Kasvetli yazı

SİZDEN bir ricam olacak: Arada bir şöyle kasvetli, sevimsiz, isyankár yazılar yazsanız da, biz de rahatlasak.

Yanlış anlamayın, öyle başkalarının mutsuzluluklarından mutlu olan bir tip değilim. Hatta, tam tersine sorunsuz, pozitif insanlara yakın durarak, enerji toplayan biriyim. Mutsuz çiftlerden uzak durmaya çalışırım, sürekli birbirine dokunup, öpüşenlere bayılırım. Fakat... Sizin yazılarınızı okurken, kendimi "korkunç anne" ve "cadaloz bir eş" gibi hissediyorum. Allah aşkına, kızınıza karşı sizin hiç mi sabrınız taşmıyor? Ya da eşinizi, hep mi "sevgili" olarak görüyorsunuz? Seyrediyor musunuz bilmiyorum, Desperate Housewifes (New York’ta okurken bir Sex&The City fanatiğiydim ama evlilik, çocuk derken, kendimi Desperate Housewifes izlerken buldum!) dizisinin bir bölümünde, kariyer sahibi anne, ruhsal çöküş yaşadığında, arkadaşları ona bunun normal olduğunu, kendilerinin de çocukları küçükken bazı anlarda çocuğu alıp fırlatma hissi duyduklarını söylüyorlar.

Çöküş yaşayan anne ise "Bunu daha evvel neden söylemediniz? Hepiniz o kadar duruma hakim, sevgi dolu, bitmez tükenmez enerjili gözüküyordunuz ki, ben kendimi tek hissediyordum" diyor. Eğer böyle anılarınız var ise, hep değil ama şöyle arada sırada bizler ile de paylaşın da, sizin de bizler gibi bir fani olduğunuzu anlayalım... (Aslı.)

Not:
Benim kızım Colette, kardeş istedi ben de onu kıramadım. Alya daha konuşamıyor anladığım kadarıyla ama hazırlanın yakındır...

* *Ê *

İyi ki beni uyardınız!

"Sabır taşı" görüntüsü çizdiğimin fakında değildim, kendime geldim.

En baştan başlayayım:

İflah olmaz bir iyimser olduğum doğru. Benim annem de böyledir. Görse de, bardağın boş yanını hemen unutup, dolu tarafını hissetmek isteyenler kabilesi. Yani bu bir seçim meselesi. Benim tercihim böyle. Ben hayatımın iyi yanlarını sizinle paylaşmak istiyorum.

Ama bu, sorunsuz, tasasız, dertsiz bir hayat yaşadığım anlamına gelmiyor. Böyle bir izlenim verdiysem, sersemin tekiyim.

Ooooo, hiç olmaz mı?

Ben de çukurlara düşüyorum, depresyonlara giriyorum, nasıl çıkacağımı bilmiyorum, bir sürü şeyi çözemiyorum, korkuyorum, hele anne olduktan sonra, o meşhur "denge meselesi"yle iyice kafayı yemiş bulunuyorum.

Hem anne olacaksın...

İyi anne.

Hem eş...

İyi eş, sevgili-eş.

Hem de gazeteci ve röportajcı....

Anasını satayım, onun da iyisini olman gerekiyor!

Haklısınız, bunlar bütün kadınların yaşadığı sorunlar. Ve onları zorladığı gibi beni de zorluyor. Ama her gün bunlar anlatını çizsem, şikayet etsem, mız mız mız söylensem, "Offff be, içimi şişirdi bu kadın" demez misiniz?

Biri bana yapsa ben derim.

Ama madem istiyorsunuz -siz kaşındınız- size hayattın şu dönemindeki problemlerimi alt alta sıralıyorum...

1- Hani kızınız Collette, ikinci kardeşi istemiş, siz de onu kıramamışsınız ya... Bu cümle yerine bana doğrudan kafa atsanız daha iyiydi! Çünkü ben kızınız Collette konumdayım. Demek siz, çocuk isteyip yapabiliyorsunuz. Böyle bir özgürlüğünüz var. Ne büyük lüks. Benim yok. Ben 2. çocuğu istiyorum, sevgilim istemiyor. Bu da beni üzüyor. Bu aralar, kafamı en çok meşgul eden sorun bu. Onu ikna edemiyorum ya, bir terapistin beni çocuk yapmamaya ikna etmesini istiyorum. Bir dolu arkadaşım, karısının gözünün içine bakıyor, "Karım itiraz etmezse, ben niye edeyim? Çok isterim bir çocuk daha" diyor. Benim sevgilimin ise kararlı. Yaaa....

"Dert anlat" dediniz anlatıyorum. Bu meseleyi "Acaba beni yeteri kadar sevmiyor mu"ya kadar bile getiriyorum. Ama 3. kez baba olmak istemeyen (sevgilimin bir kızı var) birini zorlamamam gerektiğini de biliyorum. Peki 2. kez doğurmak isteyen bana ne olacak? İşte onu bilmiyorum. Sonra "Benim yüzümdendir" diyorum, "Mutlaka bir yerde hata yapmışımdır..." Ve düşünmeye başlıyorum: İyi anne olabilmek için acaba farkında olmadan onu ihmal mi ettim? Bu mu hatam? Çok mu uzun süre emzirdim, Alya gık dese koştum. Geceleri hep kalktım, bütün bunlar mı sevgilimin gözünü korkutuyor? Gerçi sevgilim, hep birinci plandaydı, yoksa öyle değil miydi? Kendini dışarıda kalmış gibi mi hissetti? Böyle bir salaklık yapmış olabilir miyim? Gördüğünüz gibi, iyi anne olmaya çalışmak da, bazen bir dezavantaj olabiliyor. Sevgilim hem benimle gurur duyuyor, hem de "Sana tekrar kavuşabilmem 2 senemi aldı" diyor. Yani ben, 2 sene başka bir kadınmışım, gitmişim bir yerlere, yeni gelmişim ve şimdi yeniden gitmek istiyorum, adam da haklı olarak itiraz ediyor. Ben de işin içinden çıkamıyorum. Madem kasvetli yazı istediniz, devam ediyorum...

2- Bildiğiniz gibi yaşadığım ev ile çalıştığım işyeri, ayrı ülkelerde. Tamam evden yazıyorum, çiziyorum ama zor. Bazen keçileri kaçıracak gibi oluyorum. Buradaki gazetecilerin, röportajcıların da eli armut toplamıyor, ha babam iş yapıyorlar. E ben onlarla uzaktan nasıl mücadele ederim? Elimden geleni yapıyorum ama... Fiilen burada değilsin.

3- Bitmedi... Bir de televizyon yapma gibi hayallerim var. Gerçi gelen teklifleri reddediyorum, bu gidişle yapacağım filan da yok. Sevgilim kızıyor, "Git haftanın 3 günü İstanbul’da yaşa" diyor. Söz konusu bile olamaz! Alya benim çocuğum olmaktan çıkar, sevgilim de komşuyla filan kırıştırmaya başlar. Ben 3 artı 4 gibi şeyleri önceki ilişkimde denedim. Olmuyor. Bana gelmiyor. Yürümüyor. Ben sevdiğim adamın dizinin dibinde olmak istiyorum. Ama kadere bakın ki, daha fazla para da kazanmak istiyorum, kafamdakileri hayata geçirmek de istiyorum...

Üstelik şahane fikirlerim var.

Ya da ben öyle olduğunu zannediyorum.

Tamam mı, oldu mu?

Hizmette sınır yoktur.

Kasvetli, içinizi şişirecek yazı da yazdım işte.

Güle güle kullanın.
Yazarın Tüm Yazıları