Kayıp savaş

BUSH Irak fütühatında henüz hücum borusunu çalmamıştı ve daha yığınak aşamasındaydı ki, bu sütunda 'ABD savaşı şimdiden kaybetti' başlığıyla yazı yazdım.

Fakat savaşın önlenebileceği türünden bir 'barışperest'liğe de kapılmadım.

Tam tersine, 'realpolitik' bir yaklaşımla 'tezkere'nin gerekliliğini savundum.

Harekat başlayıp koalisyon kuvvetleri biraz siga siga ilerlediğinde, bizim aklı evveller 'çok uzun sürecek' diye ahkam kesince, onları gerçekçiliğe davet ettim.

'Yine yanlış ata oynuyorsunuz, iş bitmiştir' diye hafiften ti'ye aldım.

Üç hafta doldu dolmadı, Amerikan - İngiliz birlikleri önünde tabana kuvvet kaçan Saddam ordusu Bağdat'ı altın tepsi içinde hasımlarına teslim etti.

Ama, taktik öngörülerimin de ispatına rağmen ben baştaki statejik hükmümde ısrar ettim ve aslında ABD'nin savaşı kaybetmiş olduğunu tekrar tekrar vurguladım.

Bugün, işte o kaybedilmiş savaşın göz çıkarttığı bir aşamadayız.

* * *

ÖYLE, çünkü bir 'ultra süper güç' kibir ve fütursuzluğuyla davranan 'W' rumuzlu George Bush yönetimi Birleşik Amerika'yı uluslararası arenadan tecrit ederek ve de üstelik 'medeniyetler çatışması' teorilerinin üzerine körükle giderek, diplomatik - sosyolojik plandaki savaşı zaten ilk andan itibaren yitirmişti.

Şimdi ise o yitirilmişliği bizzat ABD'nin ve pratik olarak hissettiği virajı döndük.

Bugün 'sahibinin sesi' davranarak eskiden öncü olduğu gazetecilik etiğinin ırzına geçen Amerikan medyası ne kadar 'sessiz sedasız' geçiştirmeye çalışırsa çalışsın, Irak'tan gelen her 'boy' tabutu Yeni Dünya kamuoyunu fena halde sarsıyor.

Mazideki 'Vietnam sendromu' kolektif hafızada yeniden hortluyor.

İşte bu yüzden de, bütün sondajların ortaya koyduğu gibi, ilk andan beri'yurtseverlik' gazına getirilmiş olan ABD halkı artık 'acaba mı' sorusunu soruyor.

Tabut artışı hem yanıtı, hem de 'savaşın kaybedilmişliği'ni dank ettirecektir.

* * *

ANCAK şüphesiz, 'coni' veya 'tomi', kimse insanların ölmesini istemez.

Fakat nasıl ki muharebe kaçınılmazdı ve bunu öznel arzu ve iradeciliğimizden bağımsız olarak 'soğuk vakıa' olarak saptamak gerekiyordu, bugün de aynı şekilde düşünmek ve Irak'taki şiddetin süreceğini, hatta artacağını öngörmek zorundayız.

Nitekim, Bush yönetimin entellektüel anlamdaki 'ideologu' ve Bağdat seferinin esas mimarı durumundaki, ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz'in uğradığı son saldırı da yukarıdaki gerçeği biraz daha somut kılıyor.

Zaten de, gelişmeleri biraz o Wolfowitz'in perspektinde aramak gerekiyor.

* * *

KENDİ hesabıma, Musevi kökenli Amerikalı aydının Ortadoğu'dan başlayarak'dünyayı demokratikleştirmek' projesine ütopik bir hedef olarak sıcak bakıyorum.

Ama, projenin 'asilliği' (!) perspektifteki hayati yanlışı ortadan kaldırmıyor.

Çünkü, Paul Wolfowitz'in ve Washington'daki 'neo muhafazakar' çevrenin aklında, Jakoben nitelikli 'toplum müdendisliği'ni 'ultra süper güç' konum sayesinde devasalaştırmak ve bunu 'diplomasi mühendisliği'ne dönüştürmek var.

Mümkün değil! Hayalciliğin ve öznel iradeciliğin ta kendisi!

Sonsuz çetrefil bir dünyada, hele hele bu çetrefilliğin zirveye ulaştığı Ortadoğu'da; üstelik de hep İsrail'i kollayarak 'pax Americana' bir sancak altında 'diplomasi mühendisliği' yapmak, ancak kağıt üzerinde kalır. Ne temel, ne bina inşa edilebilir.

İşte, bunu göremediği için ABD baştan itibaren savaşı kaybetti, ama anlamadı.

Şimdi ise, gerçeği idrak ettiği oranda bu 'kayıp savaş'ı kendisi de anlayacak.
Yazarın Tüm Yazıları