Kardeşim duymaz, eloğlu duyar

BUGÜN sizlerle biraz dertleşmek istiyorum. "Pazar Yazıları"nın Ertuğrul Özkök’ü olarak değil, gazetenizin Genel Yayın Yönetmeni olarak karşınızdayım.

Hürriyet, 59 yaşına geldi.

Yani aşağı yukarı onunla aynı yaştayım.

17 yıldır da evinize giren bu gazeteyi yönetiyorum.

Bu süre içinde Hürriyet çok değişti.

Türkiye de çok değişti.

Elbette bizler de...

* * *

Bu süre içinde şu gerçeği öğrendim:

Hürriyet, Türkiye’nin en uzun süreli "dizi filmi"dir.

Hürriyet sadece verdiği haberler, yazarlarının yazdığı yazılar, attığı manşetlerle girmiyor hayatınıza.

Türkiye
aynı zamanda Hürriyet’i konuşuyor.

Gazetenin sahibi Aydın Doğan, ne yapıyor, neler söylüyor, nasıl yaşıyor.

Bu, Türkiye’nin konusu...

Genel yayın yönetmeninden yazı işleri müdürlerine, yazarlarına kadar, evlerinizde, işyerlerinizde günlük sohbetinizin bir parçası oluyoruz.

Bazen yaptıklarımızla takdir ediliyoruz, bazen eleştiriliyor, hatta yerden yere vuruluyoruz.

Miting meydanlarında aleyhimize sloganlar atılıyor.

Bazıları iyi niyetli, gerçekten yürekten gelen eleştiriler.

Bazıları ise gıdasını, kıskançlıktan, hasetten, nefretten almış boş sloganlar.

Birincileri bizi ne kadar derinden yaralıyorsa, ikincilerini de o kadar elimizin tersiyle itiyoruz.

Bütün bunlar normal.

Çünkü Hürriyet, Türkiye’dir.

Türkiye’nin temel direklerinden biridir.

Tıpkı sevdiğimiz, taparcasına, tutkuyla bağlı olduğumuz ülkemiz gibi.

Bazen de ülkemizin kızdığımız, eleştirdiğimiz yanları gibi.

Bizim sözlüğümüzde "Ya sev ya terk et" cümlesi yok.

Hem seviyoruz, hem eleştiriyoruz , hem de terk etmiyoruz.

Evet, tıpkı böyle.

Hürriyet, Türkiye’dir.

İnanın aynen böyledir.

* * *

Bazen arkadaşlarım soruyor:

Bu kadar eleştiriye nasıl dayanabiliyorsun.

İşte bundan dayanıyorum.

Hürriyet, Türkiye olduğu için dayanabiliyorum.

Ama gelin bir de bana sorun. Üzülmüyor muyum?

Üzülüyorum, kahroluyorum.

İçimden çığlıklar yükseliyor ve ben Zülfü’nün şarkısını mırıldanarak huzur buluyorum:

"Kardeşim duymaz, eloğlu duyar."

Büyük sinemacımız Ferzan Özpetek bizi kırmadı, Hürriyet’in yeni imaj filmini çekti.

Tam seçim öncesinde böyle bir filmi vizyona sokmak istedik.

Sırf şu mesajı vermek için:

"Biz 70 milyonluk bir aileyiz."

Biz hepimiz; sizler, bizler bu muhteşem dizi filmin gönüllü oyuncularıyız.

Futbolcu kardeşimiz var.

Tuttuğu takımdan başka bir şey düşünmez.

Evde formayla gezer.

Evin entelektüel kızı var.

O da kendince yurt meselelerinden başka bir şey düşünmez.

İşte o yüzden futbolcu kardeşine ifrit olur.

Büyük bir ağabeyimiz de var.

Eskiden solcuydu, şimdi köşeyi döndü.

Başarılı bir işadamı oldu.

Kız kardeşimiz ona biraz "dönek" gözüyle bakar, hababam iğneler.

Annemiz, babamız, daha küçük kardeşlerimiz de var.

Her akşam evimizin salonunda buluşuruz.

Karşılıklı takılmalar, iğnelemeler, ifrit olmalar gırla gider.

İş tam kavgaya dönüşecekken, bir ses yükselir.

"Çocuklar kesin artık, hadi sofraya..."

* * *

Hep birlikte sofraya otururuz. Aynı ekmeği, aynı suyu paylaşırız.

O masada aynı huzuru buluruz.

Aynı sevgiyi, aynı güveni tam yüreğimizin ortasında hissederiz.

Sonra birbirimize bakıp, "İyi ki varsınız" deriz.

Bu bizim en kutsal yemek duamızdır.

Çünkü biz bir aileyiz.

70 milyonluk bir aileyiz.

Kızdıklarımız da vardır, sevdiklerimiz de.

Güvendiklerimiz de vardır, ilgisiz, huysuz, hatta hafifmeşrep bulduklarımız da.

Kimimiz futbolcuyuzdur, kimimiz entelektüel.

Bir bakarız ki, hepimiz biraz farklıyız, hepimizin kendine ait bir "memleketi sevme, ülkesini düşünme" biçimi varmış.

O ses hep böyle tam zamanında yükselir.

"Hadi çocuklar sofraya..."

Ses yüreğimizde yankılanır ve o zaman bir daha anlarız ki biz gerçekten bir aileyiz.

* * *

Bugün yine aynı sofra etrafında toplanacağız.

Aile yemeğini birlikte yiyeceğiz.

Yarın, yani 23 Temmuz sabahı da yine bir aile olarak uyanacağız.

Çünkü biz 70 milyonluk bir aileyiz.

Çünkü biz Türkiye’yiz.
Yazarın Tüm Yazıları