‘Kaza ve kader’!

ZONGULDAK’taki feci maden kazasına dair sorgulamaya girişenlere karşı, Başbakan “kaza ve kadere imanı olmayanlarla tartışmam” demiş. Ne büyük laf! Ne ağır laf! Ne kibir!

Haberin Devamı

İnananlara göre, kaderin nasıl tecelli ettiğini sadece yaratıcısı bilir. Müminlerden beklenen, kader tecelli ederken “hayra” vesile olanlardan olmaya çalışmaktır.

Para hırsı ile yola çıkıp, insan canını hiçe saymanın kaderle ilgisi olsa olsa, kadere “şer” ile vesile olmak olabilir. Gerisini, gerekirse, Başbakanımızın dediği gibi, Diyanet İşleri Başkanımıza sorarız, ama bu kadarını bilmek için sıradan inançlı biri olmak yeter!

AKİF’TEN

Öyle olmasaydı, Akif,

“Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa bir koyunu

Tutar da adl-i ilahi sorar Ömer’den onu” demezdi.

Zonguldak’ta yeraltında can verenlerin, Dicle kenarındaki koyun kadar hukuku yok mu? Muhafazakar bir iktidarın, bırakın Hz. Ömer adaletini, onları kapan kurtların peşine düşmesini beklemekte yadırganacak ne var?

DERİN SORGU

Diğer taraftan, bu ülkede inanan var, inanmayan var, öyle inanan var, böyle inanan var. İnanmayan veya adalet ölçüsünü dünyevi çerçevede kuranlar, hiç olmazsa, “asgari adalet”le yetinenlerdir. Maden ocağının “güvenliği”ni, “tedbir”i, “ihmal”i sorar, sorumlusunu hesap vermeye çağırırlar. İnananın sorgusu daha da derin, sorumluluğu daha da ağırdır. O hesaba girmeye hevesli olan, kolay kolay içinden çıkamaz.

Muhafazakârlar, iş paraya, pula, iktidara, hırsa gelince kul düzenine, kul terazisine talip, sorumluluğa, hesaba gelince kaza kadere sığınıyorlar. Kadere, kutsala sığınarak, asgari adaletten dahi, kaçmanın yolunu bulmaya çalışıyorlar. Laiklik tam da bu nedenle lüzumlu, önemli bir tedbir. Daha fazlasını başaramayan insanlığın asgari adalette, asgari sorumlulukta bir zemin oluşturması imkanı olarak icat edilmiş. Laiklik, kimse, kutsala sığınıp, iktidarını kutsallaştırmaya meyletmesin, “kaza ve kader” diye sorumluluklarından yan çizemesin diye önemli bir ilke olmuş.

İŞİMİZ VAR

Laik bir ülkede, herkesten beklenen asgari adalet, hakkaniyet dairesinde davranmak, sorumluluk üstlenmek, hesap vermek! İnanan bir siyasetçi, daha fazlasına talipse ne ala! Ama daha azını dayatmak için, işin içine dini, imanı, kazayı, kaderi sokuyorsa, işimiz var demektir.

Bu noktada, laikler, sonuna kadar, “dini siyasete karıştırmakla” eleştirme hakkına sahip olur. Öte taraftan, onlardan çok dindarların itiraz etmesi gerekir. Tabii meseleleri, ihaleye, iktidara ilişkin değil de, itikada ilişkinse! Kimin asıl derdinin ne olduğunu, işte tam da böyle olaylarla daha iyi görebiliyoruz.

Not: Biliyorum, bugünlerde en önemli siyasi gündemi CHP ve Kılıçdaroğlu olayı. Bunları daha çok konuşacağız, o nedenle, ben Başbakan’ın ve iktidar çevresinin, çok önemli bulduğum açıklamasını ve tutumunu söz konusu etmek istedim. Umarım anlayışla karşılarsınız.

Yazarın Tüm Yazıları