Kapı önünde 2 yalnız gazeteci

GEÇEN gün Bağcılar Adliyesi önünde çekilen fotoğraflara bakıyorum.

Beş arkadaşımız ifade vermeye geliyor.

Hepsi Türk basınının tanınmış isimleri.

Ermeni Konferansı ve Orhan Pamuk olayında yargı kararlarını eleştirme iddiasıyla haklarında açılan davada ifade vermek üzere oraya geliyor.

* * *

Kapıda bir kameraman ordusu.

Flaşlar durmadan patlıyor.

Bazı dernekler, arkadaşlarımız aleyhine çok ağır ifadeler içeren pankartlar hazırlamışlar.

Ama arkadaşlarımızı destekleyenler de var.

Avrupa Birliği'nin, artık bizim iç siyasetimizin de parçası haline gelmiş önemli isimleri orada.

O akşam bütün televizyonlarda bu görüntüler var.

Ertesi gün gazeteler sayfalarını bu habere açmışlar.

* * *

Bundan bir hafta önce, tam tarihi ile 30 Ocak Pazartesi günü aynı kapıdan iki başka gazeteci daha içeri girmişti.

Bunlardan biri Basın Konseyi Başkanı ve Hürriyet Gazetesi başyazarı Oktay Ekşi'ydi.

İki yıl önce basında 50'nci yılını kutladığımız, bugüne kadar ismine toz kondurmamış dürüst bir gazeteci.

Yanındaki ikinci kişi ise bendim.

Hürriyet Gazetesi genel yayın yönetmeni ve köşe yazarı.

* * *

Kapıda Milliyet'in, kendisi de ifade verecek olan muhabirinden başka kimse yoktu.

Ne bir kamera, ne bir foto muhabiri...

Tabii ne de bir AB temsilcisi veya sivil toplum örgütü mensubu.

İkimiz sessizce binaya girdik.

Sessizce çıkıp işyerimize döndük.

Hakkımızda yüz kızartıcı bir suç iddiası mı vardı?

Hiç kuşkunuz olmasın, öyle bir suç iddiası olsaydı, kapıda rakip yayın organlarının onlarca mensubu bulunurdu.

Biz de öteki beş arkadaşımızla aynı iddiadan dolayı oradaydık.

Yani yargı kararlarını eleştirmek.

Öyleyse nedense hiçbir sivil toplum örgütü, hiçbir AB mensubu bizim davamızla ilgilenmemişti?

Öteki arkadaşlarımız çok önemli gazetecilerdi de biz hiç tanınmayan insanlar mıydık?

* * *

Bu sorunun cevabı çok basit.

Çünkü bizimle ilgili iddia, ne Ermeni ne de Orhan Pamuk konusuyla ilgiliydi.

Bizi Adnan Hoca'cı diye bilinen bir grubun üyeleri şikayet etmişti.

Adnan Hoca hakkındaki davanın zamanaşımına uğraması hakkında yazılar yazmıştık.

Her ikimiz de bu kişilerin hedefi haline gelen Ebru Şimşek adlı genç kadının, herkes tarafından yalnız bırakılmasını eleştirmiştik.

O kadının tek başına verdiği mücadeleyi desteklediğimizi gösteren yazılar yazmıştık.

Adnan Hoca'nın birçok müridi, bu yazılarımızla yargı kararlarını eleştirdiğimiz iddiasıyla bizi mahkemeye vermişti.

Kısaca biz de yargı kararını eleştirmekle suçlanıyorduk.

* * *

Ama görüyorsunuz.

Yazınıza Ermeni veya Orhan Pamuk kelimeleri girmediği zaman, bazı kişilerin ve kurumların arama motoru çalışmıyor.

Diyeceksiniz ki, "Sen en büyük gazetenin genel yayın yönetmenisin. Niye kendi gazetende bunu mesele yapmadın?"

Yapmadım, çünkü her yıl birçok defa bu gibi iddialarla savcı ve hákimlerin önüne çıkıyorum.

Bunlar mesleğimizin gerçekleri.

Öyleyse niye kinayeli konuşuyor, şikáyet ediyorsun?

Tek bir şeyi söylemek için.

Basın özgürlüğü konusu sadece Kürt, Ermeni ve Orhan Pamuk meselesinden ibaret değildir.

İşte bunu söylemek için...
Yazarın Tüm Yazıları