KAYAKÖY’ün hüznü...

BİR kere fotoğrafını görüp vurulduğum nazlı yârin ardından, dağ tepe gitmek gibi bir sapkınlığım var benim.

Haberin Devamı

Ancak kör olası nazlı yar; sık sık biçim değiştiriyor. Kimi zaman gökdelenleri arşa uzanan nefis bir şehir silueti olarak (New York) çıkıyor karşıma; kimi zaman M.Ö. 6. yüzyıldan kalmış kayalara oyulmuş bir şehir (Ürdün / Petra) olarak geziniyor deli aklımın dehlizlerinde.

KAYAKÖY’ün hüznü...

Tabii her zaman, ha deyince vuslata eremiyor insan. O yüzden bir gittiğim yere bir daha gidemeyişim. O yüzden, seyahat dergilerine bakamayıp, Hürriyet Seyahat ekini biriktiremeyişim. Evini istediği gibi döşeyecek bütçesi yok diye ev dekorasyonu dergisini eline alamayan arkadaşım var benim. Benim durumum gene de iyi sayılır.
Buraya nereden geldik? Söyleyeyim, yazı dizisinin son etabında Fethiye’deyiz. Geçen hafta; Fethiye, Ölüdeniz, Faralya ve Likya Yolu vardı bu sayfalarda; bugünse sıra yıllar önce fotoğraflarını görüp bir türlü aklımdan çıkarmadığım Kayaköy’de.

KAYAKÖY’ün hüznü...

Bir yamacın eteğinde geçmişi dinlemek
Bir akşam üzeri varıyoruz Kayaköy’e. Yanımda; tüm Fethiye seyahatim boyunca beni yalnız bırakmayan, mihmandarım, bölgenin gönüllü turizm elçisi, Faralya’daki Villa Mandarin Otel’in zarif işletmecisi Ayşegül Nakkaş var. Kayaköy’ün girişinde biletlerimizi alırken kulağıma şöyle fısıldıyor:
“Burayı tek başına gezmelisin!”
Üstelik hafta içi o kadar tenha bir saat ki, etrafta kimsecikler yok. 5 TL’lik biletimi alıp başlıyorum yukarıya doğru uzanan kesme taş merdivenleri tırmanmaya. Yukarıdan bir kaç öğrenci kafilesi iniyor. Sessizce gitmelerini bekliyorum. 5-6 dakika sonra Kayaköy tamamen bana ait.

Kayaköy’ün hüzünle biten tarihi
Geniş bir vadiye kurulmuş, yüzlerce, binlerce taş evin, kiliselerden, daracık sokaklardan, taş mektepten ve daha kim bilir nelerden oluşan inanılmaz bir medeniyet parçasının tam ortasındayım. Büyülenmiş gibi yürümeye devam ediyorum.
Kayaköy’deki ilk izler Antik Likya uygarlığının Karymlassos kentine ait. Kimi kaynaklara göre 11. yüzyılda, kimilerine göre ise 14. yüzyılda bölgede yaşayan Rumlar tarafından Likya uygarlığının kalıntıları üzerine kurulmuş. Evliya Çelebi’nin “Seyahatnamesi”nde de sözü geçen ve Rumca ismi Levissi olan Kayaköy, 20. yüzyılın başına kadar zengin bir kent olarak yaşamını sürdürmüş.
1912 yılında 6500 kişilik nüfusa ulaştığı bilinen köy, kilisesi, eczanesi, kendi çapında hastanesi ve hekimleri, okulları, postanesi ve zanaat atölyeleri ile yörenin en büyük sosyal ve ticaret merkezi konumundaymış. Aynı zamanda bir basımevi de bulunan köyde, tüm Güney Ege’nin en güçlü gazetesi olan “Karya” çıkartılıyormuş.
E peki, bu kadar yakın tarihe kadar sapasağlam gelen Kayaköy’e ne olmuş diyeceksiniz.
MÜBADELE!
1922 yılında bu canım şehir; mübadele ile boşaltılmış ve bir daha sokaklarında çocuk seslerinin duyulmadığı hüzünlü bir terk edilmiş taştan şehir haline gelmiş.

Haberin Devamı

KAYAKÖY’ün hüznü...

Kendime hep sorduğum soru
Lozan Barış Konferansı’nın ortaya çıkardığı “Yunan ve Türk Halklarının Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol”; yani bizim dilimizle mübadle hiç yaşanmamış olsa acaba nasıl bir hayatımız olurdu. Bunca acı, bunca göç, bunca terk-i diyar yaşanmaz, bunca hayat kararmaz mıydı? O acıları yaşayan her insana bir gönül, vefa ve özür borcumuz olduğunu düşünüyorum ben.

Kayaköy’e nasıl gidilir?
Fethiye’den Kayaköy’e 2 şekilde gidebilirsiniz. Birincisi, Ölüdeniz yolundan Hisarönü’ne sapıp, ormanın içinden geçen yolu takip ederek. İkincisi ise, tarihi Fethiye kalesinin arkasından güneye ilerleyen ve yine orman içinden geçen eski yolu kullanarak. Ama bir şekilde dönersiniz:
Büyülenmiş, hüzünlü, doyamamış ve geri dönme isteğiyle dolu olarak.

Yazarın Tüm Yazıları