.

Belki de, ihtilalcilerin korkmaması gerektiğine dair bir yasa çıkarmayı akıl edememiş olmalıydılar.

Sevgiler,

Sezai

 

(1) Yasaklı eski Başbakan Demirel, Güniz Sokak’taki evinde Hürriyet’in patronu Erol Simavi’ye “Demokrasiye süratle geçmek için gazete daha ne bekliyor? 1974’de Yunan Cuntasını devirmeyi başaran Yunan basınının yaptığını bile yapmıyor” mealinde bir mesaj göndermişti. Çetin Emeç’ten önce Genel Yayın Müdürü rahmetli Nezih Demirkent’e bu mesajı iletmemi 25 yıl önce istemişti. Bu gelişmelerle ilgili geniş anıma Yaşadıklarım Yazmadıklarım adlı kitabımda uzun yer verdim. (Mayıs-2005. Duman Yayınları)

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!