Karanlığa Toplu Taşıma: ‘Ayrılık’

AMERİKA’nın güneyinde bir kasabada geçen, Marlon Brando’nun unutulmaz filmlerinden “Takip/Chase” topluluk ruhunun yeri geldiğinde nasıl “insanlık dışı” bir şeye dönüşebildiğini anlatır.

Hapisten kaçan Bubber’ı ortadan kaldırmak için herkesin kendince haklı bir sebep bulup toplu infaza karar verdiği an, Şerif Kalden (Marlon Brando) kapı önüne çıkıp, unutulmaz konuşmasını yapar. Kaba güce, töreye ve sesi yüksek çıkanın, gücü yetenin haklı olduğu düzene isyanın manifestosudur o konuşma.

Berlin’de şerif yok

Berlin’de, Almanya’da ise yanlışlığa dur diyecek şerif yoktur elbette, zaten demesi gerekenler de bu işi topluma bırakmadan “temizleme” derdindedir. “Ayrılık” filminin Umay’ı bir düğün gecesi davetlilere “ne olur beni aranıza alın” diye yalvarırken, babası ve annesi ruhları yabancılaşmış bir halde olan biteni seyreder; bu taş olmuş yürekleri torun sevgisi bile ısıtmaz, hatta Mehmet’in ablasını tekme-tokat dışarı atması yadırganmaz. Neredeyse toplumsal bir cinayet işlemiş gibi ürkek ve onulmaz halde ailesinin evine geldiğinde de yüzüne kapanır o kapı. Herkes hisseder ama söylemez; farkındadır ancak tavır almaktan korkar. Çünkü yaşam hakkını, özgürlükleri savunmaktan, adaletsizliğe karşı çıkmaya kadar her konuda tavır belirleme yetkisi “çevreye” aittir. Başkalarının ne dediği, etrafın ne düşündüğüdür önemli olan. Gelinen aşamada ise Umay aile için bir “fazlalıktır”, “biletini kesmek” gerekebilir?

Çevre infaz kurumu

Gelenek, töre veya toplum kuralları. Adını nasıl koyarsanız koyun özünde insanın insana dayatmasından, yaşattığı acılardan bahsediyoruz. “Ayrılık” filminde anlatılan da böyle: Umay’ın (Sibel Kekilli) dramı, mutsuz olduğu, üstelik fiziksel şiddet gördüğü bir evliliği sürdürmek yerine, çocuğunu alarak anne evine geri dönmesiyle keskinleşir. Ailesinin “senin yerin kocanın yanı” tavsiyesi, giderek “bizi herkese rezil ettin” korkusuyla bütünleşince, genç kadın yaptığı evliliğin bir ebedi mahkumiyet, çevre baskısının ise yasalardan daha güçlü bir infaz kurumu olduğunu anlayacaktır.

Berlin-İstanbul hattı

Feo Aladağ, Avusturyalı bir yönetmen ve belli ki bu coğrafyanın törelerini iyi gözlemlemiş. Berlin-İstanbul hattında geçen öykü, gazete sayfalarında okuduğumuz aile içi infaz haberlerinden, çığlıklarını bile duyuramayan ezilen kadın öykülerinden farklı değil. Belki tek fark, olaya dışarıdan bir kadın gözüyle bakan yönetmenin erkeklerin kurallarıyla örülen faşizan duvarların ne denli ilkel ve acımasız olabildiğini resmedip, çevreye ciddi rahatsızlık vermeyi göze alması.
Böyle filmler izleyeni derinden sarsar, ama topluma kendisiyle yüzleşme fırsatı da sunar. “Ayrılık” filmini toplasan-çıkarsan iki elin parmaklarını bulmayan bir seyirci sayısıyla izlerken üzüldüm: Hem Umay’a sırf mutlu olmaya çalıştığı için yaşatılan acılara, hem de bu tür konularla yüzleşmekten hiç hoşlanmadığımız gerçeğine. Doğrusu “bu filmi mutlaka kadınlar izlemeli” şeklindeki tavsiyeler de çok saçma. Tamam kadınlar mağdur ve izlesinler. Ama kötülükten, zihinsel karanlığın gücünden sözedeceksek, türlü mazeretlerle o kötülükleri yapan erkekler niye muaf olsun ki?

EV SİNEMASI

Taşra Üçlemesi

YENİ Türk sinemasının en önemli isimlerinden biri olan Nuri Bilge Ceylan her çalışmasıyla kendisini aşan bir mükemmelliğe sahip. Kendi sinema dili ve ruhuna sahip bu değerli yönetmenin ilk üç filmi toplu halde DVD formatıyla sunuldu. “Taşra Üçlemesi” kutusunda Ceylan’ın kendi kasabasında siyah-beyaz çektiği “Kasaba”, daha sonra ilk renkli çalışması olan ve aile fertlerini eşsiz bir “film içinde film” örneğinde kullandığı “Mayıs Sıkıntısı” ile Cannes’da ödül kazanan başyapıtı “Uzak” yer alıyor.

Bunların yanı sıra Nuri Bilge’nin görsellik anlayışı ve sinema dilinin ipuçlarını barındıran kısa filmi “Koza” da bu şık kutu içerisinde koleksiyoncuları bekliyor. Yeni tanışanlar, müthiş bir görüntü sihirbazı ve usta bir sinemacının eserlerine sahip olacak.

Sevimli dev Shrek

BU haftanın iddialı filmi bir animasyon: Kim derdi ki 2001 yılında tanıştığımız sevimli dev Şrek (Shrek), sevgilisi Prenses Fiona ile bir eşek ve Çizmeli Kedi fenomene dönüşüp çizgi film dünyasının kalıcı karakterleri haline gelecek! En son 2007’de Şrek 3 gösterime girdiğinde, devamının nasıl olacağı belirsizdi. Teknolojinin sağladığı olanaklar sayesinde Şrek de epey mesafe katetmiş, en son ses sistemleriyle donatılmış bir halde ve üç boyutlu olarak karşımıza geliyor. Şrek, küçükler kadar büyüklere de seslenen eğlenceli bir seyirlik. Orijinalinden izleme şansınız varsa Mike Myers, Cameron Diaz, Eddie Murphy ve Antonio Banderas’ın dört ana karaktere ses verdiğini hatırlatalım.
Yazarın Tüm Yazıları