Kedi hafızası

KEDİ ruhum, ne zaman onlarla ilgili bir haber görse, hemen oraya takılır.

New York Times Gazetesi geçen hafta kedilerle ilgili bir araştırmanın sonuçlarını yayınladı.

Kedi hafızası nasıl çalışır?

Kısa dönemli hafızası, "görme" duygusu üzerine çalışıyormuş.

Yani gördüğü bir şeyi hemen hafızasına kaydediyormuş.

Ancak gördüklerini hemen unutuyormuş.

Peki kediler, bütün hayatları boyunca, her üç beş günde silinen bir hafızayla, yani zincirleme bir Alzheimer’la mı yaşıyorlar?

Hayır...

Allah onların görme eksikliğini, başka bir duyguyla kapatıyor.

Patileriyle dokunma duygusuyla.

Kedi, dokunduğu her nesneyi, her mekánı hafızasına kaydediyormuş.

Hem de uzun süre unutmamak üzere...

Şimdi anlıyor musunuz kediler niye evlerine bağlıdır...

* * *

Kedi ruhum hemen kendi üzerine eğildi.

Acaba ben nasılım?

Hayatımın en güzel anlarını hafızama nasıl kaydederim?

Gördüklerim mi, yoksa dokunduklarım, okşadıklarım mı?

Hangisi bende daha uzun kalır?

Mesela, tutkuyla bağlı olduğu bir kadının gövdesi...

Yaşanılan anlardan bende kalan nedir?

Görsel hazinem mi daha doludur, yoksa dokunma hazinem mi?..

Düşünüyorum da, galiba bu noktada ya kedi ruhum bana, ya ben kedi ruhuma ihanet ediyoruz.

Çünkü bende kalanların çoğu, hálá gözlerimin önünde olanlar.

Dokunmalar ise her an ihanete hazır.

Bazen arkasına bile bakmadan çekip gidiyor.

Fısıltılar deseniz, orada baki kalan kubbe çok az.

Geriye ne kalıyor?

Göz hafızama kaydedilenler.

Bir de kokular...

Evet hayret bir şeydir ama, kokular...

Onlar insana ihanet etmiyor.

Tutkunun parmak izi, aşkın üzerine sinen o kokudur diye düşünüyorum.

Bir insan başka bir insana tutkuyla bağlıysa, onu işte bu parmak izinden tanır.

Gözleri görmese bile tanır.

İnsan için dokunma anlıktır, koku ise kalıcı.

Sadakatin kimyası budur...

* * *

Tabii kedi sözlüğüne de bakmak lazım.

Kedi için görmek fiilinin insan dilindeki karşılığı farklı.

Her insanı bilmem ama benim için görmenin sözlük anlamı "seyretmektir".

Ya patileriyle dokunmanın karşılığı?

O da "temastır".

Demek ki kedi, parmak uçlarıyla yaşayan bir canlı.

* * *

Bu araştırmayı okurken aklıma Bilge Karasu’nun hiç unutamadığım muhteşem hikáyesi geldi.

Pençelerini keşişin göğsüne geçirmiş kediyi düşündüm.

Derin bir tutkuyu, sonsuza kadar her an hatırlatmanın daha tesirlisi olabilir mi?

Bu gökyüzünün, bu yıldızların altında ihtirasın daha kudretlisi keşfedildi mi?

Öyleyse nedir bu kedi hafızası?

Sadistçe bir tutku mu? Yoksa mazoşistçe mi?

Kedice mi?

Yoksa insanca mı?..

Bilmiyorum. Bildiğimse şu:

Tutku, eğer hakikaten tutkuysa, böyle hastalıklı bir şeydir.

Unutulmayacak seyirler...

Ve her gün göğsünüze geçirilmiş pençeler...

Evet böyle bir şeydir.

Çünkü ona asılmak, sahip çıkmak lazımdır.

Gözlerle, kokularla.

Ve göğsümüze geçirilmiş pençelerle...
Yazarın Tüm Yazıları